17 Kasım 2014 Pazartesi

Gülzar-ı Aşıkan

Bazı mekânlar vardır,
Dışarıdan baktığımız ya da kendimizi içinde bulamadığımız zamanlar sadece dışarıdan görüntüsünü görür, 'evet güzelmiş' der geçeriz.
İçine girene kadar içeride ki o huzuru hissedemeyiz.
Sanatın farklı dallarını görüp, estetiğin islâmi çizgilerle buluştuğuna şahit oldukça alınan lezzet bir diğerinden mutlaka farklı oluyor.
Mesela daha evvel Ebru sanatının icra edildiği bir atölyeye girmemiş, orada bu işi ciddiyetle yapan insanların varlığından habersiz yaşamışım.
Kendimi bu lezzetten mahrum bıraktığım gibi; görmeye, öğrenmeye bile çalışmamış, eksik kalmışım.

Ham olmak, yanmak, sonra pişmek, düşündüğümden daha uzun uzadıya çabalar sarf etmek, emekler harcamak demekmiş.

Ebru suyun rüyası, derler.
Gerçekten öyleymiş.

Evet, beni bu düşüncelere götüren bir mekânın varlığından yeni haberdar oluyorum.

Ve tabi ki bunu üzerime bir borç bilerek paylaşmak istiyorum :)


Duygu Orak Kiraz hanımın atölyesine, reyhankokulumutfağım ve meldenotlar-musmutludükkân ile gitmiştik. Şehrinaz ablamın krepli pastası, koyu sohbet ve çayla devam ettik.


Gülizar-ı Aşikan Sanat Atölyesi- sahibesi ve aynı zaman da kendi tabiriyle emanetçisi olan Duygu hanım, öyle tatlı, öyle hoş sohbetli ki atölyeye gidenlerin boş dönmesi mümkün değil. Ebru sanatına dair güzelliklerin yanında bir de güler yüzlü insanlar görme garantisi var.



Güzellik çok farklı bir şey.
Her şeyden önce bir lütuf.
Muhabbetten nasibini almış insanlarla bir bardak dolusu sohbet etmek, şu ahir ömrümüzde alınması gereken lezzetlerden...




10 Kasım 2014 Pazartesi

Evliliğe Hazır Olmak Mı?

Hep duyarız ya hani, eskiler çok fazla kullanmaz ama bizim nesil çok kullanıyor.
''Evliliğe hazır olmak?'' durumunu.
Evliliğe hazır olmak diye bir şeyi kim uydurdu çok merak ediyorum.
Bir insan nasıl hazır olabilir ki, bunu günler öncesinden düşünmesi falan mı lazım.
Yani karşısına henüz kurbağa çıkmadan.
Hayır o değil kurbağa gelse
Öpsem de prense mi dönüşse yoksa öylece bakışsak mı, bu fikre kendimi nasıl hazırlayabilirim ki diye düşünmeye başladım.



Bazı adımları atmak zor
İnsanın ayakları ileri gitse de bunun sonu nereye gider acaba diye düşünebiliyor
Bir anda aklından milyon tane soru geçirip sadece bir kaçının cevabını sesli söyleyebiliyor
Her şey iyi hoş, seyrinde derken bir anda durum değişiyor
O zaman evliliğe hazır olmak diye bir şey yokmuş, diyebiliyorum
Bunu kim uydurdu gerçekten çok merak ediyorum :)
Yada diyelim var, bu sorunun cevabını kimler biliyor.
Ben onu da çok merak ediyorum :)

Kafası karmançorman bir dünyaya kapılmış Yasemin'den nağmeler...


27 Ekim 2014 Pazartesi

Mütevazi Olamama Sanatı

Geçen gün iş yerinde koridorda bir bey ile karşılaştık,
Bir arkadaşımızı sordu ama öyle mütevaziydi ki, hayran kaldım kendisine.
Mütevaziliğin yaşça büyük bir insanda ne kadar zarif durduğunu görmemiştim uzun zamandır.
Görüşmek istediği kişiye ulaştık, beklerken bir şeyler ikram etmek istedik falan derken beyefendi amcanın büyük bir şirket sahibi olduğunu öğrenince, kendisine bir kez daha hayran oldum.
Demek ki insan nasip çerçevesinde istediği her kimliğe bürünebiliyormuş.


Hani bazı insanlar vardır,
Hayatta sadece bir şey olmuş,
fakat aynı anda bir çok güzel karakteri üzerinde bulundurup çok büyük bir şey olduğunu düşünen,
Aslında kendine bile yetemeyen insanlar.
Onlar bazen mutsuzluk sebebi olabilir.
Davranışları onun daha iyi bizim daha kötü olduğumuzu hissettirir.
Halbuki öyle değildir.
O sadece bir şey olmuştur, belki iyi bir meslek sahibi..
Daha güzel özellikleri vardır ama etrafınızda sürekli bu özelliği ile tanındığı için biz onun sadece -bir şey- olduğunu biliriz.
Büyüklenen insanların iticilikte tavan yapması sevimsiz durması gibi şeyler, sadece aciz bir kul olduğumuz şu dünyaya hiç yakışmıyor.
Amca ile etrafımda ki bazı insanları kıyaslama gereği duydum bir an.
İsmini bile bilmediğim bir insanın mütevaziliği ile etrafımda ki bazı insanların kendini beğenmişliğini kıyasladım,
ne büyük haksızlık...




21 Ekim 2014 Salı

Bir Yaşıma Daha Girdim

Rahmetli Müslüm Gürses'in şarkısıyla uyandım bugün.
''bugün benim doğum günüm....'' diye başlayan bir şarkısı var ya hani, o şarkısıyla..
Tabi ben o şarkıyı söylemeden önce odamı neşeyle dolduran güzellikler (anne, abla ve onun yavrusu) vardı.

 
İş yerine geldim, esas oğlandan (mecazi anlamda *.*) hala ses yok ama sağolsun tumblr bugün bir yaşına daha girdiğimi,
 

Sevgili iyi-kötü gün dostu Google bugün benim doğum günüm olduğunu,


Ve fikirlerimize kulak veren fikrimühim'in yeni yaşımda hesabıma puanlar yüklediğine şahit oldum.
Kendilerine ve bilumum alışveriş sitelerine, kullanıcı hesaplarına teşekkürü borç bilirim.
Eksik olmayın ^.^
Gün bitmiş sayılmaz tabi fakat benim yarın için birileri üzerinde uygulayacağım deli dehşet planlarım var :)

Her şey bir yana, bazı kelimeler bir araya geldiğinde güç veriyor insana.
Ya da, neyi kimden beklediğini tekrar hatırlatıyor.
Aynı, ''umma ki küsmeyesin'' cümlesinde ki gibi..
Bir yaşıma daha girdim ama, umduklarımın, umut ettiklerimin yönü değişmedi.
Umudum hala doğan güneşte :)




16 Ekim 2014 Perşembe

Yabancı Misafir

Dilinden anlamadığım bir insana yol tarif ederken az çok sıkıntı yaşar terler dökerdim.
Dilinden anlamadığım bir insanla konuşamadığım için konuşmak zorunda olmaktan korkardım.
Böyle sebeplerden ötürü,
Dilinden anlamadığım bir insanla ortak bir alan paylaşabileceğimi hiç düşünmezdim.

Bir günlüğüne misafir olabileceğini düşündüğüm yabancı konukla bir hafta boyunca iş yerinde aynı odayı paylaşacağımızı öğrendiğim zaman tabi ki öncelikle 'aaaa nasıl yani' :) dedim.
Oda da küs gibi otururuz diye düşünmüştüm.
Yine düşündüğüm gibi olmadı.
Yaşı itibariyle amca konumunda olduğu için, misafirimize karşı evin küçük kızı mesaimi iş yerinde de devam ettirebildim.
Ve her şeyden önce -çay muhabbettir, diyerek başladık.
Strong tea'sini eksik etmiyorum :)

-Good morning dediğinde günaydın
-Teşekkür ettiğinde, rica ederim diyerek şaşırmasını ve bir kaç kelime dahi olsa Türkçe konuşmasını sağlıyorum :)
Oda bana Almanca öğretmeye çalışıyor, herkes dilinin öğrenilmesi derdinde ^.^

Geçen gün, sabah çayının yanına bir bisküvi tabağı hazırlamıştık. Ertesi gün bir tabak istedi ve oda bize aynı şekilde bisküvi ikram etti. Açıkçası çok şaşırdım, çat patta olsa karşılık bekleyerek yapmadığımızı içimizden geldiği için ikram etmek istediğimizi anlattım.
Tabi sonra ne dediğini anlamadım :)
Gülüşmeler konuşmalar ay çok teşekkür ederimler falan dedim ama oda beni anlamadı.
Sonuç mucizevi bir duygu tabi ki, bir insanı sevmek, değer vermek, her şeyden önemlisi verdiğin değerin karşılığını görmek çok tatlı şeyler.
Manen tadılan his,
Kula nasip edilen muhabbet,
Muhabbetin karşılığı olan muhabbet çok lezzetli.

Yani kim derdi ki Berlin'den Rauno adında bir misafir gelicek ve ben (ben ona Rauf amca diyorum) bu cuma günü gidecek olmasına üzüleceğim...

Hey gidi heyy :)


 

NoT: İnsan insana benzer dedikleri türden oldu bu sefer
bizim misafirimiz Fred Çakmaktaş'a benziyor :)))


9 Ekim 2014 Perşembe

Hoşgeldin Ekim Ayı

Kendimde yeni bir şey fark ettim.
Yazamamamın nedenini tembelliğe bağlayıp onun arkasına saklanıyormuşum.
Tembellikten diyerek geçiyormuşum, aslında öyle değilmiş.
Uzun zaman yazamamamın nedeni duygularımla alakalıymış,
Kalbim odaklandığım şeylere sınır koyup çizgimi aşmama mani oluyormuş meğer, henüz fark ettim.
Duygu yoğunluğu, yeni bir şeylerin başlangıcı gibi şeyler insanın zihnini çok fazla oyalıyormuş.
Hayal kurmak yarına dair olan ümidimizi,
Ümidimiz de inancımızı tazeliyormuş.
Ben uzun zamandır da hayal kurmadığımı fark ettim.
Zamanın hızlı geçmesinden çok nasıl geçtiğini hatırlayamama kısmından korkuyorum.
O yüzden zaman farkında olarak geçsin istiyorum.
Yada zaman şimdi dursun ben farkında olmaya başlayınca geçmeye başlasın istiyorum.




27 Ağustos 2014 Çarşamba

Tembel olmak mı?

Tembelsin deseler, inanmam, inanmak istemem, kabul etmem!
Ama, tembelim galiba? diyebiliyorsam, inanırım.
Cidden doğrumu söyler içimde ki ses diye düşünürüm.
Önce tartar, ölçer, biçerim.



Evden çıkmak istemeyişim,
yemek bittikten sonra sofrayla uzun uzadıya bakışmalarımız,
bulaşıkları toplayıp çöpe atma isteği
hatta evde plastik tabak bardak kullanalım biz! düşünceleri
elime aldığım kitabın kapağını inceleyip sonra tekrar yerine kaldırışım
falan gibi bir çok belirtilerim var.
Hatta canım tatlı istiyor ve ben mutfağa girmiyorum! olacak şey değil :)

Yine de tembelliğin yanında kendime yeni bir teşhis koydum.
Geçici tembellik hastalığı sevdiklerini görünce geçer bunalımı ^.^



Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...