29 Aralık 2015 Salı

Dhoom 3

 
1990 yılında, Büyük Hint Sirkinin sahibi olan ve oğlu Sahir'le birlikte oyunlar sergileyen İkbal Harun Khan Western Bank of Chicago'ya yüklü miktarda borcu vardır ve sirk borçlardan dolayı kapanmak üzeredir.
 
 
Kaliteli gösteri yaparak para kazanacağını ispatlamak için de İkbal Harun Khan banka sahibini sirke davet eder. Bir kaç gösterinin ardından, hiç görülmemiş bir gösteri yapacağını söyler ve oğlu Sahir'le birlikte gösterisini sergiler. Fakat banka sahibi yine de ikna olmaz, o sırada Sahir banka sahibine yalvarmaya başlar ve İkbal Khan oğlu Sahir'e bankacılara yalvardığı için kızar. Banka sahibine silahını çeker fakat sonra kendisine çevirerek oğlunun gözleri önünde intihar eder.


2013 yılında, Sahir Khan babasının intikamını almak için Western Bank of Chicago'nun şubeleri soymaya başlar. Bankayı soyduğunda taşıyabildiği kadar parayı alır taşıyamadığını ise yüksek bir yerden kalabalığa dağıtır. Ayrıca, Büyük Hint Sirkini tekrar kurarak banka sahibinin beğenmediği oyunu faaliyete geçirerek oyunun izlenmesini sağlar.

 
Babasının ve Sahir'in bildiği fakat hiç kimsenin bilmedikleri bir sırları vardır. Banka soygununu araştırmak üzere gelen iki polis bu sırrı deşifre eder ve film anlatılandan daha güzel bir hâl alır.
 
Aamir Khan filmlerini seven biri bu filmini de çok sevmiştir. Hatta eminim filmin sonunda da çok üzülmüştür :)
 
 
 
 

7 Aralık 2015 Pazartesi

Sümmani İle Gülperi

1861 yıllarında Erzurum'da doğan Sümmani isminde bir aşık vardır.
Esas adı Hüseyin olan aşık, hayatını babası gibi çobanlık yaparak sürdürür..
Yine bir gün hayvanlarını otlatmaya tek başına gittiğinde rüyasında üç derviş görür. Bu dervişler kendisine Çinmaçin'de yaşayan Abbas Han kızı Gülperi'yi gösterip şaire aşk badesi içirirler.
Aşık Hüseyin'in gördüklerini üç ay kimseye anlatmaması, Gülperi'yi görünce gözünü kırpmaması gerekiyordur.
Fakat Hüseyin bunları yapmaz ve uzun yolculuklar yaparak Gülperiyi aramaya çıkar, fakat bulamaz.
İki sevgili birbirine kavuşamadan ölür.


Ne garip bir hikaye değil mi?
Aşk var, aşık var.
Bize göre kavuşma yok ama belki o da var.


Abdal grubunun söylediği sözleri Sümmani dedeye ait olan, güzel ve anlamlı sözler içeren bu parçayı muhakkak dinlemenizi tavsiye ederim.

30 Kasım 2015 Pazartesi

İstanbul

İstanbul ne güzel şehir..
Neresine baksan tarihi,
Ne yesen meşhur,
Taşı toprağı altın.
Ama tabii bunca güzelliği içinde barındıran bu şehirde, her şey gayet güzelken bir anda kendini bayram arefesi kalabalığında bulup bu kadar insan nereden geldi? sorusunu sormak mümkün.
   

Yaşayanına sormak lazım ama benim için deniz kenarında olan bir kaç yeri görmek, çayını kahvesini içip biraz da yürümek yeterli oldu.


Hele ki Ankara'da yaşayan biri için denizin havasından solumak, seyrederken bir bardak karşılıklı çay yudumlamak çok kıymetlidir.
Özellikle vapurda yenilen o kağıt helvanın tadı bizim buralarda yoktur.
Belki de o yüzden güzel İstanbul'un taşı toprağı altındır.


Ve ezan sesi...
İşte bu şehirde en çok ezan sesi büyülüyormuş insanı.
İnsanların, arabaların gürültüsünün yanı sıra
Bir anda denizin ahengiyle ezan sesini duyunca insanın ruhu dinleniyor.


Ne güzelsin İstanbul, bize de bekleriz :)


3 Kasım 2015 Salı

Ghajini

Bollywood film dünyasına kapılmış durumdayım. Kendimi Aamir Khan izlemekten alamıyorum ^^ Eğer başrolünde Aamir Khan oynamasaydı bu film nasıl bir hal alırdı tahmin bile edemiyorum. Adamcağızın jestleri, mimikleri duyguları hissettirmesi öyle güzel ki hayran olmamak elde değil ^^ Diğer filmlerinde olduğu gibi bu filme de çok yakışmış.

Ghajini filmindeyse, Sanjay Singhania babası öldükten sonra Air Voice şirketini devir almıştır. Yeni bir yer inşa edebilmek ister fakat arsa üzerinde bulunan evde Kalpana isminde reklamlarda rol alan bir genç kız oturmaktadır. Sanjay'ın yanında çalışanlar Kalpana'yı ikna edebilmek için iş yerine gider. Bu sırada reklam şirketi sahibi Sanjay Singhania ile Kalpana arasında bir ilişki olduğunu zanneder ve yanlış anlaşılmalar zinciri başlar...

 
Sonrası aşk, dram, gerilim ve gerilim :)
Şiddetli gerilim var bu filmde.
Yani şiddetli derken, özellikle bazı sahnelerinde tüm kaslarınızın kasıldığını hissediyorsunuz.
 
İzlenmeli den öte, mutlaka izlenmeli!
 
 

28 Ekim 2015 Çarşamba

PK (Peekay)

Bollywood film dünyasını çok seviyorum.
Özellikle Aamir Khan'ın oynadığı, yönettiği, ışığını yansıttığı her filmi. PK filmi 2014 yapımı. Filmin geçişleri öyle güzel ki, uzun süreli bir film olmasına rağmen sıkılmadan izledik. Ve ayrıca izlerken sıklıkla tekrarladık, kim inanır Aamir Khan'ın 50 yaşında olduğuna :)
 

Film çok fazla dini bir arada barındıran ülke de yolunu kaybeden birine, 'sana ancak tanrı yardım edebilir!' denmesi ile şekil alıyor. PK uzay gemisine ait kumandayı çaldırıyor. Ve uzun uğraşlarla kumandasını bulmaya çalışıyor. Yalnız herkes aynı şeyi söylüyor 'sana ancak tanrı yardım edebilir!' o da haklı olarak tanrıya ulaşmaya çalışıyor. Fakat anlıyor ki, işi çok zor. Etrafında bir tanrıya inanan insan yok, herkes farklı şeylerden bahsediyor.

 
Filmin konusu o kadar güzel ki olay örgüsü birbirini çok güzel kamufle etmiş. İzlerken hiç bir sahneyi atlamıyorsunuz :)
 
Spoiler vermek istemem ama...
 
Bir sahnesinde; eşi hasta olan adam kendini alim zanneden dini liderden yardım istiyor. O da uzak bir ülkede farklı bir alimin bulunduğu yere giderek dua etmesini, sonra duasının kabul olacağını söylüyor. Ve Peekay Tanrının böyle bir şey istemeyeceğini, bulunduğu yerden de dua edebileceğini, son zamanlarını hasta olan eşiyle geçirmesini ve gerekirse tedavi edilmesi gerektiğini söyleyerek sözde alime çıkışıyor. 
Tabi bu sahneyi anlatınca değil, izleyince daha çok seviyorsunuz :) 
 
 
 

10 Haziran 2015 Çarşamba

Bir kitap Olsaydım?

Eğer Bir Kitap Olsaydım;
Kimseyi eğlendiremeyen, düşündüremeyen, üzmeyen, varlığı ile yokluğu belli olmayan tozlu raflar arasında keşfedilmeyi bekleyen bir kitap olurdum.
 

Başlığı şöyle olurdu;
"Hâlâ Ne Düşünüyorsun?"

Nasıl Bir Kitap Olurdunuz?
Düşünceleri arasında çıkmaz sokaklarda kalmış, kendi mutlu dünyasına mutsuzları almamak için gayret gösteren, yüzü gülmeyen insanlara nasıl küsüldüğünü anlatan bir kitap olurdum.   

Kime ithaf olunurdun ?
Benim gibi tüm hayal dünyasında kaybolangillere..
Kapak Resmi;
Mavi renk üzerinde, düşünen bir kız resmi ve tepesinden çıkan bir baloncuk şeklinde klasik bir kapak resmi tercih ederdim.



Önsöz'ünde bunlar yazardı;
Bu sayfalarda, kendi dünyasında kaybolmak üzere olan bir kızın yazdıklarını okuyabilirsin.
Hazırsan başla, değilsen aldığın yere bırak :)

Arka Kapak yazısı;
Kitap sınırlı sayıda okuyucusuna özel basılmıştır.
Anlatılanlar hayatın gerçeklerinden esinlenerek yazılmış hayal dünyasında yaşayan bir genç kızın hayal ürünleridir.
Belki bilmek istersin diye düşündüm... 

yazardım.

ve yazarlık hayatım henüz başla arefesinde, ''istersen hiç başlama''nın sinyallerini verebilirdi.


Mim için Musmutlu arkadaşım Melike'ye çok teşekkür ederim :)


5 Haziran 2015 Cuma

Nerede Olduğumu Biliyorum

Noktalarla başlayıp, çizgilerle devam ettim.
Sonra sayfalarca karaladım durdum.
Bir yol kat edemedim belki ama rahatladım.
'Kalem tutmak' insanı rahatlatıyor.
Bir işe başlamadan önce uzun uzadı hayaller kuruyorum.
Bazen sabrımın oradan geldiğini düşünüyorum.
Öyle hemen pes edip vazgeçmiyorum. 
 
 
Ama açıkçası, yine de başladığım her işte istediğim her şeyde bu sabrı gösteremiyorum.
Direncim bir yerden sonra beni bırakacak gibi oluyor.
Yapmak istediğim çok fazla şey,
Söylemek istediğim bir çok söz var.
Ve ayrıca sadece susup oturmak istediğim zamanlar var.
Hayatın karmaşası içinde bir ben var ama benden başka ne yapacağını şaşıran bir ben daha var.

Yapmak istediklerimizi hayırlı zamanlarda yapmayı nasip etsin Rabbim.
Pişmanlıklar vermesin inşallah.
Yazamadığımız, söyleyemediğimiz şeylerin üzüntüsünü yaşatmasın.
O'ndan gelene razı olan, rızası ile mutlu olan gönüller sahibi olmayı nasip etsin.



 
 

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Reyhan Kokulu Mutfağım Ziyareti

Melike'yi tanıyorsunuz.. kendisi benim dünya tatlısı güzel yürekli arkadaşım olur.
Çoğu zaman akıl danıştığım, yarenliğinden keyif aldığım bu güzel arkadaşımla reyhankokulumutfağım Şehrinaz ablayı ziyarete gittik. Sevdiğim insanların içlerinde ki huzuru evlerine yansıttıklarını görmek çok mutlu ediyor. O huzuru hissedince kaç bardak çay içtiğini, sohbetin nasıl ilerleyip zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun...

Sizde de olur mu bilmiyorum ama.. bir insanı sevdiğim zaman çok seviyorum, sıklıkla görüşemesek dahi iyi olduğunu bilmek bile mutlu ediyor. Huzursuz anlarını, mutlu anlarını birlikte olmadığımız zamanlarda paylaşabildiğimi hissediyorum.


Neyse efendim,

Düğün hazırlığında, mutfak tecrübesi bir kaç çeşitten ileri gidemeyen biri olarak Şehrinaz ablamın tariflerinin ilaç gibi geleceğini biliyorum. 
Şimdiden notlar alıp bilgilerinden istifade ediyorum :) 
Gerçi bazen 'kötü kız' moduna girip tariflerimin kaynağını söylemiyorum ama olsun ^.^


Şehrinaz ablamın hünerlerini paylaştığı bloğu reyhankokulumutfağım 'a bu adresten,
İnstagram hesabına ise @reyhankokulmutfagim adresinden ulaşabilirsiniz.
Ayrıca...
Şehrinaz ablacım harikasın!
Seni görmek çok iyi geldi.
Her şey için teşekkürler, ellerine sağlık.
Reyhankokulunu öpüyorum :)


22 Mayıs 2015 Cuma

Ve Dağlar Yankılandı

Uzun süren birlikteliğimin ardından kitabı en nihayetinde bitirdim.
Açıkçası Khaled Hosseini'nin bu kitabını heyecanla ve bin bir merakla bekliyordum.
Yine de mutsuz değilim.
Sadece bazı yerlerinde durma, geriye dönüp bakma gereği hissettim.
Hikayeler birbirleri ile bağlantılı olsa da birleştirme kısımlarında takıldım.
Kim kimdi? diye kaldığım yerler olunca okuduklarımdan keyif alamadım.
Mevzu bahis Khaled olunca insan ister istemez diğer kitaplarıyla kıyaslama gereği duyuyor. 


Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş'e şahane diyebiliyorken, bu kitaba güzeldi diyorum.
   

Yine de bir kitap daha çıkaracak olsa onu da heyecanla beklerim.
Nasıl olsa yavaş okuyorum ^^


Ayrıca bu kitabı Esma'yı bana hatırlattığı için seviyorum.
Blog dünyasının hayatıma katmış olduğu güzellerden.
En kıymetlilerinden.
 iyi ki varsın ♡





14 Nisan 2015 Salı

Kendini Keşfet

Bazen kendimde yeni şeyler keşfediyorum.
Yediğim meyvelerle arama mesafeler girmiş mesela..
Canım istemediği şeyleri de yapıyor..
Etrafımda ki insanlara daha az hayır diyorum..
Bir de küsüyorum artık..
Küsünce de yapılanı öyle hemen unutamıyorum. Eskiden akşama kalmazdı kırgınlıklar, öğlene doğru hafifler akşam geçerdi. Şimdi en çok akşamları düşünüyorum.
Ve artık,
Kaçan uykularım, bel ağrılarım ve sivilcelerimin varlığını daha çok hissediyorum.
Mutsuz değilim ama mutlu da sayılmam.
Biraz da yorgunluk var galiba ^^


Musa Peygamber'in duasını çok severim..
''Ey Rabbim, bana ihsan edeceğin her hayra ihtiyacım var.''

2 Nisan 2015 Perşembe

Korkulu Rüya

Etrafı, etraftaki insanları sevmenin önce kendimizi severek başladığını biliyoruz.
Doğru, insan önce kendini sevmeli..
Hepimiz kendimizi severiz aslında ama bazı insanlarda bu durum farklı olur.
Önce kendini çok sever
Aşırı sever
Çok beğenir
Bir zaman sonra
Kendini dünyanın en akıllı, en vazgeçilmez insanı zanneder.
Kendi kendine vermiş olduğu gaz hava katmanlarıyla birleşince ego tavan yapar ve bir çoğumuzun korkulu rüyası olan megaloman insan kişisi kendi çemberini oluşturur.


Ne söylese doğru, ne yapsa en güzeli, ne konuşsa en güzel kelimeleri kullanmış olur.
Bize de o insan kişisinin tuhaflıklarına ortak olmak, şahit olmak, hayretle bakmak kalır.



31 Mart 2015 Salı

Teyze Oldum

Küçük bir el dokundu kalbimize.
Minicik
Sıcacık
Mis kokulu
Rabbim cennetinden bir koku gönderdi.
Biz de doyasıya içimize çekip defalarca şükrettik.
Gördüğün, hissettiğin duyduğun her şey bir nimet esasında.

 
Doğum aynı anda bir çok mucizeye şahit olunan bir sahneymiş.
Hayatın en tatlı, en heyecanlı koşuşturmalarındanmış.
 
Ablam pamuk prenseslik dönemlerini yaşıyor şu günlerde..
'Altını ben değiştirebilirim, kıyafetlerini değiştirebilirim, sen kalkma bebeği ben kucağına veririm, taşır, sever, koklarım diye ablamın etrafında dolaşıyorum.'
İkinci defa teyzelik duygusunu tadıyorum elhamdülillah.
Annelik nasıl bilmem ama teyzelik çok eğlenceli, keyifli, heyecanlı :)
 
Allah isteyen herkese hayırlı sağlıklı sıhhatli evlatlar sahibi olmayı nasip etsin, içinde de bana ^.^
 


24 Mart 2015 Salı

Güvendiğin Dağlara Karlar mı Yağdı?

Yazdığım zamanlar ya çok mutlu, yada mutsuz oluyorum.
Bu ruh halinin ortası vakitlerimi okuyarak değerlendiriyorum..
Bazen girişe, gelişmeye bakmadan direk sonuca ulaşmayı seviyorum..
Neyse..
Bu sefer ki gelişim, güvendiğim dağlara kar yağdı da..
Aklım başıma bir türlü gelmek bilmiyor.
Tecrübe, hayatta yediğin kazıkların toplamıdır derler (kabaca)
Çok doğru..
Yalnız, her güven sarsılışında kocaman dersler aldığımı zannederek bir tık ilerleme sarf edemiyorum.
Aldığım dersler bir sonra ki (kazık) için yeterli olmuyor.
Karşımdaki insana güvenmezsem mutlu olamam dediğimde, anlaşılmış olmuyorum.
Yoruluyorum..
Sıkılıyorum..
Küsüp, oturuyorum..



Güvendiğim dağlara kar yağdığında, güneş açsın istiyorum.
Belki biraz olsun rahatlarım...

16 Şubat 2015 Pazartesi

Keyfi Köpürt

Aslında... diyerek başlamam lazım.
Türk kahvesini ne kadar seviyorsam nescafegilleri o kadar sevmiyorum.
Kahvenin bu türü tek başına acı, sevimsiz bir şey oluyor.
Süt tozunun kendisini geçtim, adı bile yıllardır garip geliyor.
Kendi dünyamda cevabını bulamadığım sorularımı şöyle bir kenara bıraktım.


Fikri mühimden bir paket ulaştı elime. İş yerinde olmanın avantajını yaşadık, bir çok kişi denese de ben kendimi en sona sakladım..
Bizim kahvelerimiz resimde ki gibi köpüklü olmadı ama tadı farklıydı. Tabi sonuçta rtık nescafegillerin bol köpüklü olanını seviyorum.

 
Umarım, elimde ki kahve kreması bittikten sonra yakın marketlerde bulabilirim...

 
 

14 Ocak 2015 Çarşamba

Aşk-ı Sükûn

Daha önce Nuriye Çeleğen'in İffet-i Kalp kitabını okumuştum.
Çok güzeldi.
Şiir gibi ilerlediğini hissetmiştim kitabı okuduktan sonra.
Aşk-ı Sükûn da da aynı şeyi hissettim.
Fakat bu kitapta olay örgüsü farklı olunca daha yavaş ilerlediğimi söyleyebilirim.  
 

Hacer annemiz muhteşem bir kadın.
Hakkında okunan her bilgi çok değerli.
Heyecanlı kısmı ise sürgün edilişinden sonrası..
Teslimiyetine hayran olmamak elde değil.


Kitabın bu sayfasına bir işaret koymuştum, aslında bu sayfa gibi bir çok sayfasına işaretler koydum.. Kitapta ki bir çok satır dönüp tekrar okunacak güzellikte..



7 Ocak 2015 Çarşamba

Değişik Bir Durum

İnsanın hayatına yeni birilerinin gelmesi demek, o yeni birilerinin gelmesi bir çok düzenin yenilenmesi demek oluyor.
Haliyle toplum bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da bireyler üzerinde baskın rolünü kullanabiliyor.

Senin bir ailen varken yeni bir aile edinmiş, ailenin içine yeni insanlar kazandırmış oluyorsun -eş durumundan..

Neyse, konuyu dağıtmadan esas mevzuya geçeyim..

Bir arkadaşım soruyor başka birine...
Nasıl, gelininize alıştınız mı, seviyor musunuz? diyor...

Cevap biraz şaşırtıcı:

Ben aslında herkesi eşit seviyorum, her şey benim gibi gözükse de aslında hiç bir şey benim olmadığı için sevgimi olabildiğince eşitlemeye çalışıyorum, diyor. Eşim, çocuklarım ve anne babam dahil...

Aslında çok güzel bir düşünce değil mi..
Yaradılış bakımından hepimiz eşitiz.
Hiç bir şey bizim değil..
Yalnız herkesi eşit severken o herkesin içine en sevmemiz gerekenleri de ilave edince durum değişiyor sanki.
Yani insan çocuklarını komşusunu sevdiği gibi mi sever?
Eşini de arkadaşını sevdiği gibi mi sever öyle olunca..
Ya da annesini, başka bir sevgiyle bir tutabilir mi?
Her sevginin yeri farklıyken her sevginin sevme boyutunu eşitlerken sıkıntı çekmez mi...
Muhabbetin boyutunu sevgi belirlemez mi...



Karşımda tüm fedakarlığı ile beni seven anneme, çevremdeki en kıymetlilerime haksızlık gibi..
Ya da hiç bir zaman böyle bir sevgiye sahip olamayacağımı düşündüğüm için şuan böyle düşünüyorum..
 Çünkü malum, herkesin olduğu gibi, her sevginin yeri başka..
 
Not: Bu yazıyı yazmak çok zamanımı almasa da başlığı düşünmek epey zamanımı aldı.
Uygun bir başlık bulamadığım görür görmez anlaşılıyor ^^



31 Aralık 2014 Çarşamba

Yılbaşında Ne Yapacaksınız?

Yıllar yıllar önce bu soruyu duyduğum zaman ne yapmalıyız ki acaba diye düşünürdüm.
Market kasalarında ki upuzun kuyruk ister istemez bir şeyler mi almalı acaba hissi uyandırırdı.
'Senede bir gün canımmm onu da boş boş mu geçirelim' diyen sesler işitirdim.
Yılbaşının ertesi günü yollarda konfetiler falan patlayacağını, etrafın rengarenk balonlarla dolacağını hayal ederdim.
Çünkü düşüncemi değiştirecek sözler duymamıştım hiç.
Yıllar geçti artık.
Hala aynı soruyla karşılaşabiliyorum.
Aklımda hala renkli balonlar ve konfetilerin ışıldayan görüntüsü beliriyor.
Bilinçaltım ve duyduklarım görüntülerimi netleştirmeme yardımcı oluyor.



Yine de büyümüş ve artık bazı şeylerin farkına daha net varmış olmama rağmen arkadaşlarımdan ve çevremden bu soruyu ilk duyduğumda gözlerim açılıverir.
Yılbaşında ne mi yapılır?
Her zaman olduğu gibi akşam yemeği yenir
Hatta o gün mümkünse televizyon izlenmez
Uyunulur,
Senenin ilk gününün diğer günlerden farkı yokmuşçasına hayata devam edilir.


Resim netten, çünkü benim hiç bu kadar çok balonum olmadı :)

24 Aralık 2014 Çarşamba

Taare Zameen Par

Bir insan başka bir insanın hayatında ki mucizevi etkilere sebep olabilir.
Bir insan hiç tanımadığı bir insan için fedakarlıklar yapabilir.
Yada bir insan sadece insanları, hayatı, insana insan gibi davranmanın doğuştan farkında olabilir.
Birine bir şeyi öğretmenin zor olsa da keyif veren doyurucu bir duygu olduğunu ise çoktan biliyor olabilir.

Yani aslında daha neleri ve nice güzellikleri barındıran körelen duyguları barındırıyor olabiliriz.
Biliyoruz.
Ama uygulamıyoruz.
Film hakkında konuşmamak için kendimi tutuyorum, gerçekten.

 
Uzun zamandır hiç bu kadar güzel bir film izlememiştim! desem yeri.
Artık Hint filmlerini izlemeye resmen giriş yapmış oldum.
Muhteşem bir başlangıç oldu benim için.


Film için yayınlanan özet şöyle;

Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan Ishaan çevresi ve ailesi tarafından tembel geri zekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra tanıştığı resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film. Ishaan derslerinde başarısız, yaptığı işlerin çoğunda tutarsız bir çocuktur, yazı yazmayı ve okumayı 3.sınıfta olmasına rağmen öğrenememiştir, kitabı her açtığında kelimeler sanki dans ediyor gibi gelir ona. Bu başarısızlığın sonucunda içine kapanık ve karamsar bir ruh haline bürünür, mutluluğu ve özgürlüğü insanlardan uzaklaşmakta bulur. Annesinin ilgisine karşın babasının katı tutumu Ishaan'ın zihinsel dünyasında gidiş gelişler yaşamasına sebep olur. Tam her şeyden ümidini kesmişken resim öğretmeni Ishaan'ın hayatını tam anlamıyla değiştirir.

 
Ciddi duygu geçişleri var filmde..
 

Her geçiş yerli yerinde
Filmin içindeymişsin gibi..

 
Filmi tek kelimeyle çoksevdim ^^
 
 
İzlemeyenler mutlaka izlemeli.
İzleyenler izlemeyenlere mutlaka izletmeli :)

18 Aralık 2014 Perşembe

Hızlı Okumak da Neymiş?

Kendi kendime yakındığım şeydir -yavaş olmam.
Bazen, aman hallederiz-lerim
Bazen, sonraya kalsın-larım
Bazen de, şu da şöyle bir köşe de dursun nasıl olsa okurum diye aldığım kitaplarım.
Her şey oluyor bir şekilde ama ben en çok okumak için bekleyen ve elime aldığımda da bir türlü bitmek bilmeyen kitaplarıma üzülüyorum.
Okunmaktan değil de etrafta dolaşmaktan dolayı eskiyorlar.


Daha önce hızlı okuma çalışmalarım elimde patlamış, bir türlü hızıma hız katamamıştım.
Kitaplarla sürekli dur kalk yapınca, geriye dönüp hatırlamak zorunda kalmıştım.
Hızlı okuma kursu diye bir şeyin olacağı aklımın ucundan geçmezdi haliyle :)
Varmış.
3 hafta 6 gün süren bir eğitimin 6. gününü bugün tamamlıyoruz inşallah.
Okuma hızımda ilerleme oldu.
En önemlisi odaklanamıyordum,
Farkında olmadan aklımdan milyon tane soru geçiriyormuşum, odaklanınca okumanın daha keyifli olduğunu fark ettim.
Odaklanmak cidden önemli.
Mesela namazdayken de aklımıza gelmemesi gereken bir çok düşünce, sorular, metinler çarşı pazarlar falan geliyor ya, onlarda bu yöntemlerle engellenebiliyor.
Beynimize müdahale ediyor olabilmemiz çok enteresan.
Müdahaleyi de sadece okumakla ve kendimizi geliştirmekle yapabiliyor olmaksa bir nimet.

Ben ve birlikte katıldığımız arkadaşlar faydasını gördük.
Fakat yine de hafta da bir kaç kitap okuyanlara karşı hala sinir olma hallerim devam ediyor :)



17 Aralık 2014 Çarşamba

Mucizevi Mandarin

Kitabı elime alana kadar hep farklı şeyler hayal etmiştim.
İçinde bu kadar hüzün, merhamet, şefkat gibi duyguların yoğun olacağını hayal etmemiştim.
Umduklarımın tersi olduğu için midir bilmem ama anlatılan öykü'leri sevdim.
En sevdiğim şey, üzerimde geçici de olsa bir etki bırakması oldu tabi...

 
Ama yine de spoiler içeren düşüncelerimi söylemeden rahat edemeyeceğim ^^
Öykülerden birinde, tek gözünü kaybetmiş ve hayatını İsviçre de sürdüren fakat sevgilisi tarafından terkedilmiş bir bayan.. Ona acıdığını, şefkat gösterdiğini düşünen sevgilisi ile en sonunda yollarının ayrıldığı bir öykü anlatılıyor. Tek gözü görmediği için etrafında ki insanların ona acıdığını düşünmesine üzüldüm. Durumu biraz içselleştirmiş olsam da, başımıza bir şey geldiğinde olabilecek en kötü şeyin başımıza geldiğini düşünüyoruz ya... düşünmememiz lazım aslında :)
Acınacak, ezilecek durumda olan değil de, daha güçlü kendini dünyadan soyutlamamış, olaylar karşısında yenilmemiş bir karakter okumak isterdim.
Belki de o yüzden biraz etkilendim.  
 
 
 Kitaptan paylaşmak istediğin tek alıntı ^^
”Bir insanı gerçekten sevmek, onun tuhaflıklarını başka hiç kimsenin, kendisinin bile benimseyemediği hatta fark etmediği huylarını sevmektir. İnsanların en esaslı yönleri uyumsuzluklarında saklıdır çünkü.”

20 Kasım 2014 Perşembe

Aslında Her Şey Güzel

Bazı zamanlar günün nasıl geçeceği sabah uyanır uyanmaz belli oluyor.
Yorgun uyanmışsam
Sonra daha çok yoruluyorum
Sakarlıklarıma diyecek lafım kalmıyor öğlene doğru,
Öğleden sonra artık günün gidişatı beni şaşırtmıyor.
Sakarlık ötesi sakarlıklar
Unutkanlıklar
Yorgunluktan gözlerin çökmeye başlaması
Artık ikindi ezanından sonra gün bitsin diye sızlanmaya başlıyorum.
Sonrası daha vahim çünkü.
Bir genç kızın dramını seyrederken
Tam o sırada bir çiçek geliyor, hıh diyorum, yine yanıldın, artık şaşırma vakti :)
Sonra gelen kişi benim adımı söylemiyor ya, yok öyle biri kardeşim! :) diyesim geliyor.
Sonrası malum.
Yağmur yağıyor, ıslanıyorum.



Not: Minyatür kıza internette gezinirken rastlamıştım, kendisi Özlem Akın'a ait 
fakat şuan tam olarak benim görüntümü yansıtıyor ^.^

17 Kasım 2014 Pazartesi

Gülzar-ı Aşıkan

Bazı mekânlar vardır,
Dışarıdan baktığımız ya da kendimizi içinde bulamadığımız zamanlar sadece dışarıdan görüntüsünü görür, 'evet güzelmiş' der geçeriz.
İçine girene kadar içeride ki o huzuru hissedemeyiz.
Sanatın farklı dallarını görüp, estetiğin islâmi çizgilerle buluştuğuna şahit oldukça alınan lezzet bir diğerinden mutlaka farklı oluyor.
Mesela daha evvel Ebru sanatının icra edildiği bir atölyeye girmemiş, orada bu işi ciddiyetle yapan insanların varlığından habersiz yaşamışım.
Kendimi bu lezzetten mahrum bıraktığım gibi; görmeye, öğrenmeye bile çalışmamış, eksik kalmışım.

Ham olmak, yanmak, sonra pişmek, düşündüğümden daha uzun uzadıya çabalar sarf etmek, emekler harcamak demekmiş.

Ebru suyun rüyası, derler.
Gerçekten öyleymiş.

Evet, beni bu düşüncelere götüren bir mekânın varlığından yeni haberdar oluyorum.

Ve tabi ki bunu üzerime bir borç bilerek paylaşmak istiyorum :)


Duygu Orak Kiraz hanımın atölyesine, reyhankokulumutfağım ve meldenotlar-musmutludükkân ile gitmiştik. Şehrinaz ablamın krepli pastası, koyu sohbet ve çayla devam ettik.


Gülizar-ı Aşikan Sanat Atölyesi- sahibesi ve aynı zaman da kendi tabiriyle emanetçisi olan Duygu hanım, öyle tatlı, öyle hoş sohbetli ki atölyeye gidenlerin boş dönmesi mümkün değil. Ebru sanatına dair güzelliklerin yanında bir de güler yüzlü insanlar görme garantisi var.



Güzellik çok farklı bir şey.
Her şeyden önce bir lütuf.
Muhabbetten nasibini almış insanlarla bir bardak dolusu sohbet etmek, şu ahir ömrümüzde alınması gereken lezzetlerden...




10 Kasım 2014 Pazartesi

Evliliğe Hazır Olmak Mı?

Hep duyarız ya hani, eskiler çok fazla kullanmaz ama bizim nesil çok kullanıyor.
''Evliliğe hazır olmak?'' durumunu.
Evliliğe hazır olmak diye bir şeyi kim uydurdu çok merak ediyorum.
Bir insan nasıl hazır olabilir ki, bunu günler öncesinden düşünmesi falan mı lazım.
Yani karşısına henüz kurbağa çıkmadan.
Hayır o değil kurbağa gelse
Öpsem de prense mi dönüşse yoksa öylece bakışsak mı, bu fikre kendimi nasıl hazırlayabilirim ki diye düşünmeye başladım.



Bazı adımları atmak zor
İnsanın ayakları ileri gitse de bunun sonu nereye gider acaba diye düşünebiliyor
Bir anda aklından milyon tane soru geçirip sadece bir kaçının cevabını sesli söyleyebiliyor
Her şey iyi hoş, seyrinde derken bir anda durum değişiyor
O zaman evliliğe hazır olmak diye bir şey yokmuş, diyebiliyorum
Bunu kim uydurdu gerçekten çok merak ediyorum :)
Yada diyelim var, bu sorunun cevabını kimler biliyor.
Ben onu da çok merak ediyorum :)

Kafası karmançorman bir dünyaya kapılmış Yasemin'den nağmeler...


27 Ekim 2014 Pazartesi

Mütevazi Olamama Sanatı

Geçen gün iş yerinde koridorda bir bey ile karşılaştık,
Bir arkadaşımızı sordu ama öyle mütevaziydi ki, hayran kaldım kendisine.
Mütevaziliğin yaşça büyük bir insanda ne kadar zarif durduğunu görmemiştim uzun zamandır.
Görüşmek istediği kişiye ulaştık, beklerken bir şeyler ikram etmek istedik falan derken beyefendi amcanın büyük bir şirket sahibi olduğunu öğrenince, kendisine bir kez daha hayran oldum.
Demek ki insan nasip çerçevesinde istediği her kimliğe bürünebiliyormuş.


Hani bazı insanlar vardır,
Hayatta sadece bir şey olmuş,
fakat aynı anda bir çok güzel karakteri üzerinde bulundurup çok büyük bir şey olduğunu düşünen,
Aslında kendine bile yetemeyen insanlar.
Onlar bazen mutsuzluk sebebi olabilir.
Davranışları onun daha iyi bizim daha kötü olduğumuzu hissettirir.
Halbuki öyle değildir.
O sadece bir şey olmuştur, belki iyi bir meslek sahibi..
Daha güzel özellikleri vardır ama etrafınızda sürekli bu özelliği ile tanındığı için biz onun sadece -bir şey- olduğunu biliriz.
Büyüklenen insanların iticilikte tavan yapması sevimsiz durması gibi şeyler, sadece aciz bir kul olduğumuz şu dünyaya hiç yakışmıyor.
Amca ile etrafımda ki bazı insanları kıyaslama gereği duydum bir an.
İsmini bile bilmediğim bir insanın mütevaziliği ile etrafımda ki bazı insanların kendini beğenmişliğini kıyasladım,
ne büyük haksızlık...




21 Ekim 2014 Salı

Bir Yaşıma Daha Girdim

Rahmetli Müslüm Gürses'in şarkısıyla uyandım bugün.
''bugün benim doğum günüm....'' diye başlayan bir şarkısı var ya hani, o şarkısıyla..
Tabi ben o şarkıyı söylemeden önce odamı neşeyle dolduran güzellikler (anne, abla ve onun yavrusu) vardı.

 
İş yerine geldim, esas oğlandan (mecazi anlamda *.*) hala ses yok ama sağolsun tumblr bugün bir yaşına daha girdiğimi,
 

Sevgili iyi-kötü gün dostu Google bugün benim doğum günüm olduğunu,


Ve fikirlerimize kulak veren fikrimühim'in yeni yaşımda hesabıma puanlar yüklediğine şahit oldum.
Kendilerine ve bilumum alışveriş sitelerine, kullanıcı hesaplarına teşekkürü borç bilirim.
Eksik olmayın ^.^
Gün bitmiş sayılmaz tabi fakat benim yarın için birileri üzerinde uygulayacağım deli dehşet planlarım var :)

Her şey bir yana, bazı kelimeler bir araya geldiğinde güç veriyor insana.
Ya da, neyi kimden beklediğini tekrar hatırlatıyor.
Aynı, ''umma ki küsmeyesin'' cümlesinde ki gibi..
Bir yaşıma daha girdim ama, umduklarımın, umut ettiklerimin yönü değişmedi.
Umudum hala doğan güneşte :)




16 Ekim 2014 Perşembe

Yabancı Misafir

Dilinden anlamadığım bir insana yol tarif ederken az çok sıkıntı yaşar terler dökerdim.
Dilinden anlamadığım bir insanla konuşamadığım için konuşmak zorunda olmaktan korkardım.
Böyle sebeplerden ötürü,
Dilinden anlamadığım bir insanla ortak bir alan paylaşabileceğimi hiç düşünmezdim.

Bir günlüğüne misafir olabileceğini düşündüğüm yabancı konukla bir hafta boyunca iş yerinde aynı odayı paylaşacağımızı öğrendiğim zaman tabi ki öncelikle 'aaaa nasıl yani' :) dedim.
Oda da küs gibi otururuz diye düşünmüştüm.
Yine düşündüğüm gibi olmadı.
Yaşı itibariyle amca konumunda olduğu için, misafirimize karşı evin küçük kızı mesaimi iş yerinde de devam ettirebildim.
Ve her şeyden önce -çay muhabbettir, diyerek başladık.
Strong tea'sini eksik etmiyorum :)

-Good morning dediğinde günaydın
-Teşekkür ettiğinde, rica ederim diyerek şaşırmasını ve bir kaç kelime dahi olsa Türkçe konuşmasını sağlıyorum :)
Oda bana Almanca öğretmeye çalışıyor, herkes dilinin öğrenilmesi derdinde ^.^

Geçen gün, sabah çayının yanına bir bisküvi tabağı hazırlamıştık. Ertesi gün bir tabak istedi ve oda bize aynı şekilde bisküvi ikram etti. Açıkçası çok şaşırdım, çat patta olsa karşılık bekleyerek yapmadığımızı içimizden geldiği için ikram etmek istediğimizi anlattım.
Tabi sonra ne dediğini anlamadım :)
Gülüşmeler konuşmalar ay çok teşekkür ederimler falan dedim ama oda beni anlamadı.
Sonuç mucizevi bir duygu tabi ki, bir insanı sevmek, değer vermek, her şeyden önemlisi verdiğin değerin karşılığını görmek çok tatlı şeyler.
Manen tadılan his,
Kula nasip edilen muhabbet,
Muhabbetin karşılığı olan muhabbet çok lezzetli.

Yani kim derdi ki Berlin'den Rauno adında bir misafir gelicek ve ben (ben ona Rauf amca diyorum) bu cuma günü gidecek olmasına üzüleceğim...

Hey gidi heyy :)


 

NoT: İnsan insana benzer dedikleri türden oldu bu sefer
bizim misafirimiz Fred Çakmaktaş'a benziyor :)))


9 Ekim 2014 Perşembe

Hoşgeldin Ekim Ayı

Kendimde yeni bir şey fark ettim.
Yazamamamın nedenini tembelliğe bağlayıp onun arkasına saklanıyormuşum.
Tembellikten diyerek geçiyormuşum, aslında öyle değilmiş.
Uzun zaman yazamamamın nedeni duygularımla alakalıymış,
Kalbim odaklandığım şeylere sınır koyup çizgimi aşmama mani oluyormuş meğer, henüz fark ettim.
Duygu yoğunluğu, yeni bir şeylerin başlangıcı gibi şeyler insanın zihnini çok fazla oyalıyormuş.
Hayal kurmak yarına dair olan ümidimizi,
Ümidimiz de inancımızı tazeliyormuş.
Ben uzun zamandır da hayal kurmadığımı fark ettim.
Zamanın hızlı geçmesinden çok nasıl geçtiğini hatırlayamama kısmından korkuyorum.
O yüzden zaman farkında olarak geçsin istiyorum.
Yada zaman şimdi dursun ben farkında olmaya başlayınca geçmeye başlasın istiyorum.




27 Ağustos 2014 Çarşamba

Tembel olmak mı?

Tembelsin deseler, inanmam, inanmak istemem, kabul etmem!
Ama, tembelim galiba? diyebiliyorsam, inanırım.
Cidden doğrumu söyler içimde ki ses diye düşünürüm.
Önce tartar, ölçer, biçerim.



Evden çıkmak istemeyişim,
yemek bittikten sonra sofrayla uzun uzadıya bakışmalarımız,
bulaşıkları toplayıp çöpe atma isteği
hatta evde plastik tabak bardak kullanalım biz! düşünceleri
elime aldığım kitabın kapağını inceleyip sonra tekrar yerine kaldırışım
falan gibi bir çok belirtilerim var.
Hatta canım tatlı istiyor ve ben mutfağa girmiyorum! olacak şey değil :)

Yine de tembelliğin yanında kendime yeni bir teşhis koydum.
Geçici tembellik hastalığı sevdiklerini görünce geçer bunalımı ^.^



23 Ağustos 2014 Cumartesi

İffet-i Kalp


Kitaplarımı kırıştırmayı, altını çizmeyi pek sevmezdim ama bu kitabı elimde kalemle okudum.
Daha sonra açıp tekrar okuduğumda hayranlığım iki kat artacak, biliyorum.
Çok sevdim..
Hem Nuriye Çeleğen anlatımını hem Hz.Meryem'i, Zekeriya peygamberi ve Hz. Yahya'yı...
Şiir gibi ilerleyip,
Çok tatlı bir etki bırakıyor insanda. 
İlerledikçe geriye döndüm, tekrar tekrar okudum çoğu satırı... 
Hem hüzünlenip hem imrenince daha farklı oluyor bıraktığı lezzet.


İşte böyle insanı düşündüren güzel satırlar var bu kitapta...
''...Her musibet bir hazineydi..'' Musibeti hazine olarak görüp ondan kendine paylar çıkarmak büyük bir erdem. Ve tabii daha fazlası..


Uzun zamandır elime kitap alamıyordum, bu kitap o ruh halimin üzerine çok iyi geldi.
Bir the_syhn tavsiyesi
Ve Mel'den notlar hediyesi olan bu kitabı okumak gerçekten çok güzeldi
Kendilerine teşekkürü bir borç bilirim :)

Şiddetle-ısrarla tavsiye ettiğimi söylemeye gerek yok sanırım ^.^



18 Ağustos 2014 Pazartesi

Küsmek mi?

Yasemin nasılsın?
Neden uzun zamandır yazmıyorsun?
Yoksa canın mı sıkkın?
Yaz mevsimine falan mı küstün? diyen yok

Suluhan cumartesi günleri açık mı?
Akşam kaça kadar açık?
Suluhan da neler var?
Soruları gelsin bana.

Çok küsesim var her şeye



Bir şeylere yetişemediğimi, hayatın telaşına kapıldığım da kaçırdıklarımı gösterdiği için
Bazen de zalimce, ''bak artık daha hızlı ilerliyorum''
dediği için,
En çok da zamana....
 


Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...