7 Nisan 2016 Perşembe

Halil İbrahim Bereketi

Vaktiyle Halil ve İbrahim isminde iki kardeş varmış.
Halil evli ve iki çocuklu, İbrahim ise bekârmış.
Ortak tarlalarında yetiştirdikleri mahsulü her yıl iki pay edip hasatlarıyla geçinirlermiş.
Yine bir yıl harman yaptıkları buğdayı ikiye ayırmışlar.
Halil taşımak için çuval getirmeye gittiğinde hasadın başında bekleyen İbrahim, abisinin geçimi kolaylaşsın diye kendi payından abisinin payına biraz daha ilave etmiş.
Sonra Halil gelmiş.
İbrahim'e; haydi önce sen taşı ambara, demiş.
İbrahim gittikten sonra Halil;
Kardeşim bekâr, evlenip evini kuracak, onun daha çok ihtiyacı var, diye düşünerek kendi payından biraz daha ilave etmiş.
Ve kalan gidenin payına ilave etmeye devam etmiş.
Akşamın karanlığı çöktüğünde bakmışlar ki hasatları azalmak yerine çoğalıyor.
Hak Teâlâ'nın hoşuna gitmiş bu davranışları.
Öyle bir bereket gelmiş ki, kendileri de şaşırmış.



Bu hikayeyi çok severim.
Elhamdülillah, ailem en büyük şükür sebeplerimden.
Ne zaman ablama veya anneme gitsek kesemiz dolu geliriz.
Orada pişen, haneye giren muhakkak bize de düşer.
Bizim de onlara elhamdülillah.
Eşimin ailesinden de aynı şeyleri görünce çok mutlu oluyorum.
Allah razı olsun.
Onlarda bizim gibi düşünüyor.
Allah herkesin kesesine, evine, kazancına, ruhuna Halil İbrahim bereketi versin inşallah.


Ayrıca, şükür sebeplerimiz de bereketli elhamdülillah.
Biriktirdikçe çoğalıyor :-)

5 Nisan 2016 Salı

Alışveriş Rejimi

Bazen alma işini abarttığımı düşünüyorum. En azından eşim bu konu da kesinlikle böyle düşünüyor ☺ Özellikle düğün arifesinde ihtiyaç olan olmayan herşey fazlasıyla alınıyor. Alınan bazı şeyler de uzun bir süre kullanıma uygun oluyor. Peki alma olayı evlendikten sonra bitiyor mu? Kesinlikle hayır. Biz ihtiyaç diye düşündüğümüz şeyleri bir kenara alıp almaya tekrar devam ediyoruz. Ne garip değil mi..

Almanın sonu yok.
İhtiyaç oluyor israf.
O kadar gereksiz eşyam var ki eve sığamıyorum.
En azından bana çok fazla geliyor.

Bugün avm de gezerken bilumum indirim afişlerine gözlerimi kapadım. Artık almaktan sıkıldım. Tüketime bahane bulmaya gerek duymuyorum. İyi geliyorsa, hava almak da iyi geliyor..



Ve bugün itibariyle bir rejime başladık. Kitap, gıda, temizlik hariç ihtiyaç dışı hiç bir şey almamaya karar verdik. Hem israftan sakınma hem tasarruf etme fikri eşime daha çok cazip geldi ☺

Hedefimiz 6 ay inşallah kararımızda sabit kalır rejimi bozmayız ☺



24 Mart 2016 Perşembe

Çalışmak Güzelmiydi?

Lise yıllarımın başlarındaydım.
Bir gün yakın komşumuz, bir işten bahsedip hafta sonları çalışmak isteyip istemediğimi sordu.
Ve her şey o zamandan sonra başladı.

Kendime böyle bir kötülüğü nasıl yaptığımı hala anlamıyorum. Önce yarı zamanlı başlayıp, hafta sonları, yaz tatilleri derken 3 yılımı hem çalışıp hem okuyarak geçirdim.

Çalıştığım sürede çok fazla zorluk yaşasam da bir kere isteyip elde ettikten sonra işi bırakmaya gururum el vermedi :)
Hem ben; annesine babasına kıyamayıp, kazandığını babasının kesesine koyan küçük bir kızdım hep ^^ Sonuçta annemde en çok, Allah kesene bereket versin, diye dua ederdi :-)

Liseden sonra başladığım okul, değiştirdiğim bölüm derken hem okul hem iş ağır geleceği için bu sefer sadece okulla devam ettim.

Bir gün derste hocamız; bir iş yerinden, güvenirliğinden, fakat sadece yol ve yemeğini karşılayacağından ama işi güzel bir şekilde öğreneceğimizden bahsetti. Teklif güzel geldi. Hemen elimi kaldırdım. Sonuçta erken yaşta işi öğrenecektim neden istemeyecektim ki? Sonra arkama bir baktım, benden başka isteyen yok ^.^

Hocamın referans olduğu yerle gittim görüştüm.
Okul biter bitmez işe başladım.
2 yıla yakın çalıştım.
İşi öğrenmeme rağmen, bir türlü ilerleme kaydetmeme müsaade etmeyen iş yeriyle yollarımı ayırma kararı aldım.

Hiç iş aramadan işe yerleşen ve iş aramayı bilmeyen biri olarak uzun bir süre evde zaman geçirdim :) Ve bu zamana kadar çalışmayı bir türlü sevmedim.
Ama kendimi hep çalışmak zorundaymış gibi hissettim.
Bu nasıl bir çelişkidir hala anlamış değilim ^^



Evet hala çalışıyorum.
Şuan ki iş yerimde 2. yılımı tamamlamak üzereyim.
Bu iş yerim kamuya hizmet veren taşeronları kapsadığı için, ben de bir taşeron olduğum için şu sıralar en çok duyduğum şey, inşallah siz de kadro alacak olanlara dahil olursunuz! oluyor.

Allah razı olsun diyorum. Düşünüyorlar. Ama benim tarafımdan düşünemiyorlar. Çalıştıkça ihtiyaç artıyor. İnsan kesem genişledikçe genişlesin istiyor. Yetinmek varken nefis hep daha fazlasını arzuluyor.

Şimdi ki çalışmamın en büyük sebeplerinden biri de budur.
Bir nevi kapitalist sistemin göz göre göre kurban olanlarından sayıyorum kendimi.
Almanın sonu yok!
Peki ilerisi,
Kendime yetemiyorken,
Bir ailem, eşim, evim varken onlarla geçirmem gereken en güzel zamanları çok daha farklı yaşıyorum.

Eskiden çalışmak zorundaymışım gibi, Allah'ım hayırlı kapılar açsın, hayırlı işler nasip etsin, hayırlı insanlarla karşılaştırsın derdim dualarımda.. Ne kadar yanıltmışım kendimi.

Şimdi daha fazla geç kalmadan farkına vardığım yanlışları düzeltmeye çalışıyorum..


Allah her şeyin hayırlısını versin..

4 Şubat 2016 Perşembe

Firik

Kısaca yeşil buğday denilen bir tahıl türüymüş.
Ayrıca bulgura eşdeğer faydaları da varmış.
 
Bazen değişik tatlar denemeye ihtiyacım olduğunu hissediyorum.
Girişimde de bulunuyorum.
Fakat yine bazen ne yazık ki sonuç alamıyorum.
Firik pilavı da denemek istediğim bir tattı.
 
2 kişilik ölçülere göre,
 
Biraz zeytinyağına, küçük bir soğan doğrayıp kavurdum.
Ardından 3 tane yeşil biberi doğrayarak kavurmaya devam ettim.
Yarım su bardağı doğranmış domates ilave ettikten sonra,
Yarım su bardağı firik,
Yarım su bardağı bulguru karıştırdım.
 
 
Yapım aşamasında sıkıntı olduğunu düşünmüyorum ^.^ (burası özgüven patlamasının yaşandığı nokta, sanarsın mutfakta on numarayım:))
Eşimle birlikte sadece şuna kanaat getirdik.
Damak tadımıza hiç uymuyor.
Güzel evet ama piştikten sonra değişik kendine has bir kokuya sahip oluyor.
 

Esasında çok hevesle yapmaya başlamıştım ama firik maceramız böylelikle burada sona erdi :)

28 Ocak 2016 Perşembe

Hayat Karmaşası

Geçen gün akşam üzeri dolmuşa bindim.
Arka koltukta orta yaşlarda bir çift oturuyordu.
Biraz ilerledikten sonra bayanın telefonu çaldı.
Belli ki yoldan gelmişlerdi ve telefondaki oğlu önce -sizi kimse almaya gelmedi mi? diye sordu.
Annesinden, kimsenin gelmediği cevabını aldıktan sonra ısrarla evine davet etse de, annesi, -yok yavrum yok kuzum gelemeyiz çok yorulduk diye oğlunu kibarca geri çevirdi. Hatta o kadar ısrar etti ki telefonu bir ara torunları aldı bu sefer de küçük çocuk davet etti.
Anne yine kabul etmedi.

Esas mevzu baba, beni en çok etkileyen o oldu.
Beyefendi eşi telefonu kapatır kapatmaz başladı kızmaya,
-Bir de utanmadan sizi kimse almaya gelmedi mi? diyor, öküz!
-Sanki bizim ondan başka kimimiz var.
-O gelmezse kim gelir.
ve esas son sözü
-o kadar bencil bir çocuk ki, kaç yaşına gelirse gelsin değişmez böyle hep bencil kalır.

Bencil olmak zor gerçekten.
Kötü yani.
İnsan hayatta hep kendisi için yaşamamalı.
Sevdiklerinin değerini, kıymetini hayattayken bilmeli.

Allah her şeyin hayırlı olanını versin.



Not** Özellikle dinlemedim bu çifti fakat sessiz sakin dolmuşta ben ve diğer yolcular ister istemez kulak misafiri olduk ^.^

Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...