17 Mart 2012 Cumartesi

Cumartesi Sohbeti ve Münib Engin Noyan!

''Yol, yanlızca yola çıkmadan evvel ve yola çıkamayanlar için uzundur!''
Münib Engin Noyan ile tanışmak, sohbetini dinlemek ve feyiz alabilmek günün bereketlerle dolu olduğunun bir göstergesi oldu.


O kadar hoş sohbetli bir insan ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım diyebilirim. Kitaplarında da konuştuğu gibi yazdığı için okumak gayet keyifli.


Engin Noyan'ın yabancı kökenli olduğunu ve hristiyanlıktan müslümanlığa döndüğünü zannediyordum ki kimse sormadan kendisi cevap verdi. 'Siz bilmessiniz ben genç ve yakışıklıyken sadece kimliğinde dini İslam yazanlardandım...' hanımı dahil olmak üzere tüm çevresi koministmiş.


 'Ben emekli kominstlerdenim!' şeklinde tanıtması salonda bulunan herkeste tebessüm oluşturdu :)
Sayfamda her zaman duran Kasas Suresi'nin 56. Ayet-i Kerime'si o an aklımdan geçen ilk Ayet oldu.


Hocanın ciddi duruşunun yanında,


Ve renkli kişiliğinin arkasında deri ceketinin saklı olduğunu görmek mümkün :)


Çok sevdim sohbetini hatta doyamadım diyebilirim, inşAllah bir daha ki sohbetine katılmak nasip olur.


Sohbetin sonunda payıma düşen ilk imzalı kitabım :)


Ve bugün dinlemeye doyamadığım şarkı.

Herkese keyifli, sağlıklı ve mutlu hafta sonları...
:)


4 Mart 2012 Pazar

Kuğulu, Ördekli, Köpekli Park

Karlar yağdı ve güneşin yüzünü göstermesiyle azda olsa etraf yavaş yavaş temizlenmeye başladı. Ben kış mevsimini çok seviyorum, tabi montsuz ve botsuz minikler görünce bu sevgim yerle bir oluyor. Mendil satan, ayakkabı boyayan minikleri saymıyorum zaten onlar ayrı yürek burkuyor. Onların işi para kazanmak değil, okula gitmek, sıcacık evlerinde oturup ders çalışmak, oyun oynamak. Sokaklarda mendil satıp, ayakkabı boyamak değil. Kısa ve öz bir cevabı var tabi bu büyük sorunun: ''Hayat şartları'' bu içimde bir yerlerde ama'sı bol olan bir yara o yüzden daha fazla deşmeden resimlerle devam ediyorum...

Soğuk havalarda beni cezbeden yerler genelde Hacıbayram, Kocatepe, Kuğulu Park oluyor.


Kuğular o kadar asil, o kadar kendilerinden eminler ki hayran olmamak elde değil.


Etrafına onca insan toplansa yine de ona verilen o muhteşem asaletten ödün vermiyor, tüm güzelliğiyle etrafa kendini hayran bırakmayı başarıyor.


Kuğular hakkında kısa bir araştırma yapıyım dedim ve öğrendiğim bir özellikleri çok hoşuma gitti. Ömürleri süresince yanlız ve yanlız bir eşleri olurmuş. Ahh ah asil hayvan bunlar yahu :) Bir kez daha hayran kaldım kendilerine.


Hayvanları bende çok seviyorum ama mümkünse uzaktan :)
Annesine poz verme pahasına gidip köpekciğin elinden tutan çocukta ki cesarete ba-yıl-dım...


Köpekcikte bayılmış olmalı ki çocuk yanından ayrılır ayrılmaz gözleri onu aradı :)


Tabi o sempatik tavırları görüntülemek isteyenler geç kaldı :) Köpek, çocuk yanından ayrılınca poz vermekten vazgeçti :)




Kuğuların yanı sıra birde şirin mi şirin ördekler vardı. Hepsi birbirinden güzel ve o kadar güzel yaratılmışlar ki sizi veren Allah'a kurban olunuurr :) diye sevesi geliyor insanın :)


Suda yüzmeleri, karda yürümeleri hepsi birbirinden güzel...



Yemek adası olsa gerek
Hepsi o kadar sakin bir güzellikle paylaşıyorlar ki onlara verilen nimetleri, o benim o senin yok hepsi bizim diyerek paylaşıyorlar.


Ve kışın en güzel karelerinden biri. Allah-ü Teâla yarattığı her varlığı korur, kollar aç bırakmaz, herkesin bir rıskı vardır bu dünyada az ya da çok.
Bizim evin yakınında ki parkın yanından geçerken donarak ölen kediyi görünce amcanın Allah'ın en sevgili kullarından olduğunu düşündüm.
Rabbim onu vesile kılmış bu güzel olaya MaşAllah.


1 Mart 2012 Perşembe

Köşe yazarları...

Köşe yazılarını okumayı, farklı insanların görüşlerini, düşüncelerini, anlattıklarını dinlemeyi, okumayı seviyorum. Bazen o kadar güzel oluyor ki o yazılar dönüp baştan tekrar okuyorum, yazarın konuya kattığı yorumun güzelliğinin altını çiziyorum kendimce.

Ama bazen karşılaştığım yazılar da tarafsızlık göremiyorum. Konuya hakim olamayışdan kaynaklı olsa gerek, yazarda ki gerginlik, sertlik üslubuna yansıyor. Okurken hissediyor insan kalemde ki soğukluğu. Ve ardından gelen yorumlara verilen cevaplar bir kanıtı oluyor yazarda ki huzursuzluğun.

Eleştiriye kapalıysa bir yazar, güzel eleştirilerin altını çizip, olumsuz eleştirenlerin üstünü karalıyabiliyorsa, bende o yazarın üstünü çizer bir daha yazdıklarını okumam. Hayatta güzelliklerle karşılaştığımız kadar olumsuzluklarla da karşılaşabiliriz. İşler her zaman yolunda gitmeyebilir. Bu bizim o yolda aldığımız eleştirilerden ötürü insanları rencide edip aşağılayarak cevap vermemiz hakkını bizlere sunmaz.

Kendi hayatımızla başbaşayken de böyle durumlarla karşılaştığımız oluyor. Yaradılışımız gereği kusursuz kavramını bünyemizde barındırmıyoruz, illâ ki hatalar, kusurlar bizler için var. Ama yapılan her olumsuz eleştri içinde kılıç kalkan kuşanmıyoruz. Sorunlara böyle yaklaşmak daha çok tetikleyebilir düşüncesiyle beklemeyi, sabretmeyi, uygun bir üslupla anlatmayı deniyoruz, başarıyoruz veya başaramıyoruz, ama elimizden geleni yapıyoruz.

Yeni keşfettiğim yazarlardan farklı yazılar okuma heyecanıyla başladığım yazının sonunda böyle bir durumla karşılaşmak üzücü oldu. Zira insanlara verilen tepkilerde ki üslubun klavyeye yansıttıkları hoş bir izlenim bırakmıyor insanda.

Biraz şikâyet vari bir yazı oldu sanırım ama naçizane içimi dökmüş olmanın verdiği rahatlığı yaşattı bana :)


29 Şubat 2012 Çarşamba

Yeryüzüne inen mucize..

*Kar tanelerini tek başına incelemek istediğimizde başarısız oluruz. Elimize düşen kar tanesi anında eriyip su olur.Kar taneleri bir araya geldiği zaman pamuk gibi görünür.* Birçoğumuzun gönlünü feth eden ilâhi kudret güneşin çıkmasıyla yok olur. Ve yerini başka mucizevi güzelliklere bırakır.


*İncelendiğinde ise bir kar tanesi 200'den fazla buz kristalinden oluşur.
Yere düşen her bir kar tanesi kristalleri altı köşeden ve farklı şekillerden oluşur.*


*Kar kristallerindeki muhteşem yapının fark edilmesi, bilim dünyasını şaşırtmış ve bilim adamlarında büyük bir hayranlık meydana getirmiştir. Öyle ki, kar kristalleri üzerinde ilk araştırmaları yapan Amerikalı Wilson Bentley, gördüğü muhteşem sanat karşısında çok etkilenmiş ve elli yıl boyunca sürekli kar kristali resmi çekerek bu kar tanelerini incelemiştir.*


*Bentley keşfettiği kristal aleminin eşsizliğini ise şöyle dile getirmiştir:''Mikroskobun altında kar tanelerinin mucizevi güzellikte olduğunu keşfettim. Bu güzelliğin başkaları tarafından görülmemesi ve gerekli önemin gösterilmemesi büyük bir kayıp. Her kristal bir tasarım harikası ve hiçbir dizayn bir daha tekrarlanmıyor….''*


*Bütün kar kristalleri neden acaba altıgendir?.. Ve neden her biri diğerlerinden farklıdır? Kenarları neden düz değil de köşelidir? Bu soruların hala bilimsel bir cevabı yok. Ancak bilinen tek gerçek şu: Yüce Allah sonsuz güç sahibi olan, her güzelliği örneksiz ve sanatının içinde yaratandır.*


"O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir,'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi,24)

Evreni en ince ayrıntısına kadar Allah (C.C.) yaratmış ve Kendi sıfatlarıyla şekillendirmiştir. Var olan her şey O’ndandır. Tüm güzellikler, incelikler O’nun aklının tecellileridir. İnsana düşen, Allah’ın (C.C.) yarattıklarındaki eşsiz sanatı görmek ve bunların üzerinde düşünmektir. Allah (C.C.) örneksiz olarak yaratandır. Her bir kar tanesi Allah’ın (C.C.) izni ile yeryüzüne düşer. Karın oluşabilmesi için gerekli tüm etkenleri yaratan Allah’tır (C.C.) Isı değişimi, hava akımları, kristalleşme …

“Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz? Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 17-18)

Çok sevdiğim biri kar taneleri hakkında şöyle bir açıklama yapmıştı: Her bir kar tanesini gökten bir melek indirir ve inen her melek etrafında ki diğer meleklere çarpmadan geri gider. Ve kıyamet gününe kadar aynı melek tekrar yeryüzüne kar tanesi bırakmaz.
Kar tanelerinin altı köşeli olduğunu, yere düşen her kar tanesinin birbirinden farklı olduğunu düşününce yapılan bu açıklama çok mantıklı geldi.
Allah-u Teâla yarattığı her kulunu, her canlıyı korur ve kollar.



26 Şubat 2012 Pazar

Hediyelerin en güzeli :)

Hilal'le blogunun sahibesi Hilal hanımın 14 Şubat sevgililer günü münasebetiyle yapmış olduğu çekilişe katıldım, vee kazandım :) Hilal hanım bu muhteşem kurabiyeleri annemin ve babamın adına hazırladı.


Kurabiyeleri kolisinden tek tek çıkarttım sonra tabiki tek tek inceledim :)
Harcanan emek o kadar güzel ki hayran kalmamak elde değil.


Kurabiyelerin üzerinde annemin ve babamın isimlerini kalpler içinde görmek, onları mutlu etmek almış olduğum bu güzel hediyenin ne kadar değerli olduğunun bir kanıtı oldu.


Hilal hanım herbirini büyük bir özenle hazırlamış, hepsi birbirinden güzel geldi...
Bloglar arası hediye çekilişleri çok sık oluyor. Çokta güzel oluyor hepsi.
Ama şüphe yok ki emeği yoğun olan hediyelerin anlamı daha büyük oluyor.


Hiç görmediğim, farklı şehirlerde yaşadığımız bir insandan böyle güzellikte bir hediye almak çok güzel bir duygu,  çok mutlu etti beni. 


Varlığıyla mutluluk veren insanlar, başkalarının mutlu olmasına sevinen insanlar her zaman çok mutlu olsunlar inşAllah.


Uzun süre düşündüm üzerlerinde, yesem mi yemesem mi ? diye
Çünkü o kadar güzeller ki insan yemeğe kıyamıyor :)
Sanırım ben hepsini saklıcam :)


Ellerinize sağlık Hilal hanım,
Bu güzel mi güzel hediye için size bir kez daha çok teşekkür ediyorum.
Selâm ve dua ile, sevgiler...


25 Şubat 2012 Cumartesi

Ankara'lı Bloggerlar Buluştu!

Severek takip ettiğimiz bloglarla yüzyüze sohbet etmenin tadı bambaşkaydı.
Herşey çok güzeldi.
Sıcacık bir ortamda yapılan sohbet o kadar ısıttı ki içimizi tekrarını yapmak nasip olur inşAllah :)
Burdan, bizi o güzel mekânda buluşturan bol enerjili bluemorsytleıma, güler yüzlü hoş sohbetli blog arkadaşlarım, sevgili ablalarım Dürr-i yekta'ya, Seyyah Güneş'e, geleceğin eğlenceli yazarı Maya'nın günlüğüne, neşeli mi neşeli işterenklihayat'a, güzel mi güzel birdilimportakal'a teşekkür ediyorumm :)


Dürr-i yektamıza bizler için hazırladığı snoopy'li kitap ayracı için tekrar teşekkürler :)
Hepinize sevgiler...






21 Şubat 2012 Salı

Doyumsuz muyuz yoksa uyumsuz muyuz?

Bizi biz yapan, farklılaştıran, özel kılan bazı özellikler taşımaktayız. Hayattan farklı isteklerimiz, farklı beklentilerimiz var. Her türlü kötüden ve kötülüklerden korumaya çalıştığımız bir kalbimiz var. Öyle bir zaman da yaşıyoruz ki gördüğümüz bir iyiliğin arkasından kötülük bekler olduk.

Belki de hayallerimiz iki odası olan bir ev ile başlıyor, sonra o hayalimiz gerçek oluyor. Kavuşuyoruz evimize. Yaşıyoruz, alışıyoruz ve bir zaman geçiyoruz. Ve sonra bir gün diyoruz ki 'ben artık daha büyük bir evde yaşamak istiyorum!' . İsteklerimizin, hayallerimizin ve beklentilerimizin değiştiğini görüyoruz. İki yıl önce kavuşmak için günlerce beklediğimiz ve tamda o hayalimiz gerçekleşmişken vazgeçmek neden? Neydi bizi değiştiren? Doyumsuz muyuz? yoksa, uyumsuz muyuz?

Öncelikle kendimize sormamız gereken soruların içinde: Ne için yaşıyorum, hayata geliş amacım ne, ne istiyorum, ne kadar istiyorum ve en önemlisi kimden istiyorum? soruları mevcut. Belki de sıralamada bir hata yapıyoruz. Öncelikle kimden istiyorum sorusunu sormalıyız kendimize. Ve devamı ne için yaşıyorum... ile gelmeli.

Kainatın sahibi Rahmeti bol, merhameti bol, bereketi bol olan yüce Allah'tan istiyoruz. Kula kul olmak için değil, Allah-u teâlâ'ya hakkıyla kul olmak, kulluk vazifelerimizi yerine getirmek için yaşıyoruz. Hayata geliş amacımız vazifelerimizin içinde gizli. Ne istiyorum? sorusuna herkes gibi sayılı nefeslerimizin olduğu şu dünyada sağlıklı, mutlu ve huzurlu yaşamak diyebiliyoruz. En önemlisi doyumsuz olduğumuz için değil! rahmeti, merhameti bol olan Yüce Allah'tan istediğimizi bilerek isteklerimizde sayı belirtmemeliyiz. Doyumsuzluğumuz ve uyumsuzluğumuz buradan kaynaklanıyor. İsteklerimiz doğrultusunda beklemediğimiz sonuçlar hayatımızın akışını değiştirebiliyor.

5 Şubat 2012 Pazar

Dert..ler

Her evde bir tencere kaynar ama, tencere de kaynayan et mi dert mi? Kimse bilemez.
Yaşayan her canlının mutlaka bir derdi vardır. Bir derdi yoksa, çok derdi vardır.
Dertler kulun yakarmasını, Allah'a yakınlaşmasını sağlamaktadır. Kiminin derdi para, mal, mülk iken, kiminin derdi sağlık, aile, aşk gibi sıralanabilecek olaylardan oluşmaktadır.
Bir hastalık çıktığı zaman -grip gibi- ardından gelmeyi bekleyen şifa dozu vardır ya, dertlerimizde öyledir aslında. Önden gelen dert ardından gelen mutluluğun, huzurun habercisidir. Sabretmenin mükâfatıdır kul'a.
Dert ki unutulmadığının, yanlız olmadığının göstergesidir. Derdimi seviyorum, çünkü derdi veren de kulunu seviyor! Rahman olan Allah; kulunun yakarmasını, ağlamasını, dua edip, dua dua arşa yükselmesini istiyor! Sevildiğini bilmek kadar güzel bir şey daha var mıdır ki yeryüzünde?
Şu ahir ömrümüzde yaşadığımız en güzel duygu sevmek ve sevilmek değil midir? Sevenin sevgisiyle sınav olmak, dertleriyle girdiği o sınavdan, taşıdığı sevgi hakkında hiç bir şüphe bulundurmamak...
Yunus Emre misali; 'Yaratandan ötürü, yaratılanı sevmek.' ...
Dertleriyle yoğrulur insan.
Dertler olgunlaştırır insanı.
Dertler öğretir insana yaşamayı.
Elindekilerinin kıymetini anlamayı...
Dertler ki bir avuç toprak misali dağılır yeryüzüne; bulur sahiplerini, konar omuzlarına. Konduğu her omuza bir ağırlık verir. Zamanla geçen, sabırla geçen, ehemmiyeti bol bir ağırlık. Kimisi omuzunda taşıdığı bu yükün hakkını verirken, kimisi daha adım atmadan olduğu yerde yıkılır. Önce o yükü taşımayı öğrenir insan; düşmeyi, kalkmayı.. kaybolmayı, yolunu bulmayı.. unutmadan, unutulmayı, sonra sevmeyi, daha sonra sabretmeyi, ve beraberinde tevekkül etmeyi... ve sonra çok şey öğrenir insan.
Dertler yoldaştır bazen, kaybolduğu yolda, yol gösterendir.
Umutla yaşamayı öğrenir insan.
Ve bilir ki her sıkıntının ardın da bekleyen bir mükâfat vardır!


3 Şubat 2012 Cuma

Hayırlı Kandiller

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (Sav.) bütün varlığı şefkatle kucaklamış, tüm kainat onun temsil ettiği rahmetten istifade etmiştir. Ümmetim, ümmetim diyerek secdelere kapanan Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (Sav.)'e layık bir ümmet olabilmeyi, O'nun yolundan gidebilmeyi ve layıkıyla sevebilmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin İnşaAllah...

KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN!!


28 Ocak 2012 Cumartesi

..........

Televizyon ile aram hiçbir zaman iyi olmamıştır. Dizi takip edemem, hiç bir dizinin sonunu göremem. Tartışma, kavga, gürültü varsa programda hemen kanal değiştiririm. Favorim genelde içinde mutluluk, aşk, huzur, ve tabi ki umut olan programlar, diziler, filmler, herşeylerr :)

Yalan Dünya dizisinde, anneannesinden para alabilmek için çaba gösteren ve büyük bir umutla temizlik yapan şahsa
Anneanneden güzel bir oyun :)
Etejere git kutuyu aç, içinde ki anahtarı al,
Sonra dolaba koş
Anahtarla dolabı aç, ordaki kırmızı kutuyu aç, kırmızı kutunun içinde ki kutuyu da aç,
aa o da ne?
Matruşka kızlar!
Onu da aç
Bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha derken... ve şokk bu ne?
aa küçücük kaldı :)
Sonuç; umut var, para yokkkk :)
Aradığını bulamasa da, bir umudu var hâlâ.
En önemlisi de bu değil midir? zaten. 
Her zaman, her durumda Umutlu olmak!
İstemek önemli ama isteğini gerçekleştirmek için çalışmak, emek harcamak daha önemli ve beraberinde tabi ki umutlu olmak.
Böyle insanlar görünce hemen altını çizmeli :) Türleri tükenmek üzere!



Bazı çizgi filmler vardı ki izlemeye doyamadıklarımız. Şirinler de bunlardan bir tanesiydi. Gargamel onları yakaladığında, onların anında geliştirdikleri bir kaçma plânları vardı. Yani bir umutları vardı :) Onlar kaçamasa da şirinbaba onları orda bırakmazdı... Bir taraf yakalamak için çaba gösterirken, diğer taraf kovalamak için çaba gösterirdi.


Kezâ Tom and Jerry'de de benzer sahneleri görmüştük. Tom bıkmadan, usanmadan kendinden cüssece küçük olan Jerry'i yakalamak için büyük bir umutla mücadele etmiş
aynı çabayı sarfeden Jerry'de her defasında kaçmıştı :) Yani, hep bir umut vardı! 

Sağlıklı, huzurlu, mutlu ve umut dolu günler herkese :)

24 Ocak 2012 Salı

Fransız malları!!!

Fransa Senatosu soykırımı 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesinin suç sayılmasını öngören yasa teklifini kabul etti. Sonunda büyük bir azimle bunu da başardılar.
Türkiye'yi, Türk'leri, Türk milletini hafife almamalılar.
Her zorluğa Allah'ın izniyle göğüs geren bu toplum elinden geleni yapar.

Peugeot, citroen, renault araçlarından; Benzinini Total, Elf'den; lastiğini  Michelin, Uniroyal, Recamic'den; alışverişini Carrefour, Gima, Dia Endi, ChampionSA'dan; BIC, Sheaffer,cartier marka ürünlerinden; mutfakta Tefal'den; Giyim, kuşamda Lacoste , Givenchy, Pierre Cardin, Yves Saint Laurent, Etam, René Derby, Sonia Rykiel, Cacharel, Daniel Hechter markalarından; Longchamps, Lancel, Louis Vuitton çantalarından; kozmetikte ise: Clarins, Guerlain, Avon, Avene,  L'Oreal, Studio Line, Garnier, Kerastase, Lancome, La Roche Posay, Biotherm, Christian Dior, Vichy ürünlerinden; Marie Claire, Elle dergilerinden; AXA, Gunes Sigorta, Basak Sigorta, Basak Emeklilik (Groupama International) sigortalarından; Societe General Bankasi, TEB (Turk Ekonomi Bankasi) bankalarından faydalanmayız!!!!!!!!!


Araçlarından almayız, lastiklerini, marketlerini kullanmayız, mutfağımızda ürünlerinden bulundurmayız, onların ürünlerini satan çanta, kıyafet mağazalarından alış-veriş yapmayız, kozmetik ürünlerini kullanmayız, dergilerini de okumayız, sigorta şirketlerini, bankalarını da kullanmayız!!!!!
Vazgeçilmez değiller. Çok şükür!
Bundan sonra ürünlerine yapılan boykot bizim için küçük, insanlık için büyük bir adım olur!!!!!!!

18 Ocak 2012 Çarşamba

Bir varmış, bir yokmuş

Bir varmııış, bir yokmuş; günlerden birgün, ülkelerden birinde, ocak ayının ortalarında, kışın çöktüğü; insanların evlerinden çıkamadıkları bir zamanda, evlerine sığınan insanların olduğu bir apartmanda sakin,sessiz, kendi halinde yaşayan aileler varmış. Birgün apartmana yeni bir aile eklenmiş. Ama ne bilsin ki apartman sakinleri taşınan insanların duygularında bir yoksulluk olduğunu.
Derken; gürültüye aldırmadan, mutlu mesut yaşayan apartman sakinlerini şaşırtan, düşündüren ve bir o kadar da kızdıran bu olay mutlu apartman sakinlerinin, ne yapacaklarını bilemedikleri bir durumla karşı karşıya getirmiş.
Birgün; köpek havlamalarının nereden geldiğini bilen bu insanlar, havlama seslerinin çoğalmasıyla ayaklanmışlar. Ve apartman boşluğundan bakmışlar ki durum içler acısı. Bir yanda vicdan diğer yanda saygı...
Evet binaya en son dahil olan komşular köpeciklerini apartman boşluğuna bakan boş bir odaya koymuş yanına bir çuval mama, su, karton ve birde yatması için sünger bırakmışlar. Sağolsunlar varolsunlar ki odanın camını açık bırakmayı unutmamışlar. Kapısını kitlemişler ve evi terketmişler :(
Yaşanan bu olay bir insanlık dramının göstergesi olsa gerek. Karşıdaki canlıya yapılan bu saygısızlık, köpeciğin bakışlarında ki çaresizlik, çırpınış bu insanların vicdan yoksulu olduklarının bir göstergesi olsa gerek. Rabbim sizleri ıslah etsin, bizleri de vicdanlı Allah'tan korkan kuldan utanan insanlarla karşılaştırsın diyerek mutlu sona kavuşturamadığım bu hikâyeyi burada sonlandırıyorum.

Gönül mutlu hikâyelerle burada olmak ister, ama burası artık dertleşme, içini dökme, rahatlama duvarı gibi olduğu için bu aralar böyle devam etmekte. İnşaAllah sevgi dolu, aşk dolu içinde mutluluk olan hikâyelerle, yazılarla burada olmak kısmet olur :)



Güzel mi güzel bir örnek olan kapanış fotosu ile...

Sevgiyle kalın!

16 Ocak 2012 Pazartesi

Okunacak kitaplarrr listesi...

Selâm Sevgili Blog Sakinleri :)
Yarıyıl tatilinin bereketiyle gelmesinin verdiği mutlulukla
Ankara sınırları içerisinde geçireceğim bu tatili değerlendirmek üzere
kendime bir 'okunacaklar listesi' oluşturdum.
Hazırlamış olduğum bu listeyi sizlerle paylaşıp,
başlamadan önce vira Bismillah! diyorum.

Kitap okumak aşktır!
Bizler de bu aşktan nasibini alanlardan oluruz İnşaAllah...



Açılışı Muhammed Bozdağ'ın İstemenin Esrarı ile yapıyorum.
Bu kitapla, doğru bildiğimiz yanlışların hayatımıza verdiği zararları tekrarlamamak için
 ve hayatımızda ki en önemli noktalardan biri olan Rabbimizle konuştuğumuz, isteğimizi bildirdiğimiz,
kalbimizin dua'lar saçtığı o kıymetli anın en doğru biçimde şekillenmesi için,
yapılması gerekenlerin anlatıldığı bir kişisel gelişim kitabı.
Yazarın anlatımı ile kısa sürece çok şey öğreneceğimi umduğum bir kitap kendisi.


Satır Arası Hikâyeler-Serdar Tuncer
kalemiyle yazılmış, geçmişte anlatılmış olan hikayelerin birleşmesiyle
ortaya çıkan bir kitap.
''Bu hikâyeler önemli. Çünkü vezir olmanın, adam olmaya yetmediğini onlardan öğrendik. Kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını, bir böceğin bile sebepsiz yaratılmadığını, her işte bir hayır olduğunu, sevmeyi, sevilmeyi, cömertliği, kahramanlığı, saygıyı, adam olmayı, incitmemeyi, hatta kulluğu o hikayelerden öğrendik.''
 Kitabın arkasında bulunan bu paragraf kitap hakkında fikir sahibi olmamıza yeterli oluyor aslında.


Uçurtma Avcısı-Khaled Hosseini
Bu kitabı geçen sene büyük bir merakla aldım. Lâkin okumak bir türlü kısmet olmadı.
İçimde, kitap hakkında taşıdığım merakın ilk gün ki gibi olduğunu farkedince kendisini listeme dahil ettim.
İnşaAllah okuyacağım.


Cemâlnur Sargut'un Kenan Rifâî ile Aşka Yolculuk kitabı
yazarla tanışma kitabım olsun, hemde Kenan Rifâî hakkında bilgi sahibi olmuş olurum,
diye düşünerek aldığım bir kitap.

Kubilay Aktaş Kur-an Terapisi kitabını da büyük bir heyecanla okuyacağıma inanıyorum.
Çünkü kitabın içinde okurlar için hazırlanmış Kur-an'ın insan ruhuna terapi olduğunu
kanıtlayan bi cd bulunuyor. Şöyle ki; su sesleri, kuş sesleri arkasından gelen Kur-an'ı Kerim nidaları insanın ruhuna işliyor.
İçinde bulunan o cd kitabı alma sebebim oldu :)


Listeme, daha önce çekilişten kazanmış olduğun Aslı Erdoğan'ın Mucizevi Mandarin kitabını da ekledim. İçinde aşk olan kitaplar okumayı seviyorum.
Kitaptan da aşk kokuları alıyorum.
:)


 Son olarakda, bol okumalı bir tatilin kahvesiz ve çikolatasız gitmeyeceğini düşünerek kapanışı
bu fotoğraf karesiyle yapıyorum :)

Hoşçakalın...

13 Ocak 2012 Cuma

Sevmek... Güvenmek... Vazgeçmek...

Bir insanı sevmek en kolay ve en güzel duygudur. Sevdiğiniz insanların yanında huzur bulur, onlarla mutlu olursunuz. Yalnız sevdiklerinizin arasında birini farklı seversiniz. Onu farklılaştıran sizin sevginizdir. Herkes için aynıyken bu duygu, o'nun için özeldir. İçten seversiniz, dillendirmeye gerek yoktur. Bir bakış ve bir duruş söylenemeyen bir çok sözü ifade eder. Kimsenin duymadığı kalp atışlarını bir tek o hisseder...
Peki sevmek, güvenmek değil midir?
Seven insan sevdiğine güvenmesse, nasıl huzur bulur? Huzur bulamassa nasıl mutlu olur?
Sevmek güvenmektir. Koşulsuz, şartsız güvenmektir.
Bu böyle iken 'seviyorum ama güvenmiyorum' diyen insanlar kimleri kandırıyorlar peki?
İnsan kendisinden başka birini kandırabilir mi?
Bu oyunda ilk kaybeden kendisi değil midir aslında?
Evet klişe bir laf ama 'sahte sevgiler' herkesin gönlüne yerleşmişken, imrenilen sevdalar sadece okuduklarımızla mı sınırlı?
İnsan güvenmiyorsa, neden vazgeçmesin ki?
Elbette vazgeçer.
Güven yoksa, sevgi yoktur. Sevgi yoksa, vefa yoktur.
-Yunus Emre Sitare'sine öyle aşıktı ki, onun gözünde ki sevdayı hiç bir engel yıkmadı. Sonuna kadar sevdi. Sevgisine sadık kaldı ve vefakarlığını son nefesine kadar taşıdı. Hiç bir zaman vazgeçmedi.- 
Okuduğumuz, dinlediğimiz o kadar hayran olunası sevda var ki, günümüzle kıyaslanamaz.
Öyle aşkların, yaşanmış sevdaların olması bile yüreklendiriyor insanı. En çok da umutlandırıyor. Gördüğü hayal kırıklıklarının hep öyle olmadığını ispatlıyor.
Ruhları şad olsun güzel aşıkların. Bizlere de kıyısından, köşesinden hasret kaldığımız aşklara şahit olmak nasip olsun İnşaAllah...
Sevgiyle kalın...





9 Ocak 2012 Pazartesi

Mutluluk!


Bu ne kadar hayran olunası bir karedir Allah'ım
MaşaAllah, barekAllah... :)

Mutluluk; içinde
Sağlık, huzur dolu olan bir ömür, 
Mutlu bir yuva, 
Hayırlı bir eş ve hayırlı evlatlar
olan bir ömür geçirmek olsa gerek.

Ve 'Yaratandan ötürü, yaratılanı sevmek.'

Her yazarın, uzmanın, doktorun bu konu hakkında söyledikleri en önemli şey
sevgi, saygı, vefa gibi değerlerin alt yapıyı oluşturduğu ve bu muhteşem 3'lü, 4'lü kelime gruplarının bir araya getirdikleri mutluluk sonucunda kalan, koccaman bir MaşaAllah dedirten fotoğraf karesi.

Rabbim herkese hakkında hayırlı olan eşler, evlatlar nasip etsin!



8 Ocak 2012 Pazar

Herşeyin bir sebebi var'mış!

'Huuu huuuu komşular siz nerden geldiniz!' diye bağırasım var.
İnsanlar birbirlerinin haklarına bu kadar tecavüz etmemeli.
Bir kaç haftadır üst komşularla aynı evde yaşadığımızı düşünüyorum.
Hatta yan komşularla da :)

Bu kadar da olmaz ki dedirten bir gürültü patırdı ile acaba kaç kişi yaşıyor o evde
diye düşünmekteyken,
Şimdi tahminlerimce: Öncelikle bir tane ev süpürmeye çalışan teyze var ki biz ev süpürmeyi bilmiyormuşuz anneme diyorum iyi dinle, öğren, hazır onu teyze bize öğretiyor. Alt komşunun canını alacak gibi vura vura süpürmek gerekiyormuş :)

Teyzenin eşi olsa gerek bir amca var ki dünyaya bedel. Odamın hakimiyeti amcanın elinde.
Hıhhhh çok şükür amca sustu dememe kalmıyor telefonu çalıyor.
Sesleri o kadar bizim evin içinde ki, tam acaba bizden birinin mi telefonu çalıyor derken.
Yok yok üst kattan geliyor diyoruz :)
Ama nedense sanki o telefonun sesini bir biz duyuyoruz.
Evde ki herkes telefonu duymazdan geliyor.
Oda sağolsun ısrarla melodisini tekrarlamaya devam ediyor.

Bir de köpekleri var. Şamar oğlanı gibi, köpek köpek olalı böyle eziyet görmemiştir.
Herhalde kim boşsa artık kimin işi yoksa köpeğe bağırıyor.
Yazıktır, günahtır yaa onda ki de can dimi yani.
Köpeğin havlamasına kızamıyorum bile.
Benim bile canıma tak ettiler, hayvancağız ne yapsın.
Evde yaşadığını sandığım birde kızları var ki ben onun sesini sadece köpeğe bağırırken duyuyorum.

Velhasıl kelâm sınav haftasında olmamızdan mütevellid. Sabredip gündüzleri uyuyup geceleri ders çalışma yöntemini kendimde uygulama çabasındayken ilk günden başarısız oldum. Odamdan çıkıp oturma odasına geçtim ki şokkkk! bu insanlar gece de uyumuyormuş :)

Bir hafta daha sabredemessem ana haber bültenlerinde bir amca, bir teyze, cadı kızları ve birde köpek katili haberini görürseniz geçmiş ola :)





7 Ocak 2012 Cumartesi

Hediye!


Herkese Merhabalar...
Güne güzel başlamak kadar güzel birşey daha varsa oda hediye almaktır :)

Bir kaç gün önce içimden sık sık geçen Şems'e ait 'Olduğu kadar, olmadığı kader' sözünün neden bu kadar çok tekrar ettiğime bir anlam veremezken, günün sonlarına doğru taşların yerine oturduğunu hissediyordum. Bir çekilişe katılmıştım, sonucunu merakla beklerken yılbaşından sonra sınavların başlaması ve salça olan aklımdan çıkması sebebiyle kazanmış olduğum çekilişten, minik bir tevafuk ile duyurunun son günü haberdar oldum.

Mutlu eden insanlar, her zaman mutlu olmalı hayatta. Sevgili Kitap Günlüğüm Blog sahibesinden almış olduğum bu zarif hediye için kendisine çook teşekkür ediyorum. Uzun zamandır almış olduğum en değerli hediye oldu kendisi :) Karşılık beklemeden yapılan iyilikler, güzellikler görmenin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu bu hediye. Ayrıca blogunda çokca kitap tavsiyesi bulunmakta ve zarif blog sahibesi çekilişlerini sık sık tekrarlamakta. Bilgilerinize.... :)

Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...