7 Haziran 2013 Cuma

Hayırlı Cumalar

Dün eski kağıtları karıştırırken bir köşe yazısına denk geldim.
Bir psikolog hastalarının neden yakındığından en çok nelerden şikayet ettiğinden bahsetmiş.
''Hayatın rutinliğinden''
Şöyle bir dönüp bakınca, ruhani sıkılmaların nereden geldiği çok aşikar duruyormuş aslında.
Psikolog şöyle açıklamış:
''İşe her gün aynı yoldan gidiyorsanız yolunuzu değiştirin, saati her gün aynı kolunuza mı takıyorsunuz diğeriyle değiştirin.'' İçinde bulunduğumuz düzen belki de bizi bu kadar rahatsız eden.

Dinimize göre iki günü eşit olan zarardayken bizim de iki günü birbirine eşitlemememiz için gün içinde güzel fırsatlarımız oluyor. Melese bu fırsatları değerlendirebilmekse başarabiliriz...


Hayırlı Cuma'lar...




5 Haziran 2013 Çarşamba

Rüyalar Gerçek Olsa

Aslında uyurken hayal bile kurmamıştım.
Sadece uykuya dalmış, sabahta aynı uyuya kaldığım gibi uyanmıştım.
Sevgili Sıla'nın Aslan gibi şarkısı ile uyanınca hoop noluyo dedim.
Kendime.
Gördüğüm rüyayla, hatta rüyanın içinde gördüğüm rüyayla bile bağlantısı vardı.
Sonradan anladım.


Daha sonra apar topar evden çıkıp kendimi otobüse atınca aklıma geldi.
Uçurtma diye sayıklamıştım bir ara..  Büşra Can'ım da uçurtma tepesinden bahsedince 
Yine dalmıştım hayallere..
Nasıl olabilir ki acaba öyle bir tepe, hem bizim de olsaydı ya! 
Derken...
Sevgili Büşra uçurtma tepesinin resimlerini koymuştu.
Hayallerimdekinden çok daha güzel olduğunu gördüm...

Güzel hayallere ihtiyacı olanları,
Bende hayal kurmak istiyorum diyenleri 

Ayrıca, 
KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN :)



31 Mayıs 2013 Cuma

Bir Yokmuş, Bir Varmış

Adamın biri, bir gün evde ne kadar değerli eşyası varsa toplayıp iş yerinde ki dolabına koymuş.
Oranın güvenli olduğuna kanaat getiren adam uzun bir süre hanımının da rızası ile eşyalarını orada saklamış.
Aradan uzun zaman geçmiş ve bir gün, acaba eşyalarımız yerinde duruyor mu diye dolabına bakmak için odasından çıkmış.
Bir de bakmış ki dolaplar yok!
Adamcağız başından kaynar sular dökülürcesine hemen aramaya koyulmuş.
Kim aldı? nereye götürdü? derken... İş yerinde müdürleri harekete geçirmiş. Bir de öğrenmiş ki, dolap çoktaann hurdalığa gitmiş bile.


Adam o kadar malın mülkün peşini bırakır mı hiç.Aramaya koyulmuş.
Gel zaman git zaman aramış durmuş. Hanımı her ne kadar 'senin canın sağolsun, hiç bir şey senden kıymetli değil' dese de adamcağız bir kere kendine dert edinmiş bu durumu.
Vardır bir hayır, Allah büyük! demiş.
Dünya derdi, dünya telaşı elbet ama nihayetinde mal canın yongasıymış.
Aradan tam altı ay geçmiş.
Hurdalığın boşalacağını öğrenen adam, iş yerinden izin alıp dolabımı bulabilir miyim...
Ümidiyle uzun bir süre hurdalığın boşalmasını izlemiş. Bakmak için yedi gün ayırmış kendine..
3.gün olmuş ve adam pes etmemiş.
Sen o kadar malın üstüne soğuk su iç diyenlerin inadına beklemiş.


Hurdalıkta, işe ara veren işçiler tekrar çalışmaya başladığında adam izlemeye devam etmiş. Bir de bakmış ki dolabı havada, kaldırıyorlar. Tam o sırada durdurmuş işçileri. Aradan altı ay geçmesine rağmen, dolabına bıraktığı emanetlerin üzerine bir yağmur damlası dahi yağmamış... emanetini üzerinde bir çizik dahi olmadan geri almış

Herkes şaşırmış, en çok da adamın kendi şaşırmış. (Burada güzel bir sünnet gelir akla, hayret etmek!)
Günlerce hayret ve şükretmişler ailecek, ve adamcağız da ki inanca ve umuda bir kez daha hayran olmuşlar.
Ve bu hikaye de mutlu sonla bağlanıvermiş :)

Her şey bir yana...
Helal mal, helal kazanç...
İnançlı olmak geliyor,
En önemlisi de umudunu yitirmemek geliyor akla..
Sizce de öyle midir acaba :)



Not 1: ''Hikayenin kahramanı'' babam olur :)
Not 2: Görselsiz post sevmiyorum :)



29 Mayıs 2013 Çarşamba

Blogdan Suluhan'a

Blog da ki arama motorunu çok seviyorum.
Her zaman aradığınızı bulamasanız da
Ziyaret edenlerin blogum da birşeyler bulma çabası beni benden alıyor :)
Keyiflisiniz..

Geçen gün baktığımda,
* Sevmek çok zor hacı!
* Allah bana yeter o ne güzel vekil..
* Dünden bugüne çamaşır makineleri
gibi aramalar olmuştu.

Bugün baktığımda,
* Ulus suluhan hangi günler kapalı? diye bir arama olmuş.
Cevap veriyorum: Pazar günleri kapalı..
:)

Sanal dünyam böyleyken, gerçek hayatta da mutlu olmam için güzel sebeplerim varmış...
Misal,
-

Ofisimizin küçük kızı kalbimden vurdu beni
Meğer böyle tatlı sevgi sözcüklerine ne kadar ihtiyacım varmış ^_^

Çok teşekkür ederim...
Cevap veriyorum: Bende senii canım benim :)



26 Mayıs 2013 Pazar

ZamaN

O kadar önemli ki.
Kaliteli geçirmemiz gereken tek şey,
Her anı akıp giden..
Bazen ilaç gibi gelen.
Ve geçen her zamanın hesabını vermek zorunda olan bir beden..


Ben sanki çok mu kaliteli zaman geçiyorum? Tabii ki hayır!..
Zamanımın kıymetini bilmediğimin farkındayım. Sadece kıymetini geç olmadan anlama ve geçirdiğim zamanı kaliteli zamana dönüştürme çabasındayım.


İlk adım olarak da...
Zamanımı güzel bir şekilde değerlendirmek için, güne zaman'ın tersten okunuşu için uyandığım vakitleri, tekrar uyumamak şeklinde düzeltiyorum.


İlk adımı atınca gerisini zaten zaman gösterir..
Zaman gerçekten her şeyi gösterir.


24 Mayıs 2013 Cuma

Mutlu Bir Cuma

İçinde ki ses susmaz, sen bir türlü onu susturamadığın için cümlelerini dile getiremez, tebessümle bakarsın ya etrafa.. işte bende şuan öyle bakıyorum.
Bu yüzden;
Bol bol hamd etme, şükretme ve beni mutlu eden insanlara dua etme vakti bugün..

Sebebine gelince... 

Tadı hala damağımda olan cinolardan kendime ancak bu kadar saklayabildim :)
Ve dahası ben fotoğraf çekerken evde ki misafir minikler o güzelim çikolataları küçücük bünyeleri ile nasıl yediler hala anlamış değilim :)


Postitle seçilen sayfalar da ki yazılar tekrar tekrar okundu.. 
Ayrıca bu aciz kul o satırları tekrar tekrar okumaya niyetli..


Tatlıyla aram her zaman iyidir ama,
Bu şekerleri ne kadar çok sevdiğimi daha önce söylememiştim, paketi açınca aaa olamaz!!!
Dediğimi hatırlıyorum :)
Payıma düşen, 3-4 tane olsa da yüzümde ki tebessüm çoktan doyurmuştu zaten beni :)


Ve bu güzel satırlar. Okudum, okudum ve tekrar tekrar okudum :)
Allah razı olsun!


Okuyucunun Notu: (1)
* Tonton amcaya teşekkür ederim, lokumları dediği gibi taptazeymiş..
* Üç tuğla o kadar anlamlı o kadar güzel ki ne kadar teşekkür etsem az. Allah razı olsun.
                                 Ve
* Allah'ın izniyle artık kimse canımı sıkamaz :) 

Okuyucunun Notu: (2)
* ''Kalp kalbe karşı'' ve ''Dost muhabbeti'' başlıklarında gizli olan ''muhabbet bağ'ının'' samimiyeti o kadar güzel ve sıcak ki, buralardan hissediliyor :)

* Ayrıca bu güzel, sıcak, okudukça okuyasım gelen satırlara bünyem hemen alışıverdi. 
Devamını bekleyebilir, bende şimdiden söyleyeyim :))

Tekrar teşekkür ederim hayalotobüsü :)



18 Mayıs 2013 Cumartesi

Kendimden Kendime

Uzun zamandır!
Dümdüz, sade, basit, uzun bir tunik arıyorum.
Ama yok!
Olanları da sanarsın altın iplikten dikmişler..
Zevk meselesi tabi fakat arkası uzun önü kısa gömlek tarzı tuniklerden de hiç haz etmiyorum.

Her neyse.. baktım bu böyle olmayacak.
Ablamın sandığını açtım, bütün kumaşlarını topladım.
Kalıpsız ölçüsüz kestim, biçtim, diktim.
Oldu gibi sanki.
Hatta elimde diktim :)
Çünkü babamın anneme yıllar önce almış olduğu dikiş makinası ilk gün ki gibi duruyor hala.
Kalan işlemlerini evimizin altın da yeni açılan terzi dükkanında halledeceğim.

Şimdilik böyle, bir de uygun kemer bulursam beni uzun bir süre idare eder sanıyorum..


Sizce umut var mı?
:)


12 Mayıs 2013 Pazar

Söylemek İstediklerim Var!

Evet, söylemek istediklerim var.
Hatta içimde kalmasını istemediğim bir çok şey var.
Hepimizin vardır zaten değil mi..
Tutarız ve sessizce patlamayı bekleriz.

Böyle tuhaf zamanlarda satır aralarında buluyorum kendimi.
 
Şöyle ki:

 
''...Sormayın neden bu huysuzluğum
Bilmeden saklı duygularımı...''
:)
 
 

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Çocukken Az Oynamazdık

Deeptone=> Hayalotobüsü'mü => Hayalotobüsü => Beni mimlemiş :)
Konu çok güzel..
Çocukken oynadığımız oyunlar!
En başta beni çocukluk arkadaşıma götürdü bu mim.
Has dostuma :))
Çok iyi anlaşır hiç üzmezdik birbirimizi, kavga da ederdik ama hep bir orta yol bulurduk. Onunla büyüdüm, taa ki ilk okula kadar. Şimdi görüşemiyor olsak da çocukluğum da onun dostluğunu hiç bir şeye değişmem.

Bizim oturduğumuz sokağa pazar kurulurdu. Pazarın kurulduğu gün oyun oynamak keyifli olurdu. Sen oyun oynarken meyveler, renkli şekerler geliyor falan :) Evimizin altında da bakkal vardı ki bir çocuk daha ne ister. Hiç sakızsız kalmazdık :)
Ben biraz sakardım sadece, çok düşer sessiz sessiz çok ağlardım. Çocukluğumdan bu zamana değişmeyen sayılı özelliklerimden hala..

Hatıralarım canlandı bu mim'de.. Hemen mevzuya geçeyim :)

En çok..
* Saklambaç
* İstop
* Yakantop
* Tombik
* Sıcak-soğuk
* İp atlama
* Sek sek :)
* Su savaşı oynardık.
Sonra yeşilliklerden çeşit çeşit yemekler yapardık :)


Eskiden, çok değil 10 sene kadar önce daha güzeldi her şey..
Zamanı geri almak istemezdim. Şu an olduğum zamanı seviyorum sadece o zaman ki tadı yaşadığımız sıcaklığı özlüyorum.

Teşekkür ederim Hayalotobüsü, adını her söyleyişte farklı diyarlara götürüyorsun beni ^_^

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Uçurtma

 Yazın gökyüzünde seyretmeyi sevdiğim en güzel şeydir uçurtma.
 
Küçüklüğümde ne kadar sevsem de kimseden bana uçurtma alır mısınız gibi bir isteğim olmamıştı.
Biri de çıkıp sende uçurtma ister misin, alalım mı dememişti yani :))
Bazı şeylere kavuşunca insanın içinde yaşadığı sevgi bu kadar sıcak olmuyor.
Uçurtmamın olmaması hala bu kadar sevmemin en güzel sebebi olabilir.
 
 
Bir de sadece erkek çocuklarına yakıştırılırdı, ki yanlış.
Bir kızım olursa ona uçurtma alıcam ve platonik sevginin hayal gücünü geliştirip insanı yıprattığını öğretmeyeceğim :)
 

Uçurtma gerçeği o kadar güzel yansıtıyor ki aslında.
Zor şartlar altında bir iple bağlanırsın.
Sonra yine bin bir zorlukla uçurulursun, bazen bu işlem zaman alır.
Daha sonra bir bakmışsın uçuyorsun!
Aynı hayallerinde ki gibi..
Ama küçük bir farkla..
İpi bir bıraksalar uçtuğun gökyüzünde yönünü kaybedebilir
Veya da savrulup yere düşebilirsin.
Sonuçta hırpalanırsın.
Sonra tekrar tamir edilirsin duygularınla.
Yine biraz zaman alır.
Sonra tekrar uçurulursun.

Ne kadar çok benziyoruz uçurtmalara.

 
Ve Google da bulduğum en güzel görsel.
Uçurtma hayal dünyasının en güzel hali.
Yönünü sen belirlersin hayalini kurarken.
Kurduğun hayal seni mutlu da edebilir mutsuzda.
Hayal kurarken ipin ucu sende nasıl olsa.......


Not:Görseller Google'dan..

3 Mayıs 2013 Cuma

Ya Geç Kalırsam?

Eskiden.. çok değil işe başlamadan önce
Vakit namazlarını gezdiğim camilerde kılmayı, cemaate katılmayı çok severdim.
Hala da çok severim.
Çok sıklıkla gidemesem de elimden geldiğince giderim.
Gittiğim camilerde Kur'an-ı Kerimi'i alır, rastgele bir sayfasını açar okurum.
Bazen öyle güzel anlamlar, yol gösterişler, kendini buluşlar olur ki açtığım sayfada.
Verilen en güzel hediyelerden olur okuduklarım.


Geçen sene çektiğim bu fotoğrafı görünce çok üzüldüm.
Kendimi nelerden mahrum ettiğim geldi gözümün önüne.
İsyan mı ediyorum diye korktum.
Bir yol gösterişe ihtiyacım vardır belki de, bilmiyorum. 
Belki de sadece..
Manevi huzura olan ihtiyacımın eksikliğini yaşıyorum.

Bir de aklımda ki soru:
Ya dünya telaşına kapılıp, ahiret telaşıma geç kalırsam?



29 Nisan 2013 Pazartesi

Çörekotlum

Mutfaktan vukuatsız çıktığım az görülmüş olsa da, bir şeyler yapmanın,
yaptıklarını yemenin zevki bambaşka. Elimden zehir olsa yerim, o derece :)
Tatlıyı ayrı, tuzluyu ayrı severim.


Bu çörek otlu kurabiyeleri de çok sevdim.
Beş çayımın yanına çok yakıştılar :)
Deneyin!
Bence sizde çok seveceksiniz..
Hatta bir tabakta bana ayırın lütfen!

Tarif nerde derseniz.. İşte Burada :)

26 Nisan 2013 Cuma

Mutluluk Yeşilde

Güneşin ilk yüzünü gösterdiği zamanlarda çekmiştim fotoğrafları..
 
  
Tam kendi kendime söylenirken, hadi buradan geçelim! dediğim de kabul edildi isteğim.
Hiçte fena olmadı.
Yavaş yavaş indiğimiz merdivenler böyle güzel bir yerle buluşturdu bizi.
 
 
Artık bahar demek, bahar alerjisi demek olsa da
bol mutluluk var bu resimlerde.
 
 
Çünkü; Sessizliğin yanında huzur..
 
 
Kimsenin olmadığı bir yolda..
Kimsenin olmadığı bir yerde, yeşilin sarı ile olan muhteşem ahengini izledik.
 
 

Daha ne olsun! demiş olsak da..
İndiğimiz merdivenleri tekrar çıkmaya başlayınca başa döndüm.
Yani, yine kendi kendime söylenmeye :) 


23 Nisan 2013 Salı

Avrasya Günleri


Aslında fuara gitmek aklımda yoktu. Taa ki Alanay blogunun güzel sahibesi davet edene kadar.
Güzel daveti, güler yüzü için kendisine çok teşekkür ederim. Gitmeseymişim, gerçekten çok şey kaçıracakmışım.

Alanay hanımın ve standının resmini çektim, lâkin buraya resim koymamaya karar verdim.
Nede olsa gidip görmek, el emeği göz nuru eşyaları karıştırmak herkesin hakkı :)



Tevafuk diyoruz ya, işte fuara gittiğim gün öyle güzel bir tevafuk oldu ki benim için Koreli! değil ama Kırgızistan'lı arkadaşımı gördüm. Haliyle özlem giderdik.
Bir de Hindistan standının sahibi Abdul Bey vardı, Türkçe bilmiyor.
Do you speak english? dediğin de, unfortunately dediğim için kendimi asla affetmeyeceğim.


Abiler yan standdan, arkadaşımın arkadaşları :)
O da Koreli! değilmiş..


Hüsn-i Hat sergisinden, Kelime-i Tevhit. 
Mutlaka görülmesi gereken öyle güzel eserler var ki...


Giderseniz, Şaziye&Dolunay standına ve
Hindistan standına mutlaka ve mutlaka uğramalısınız :)


Not: Twitter da güzelim Moğol'lu miniklere Koreli dediğimi hatırlayan arkadaşlar vardır :)


20 Nisan 2013 Cumartesi

Lâle'siz Yaz Gelmez'miş

Neden benim de lâle fotoğrafım olmasındı ki?
Olsundu!


 Oldu sonunda, hem de Ney'hâne yolunda..
Bir şeyi, bir yeri, bir insanı sevmek çok farklı.
Ulus'a gidip Hacı Bayram Cami'sine gitmediğim zamanlarda Ulus'a gittim demiyorum.
Artık Hamamönü'ne gidip, Ney'hâne'ye uğramadığım zamanlarda da
Hamamönü'ne gittim demeyeceğim.


Tiyatro, sinema biletlerini atmam. Gittiğim, sevdiğim yerlerden de küçük şeyler hatıra olur diye alır, 
sonra bir yerlerden çıkar mutlu olurum diye saklarım :)


Büşra Can'ım kavanoz süslemiş, ben de görüp heves edip bir tane de kendime süsledim. 
Turkish delight hastası birinin kavanozun içine takı toka koyması beklemek... ayıp olur :)


15 Nisan 2013 Pazartesi

Ankara Ney'hâne

''Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil.''

Nef-i Ömer Efendi'nin yazmış olduğu bu güzel eseri Zeki Müren'den dinlemek için buraya tıklamalı,
Ömer Faruk Keskin Hoca'dan dinlemek için ise burada bahsettiğim Ney'hane'ye gitmelisiniz!

Bazen yaşadığımız küçük anlar hayatta hiç bir şeyle kıyaslanamayan özel anlardır.
Bizi oraya götüren, o anları yaşattıran güzel sebepler vardır.
Nasipli olmak vardır hayatta,
Gönlü güzel insanlarla tanışmak vardır!

Neyden bahsediyorum? Aslında, Ney'den değil! Ney'hane'den bahsediyorum sizlere. Ney'de ki aşkı anlatmaya benim kelimelerim yetmez. Ama, belki Ney'hane'yi anlatarak yaşayabileceğiniz güzel anlar için vesile olabilirim sizlere..


Pazar günü açık olabilir mi? Düşüncesiyle devam ettik yolumuza.. Önce durduk bahçesinde, baktık ki ışıklar yanıyor, sesler geliyor, usulca çıkalım merdivenleri bir fotoğraf çekip döneriz, derken!
Kapı açıldı,
İçeri davet edildik,
Baş köşeye oturtturulduk.
İşte orada başladı Ney'hane'nin sıcaklığı.


Ders yapan Ney'hane sakinlerini dinledik.
Ardından konuştuk, tanıştık.
Taze, nefis, mis kokulu çaylarından içtik.
Tekrar davet edildik. 
Allah razı olsun!


Unutulmasına ramak kalmış güzellikler var Ney'hane'de..
Hoş sohbet, muhabbet var.
Sıcaklık var.
Gülen yüzler var Ney'hane'de...
Misafire değer vermek,
Huzur bulmak var!


Ney'i anlatmaya yetmez dediğim kelimelerim, Ney'hane'yi de anlatmaya yetmemiş olabilir. O yüzden gidin, görün derim. Ney'in güzelliğinin yanında Ney'hane'nin sıcaklığına, oranın huzuruna sizde varın isterim!


13 Nisan 2013 Cumartesi

Böyle Üzülür İnsan

Durduk yere, birinin, senin yüzüne bakarak.
''Neden kapandın? Kim istedi de kapandın? 
Namazlarını kılıyor musun? 
Bunalmıyor musun!? Daralmıyor musun o örtüyü örtünce!?
Ya ben anlamıyorum şu daracık pantolon giyip, kapanıp makyaj yapanları..''
Diye sorularıyla, ani ve tuhaf çıkışıyla karşılaşmak o kadar üzücü ki.

Namazlarımı kılıyorsam, kapanıyorsam Allah'ın rızasını kazanabilmek içindir. Kimsenin gönlünü hoş edebilmek için değil. Kimsenin kimseyi sorgulamak gibi bir lüksü yok hayatta. Bu güne kadar birine, namazlarını kılıyor musun? gibi bir soru sorma hadsizliğini kendimde görmedim Elhamdülillah. Aciziz,  hata yapabiliriz, kimseyi yargılamak benim ya da bir başkasının haddi olamaz.

Susuyorum böyle durumlarda, ağzımı açınca susturuluyorum çünkü. Karşımda ki anlamıyor benim anlatmak istediklerimi, o ara sesler kulağıma uğultu gibi geliyor. Biraz daha uzatsa saatlerce ağlayabilirim çünkü.

Sonra, giderken! 
Hayatı bu kadar ciddiye alma! diyişi..
Kalbim sıkışıyor tekrar, nefesim kesiliyor sanki. Bu dünya ebedi değil ki ben günümü gün edeyim. Ne için yaşıyoruz Allah aşkına! diyemiyorum. Düğümleniyor kelimeler, hiç bişey söyleyemiyorum. İçimden dua ediyorum sadece, Allah'ım n'olur doğru yolu göster, bizi senin yolundan ayırma!..




9 Nisan 2013 Salı

Abdulhamid'in Kurtlarla Dansı

Tarihi her ne kadar sevsemde okumak hiç bir zaman cazip gelmemişti, taakî Mustafa Armağan'la tanışana kadar. Birden kitabın içinde buldum kendimi. Mustafa Armağan'ın anlatımını sevdim, diğer kitaplarını da merak ediyorum.

Bu kitabında, özellikle II.Abdulhamid'e yapılan ermeni suiskastinde yaşananlar çok etkiliyor..


Tevfik Fikret hakkında bilmediklerini öğreniyor insan.
Peyami Safa'dan, Nihal Atsız'a bir çok yazardan bahsediliyor kitapta..
Sultan Abdulhamid hakkında bilinmeyenlerden bahsediliyor...
Herşeyden önemlisi de yer verilen her bilgi dipnotlarla, kaynaklarla açıklanıyor. 


Kısaca, tavsiye ederim okumayanlar için. 
Bu kitabı da okumalısın! diyenlerin tavsiyesine uyacağımında altını çizmek isterim.


5 Nisan 2013 Cuma

Ağaçoğlu Cami


Küçük ve güzel bir Cami'deydim hafta sonu,
 Ağaçayak aynı zamanda Ağaçoğlu deniliyormuş bu Cami'ye


Tarihi eskiye dayanan yerler gördüğümde aklıma gelen ilk şey, buralara daha önce kim bilir kimler gelmişti.. diye düşünmek oluyor. Sanırım bunu daha önce yine söylemiştim..
Bu küçük ve güzel Cami'nin hakkında bilinmesi gerekenler sadece bir tabelaya sığacak kadar az maalesef.


Yine de eski bir ahşap kapı gıcırtısını duymak insanın ruhunda farklı bir etki yaratıyor
Kapıya dokunmak dahi farklı..


İçeriye adım atar atmaz restorasyonun sadece dışarda kaldığı farkediliyor, maalesef..


 Cami'nin içinde restorasyon yapılmamış olsa da sadece tavana ve kapıya baksa doyar insan.


Ağaçoğlu Cami'yi sevdim ama cemaati çok olsaydı bir de halıları kırmızı olmasaydı, ahşap merdivenleri de sallanmasaydı daha çok sevecektim. 


Oradan sonra bir de Hacı Bayram Cami'ye uğradık. Partnerimi beklerken doya doya dağılan cemaatin güzelliğini izledim.

Böyle bir güneş varken yağmurun yağacağını tahmin edemezdik tabi.


Yağmura Suluhan'da yakalandık.
Yağmurun bereketinden nasibini almış, aynı günde 3 Cami gezmiş biri olarak kendimi şanslı saysam,
ayıp olmaz herhalde :) 


26 Mart 2013 Salı

Diyanet Vakfı Konferansı

Cumartesi günü birşeyler öğrenme hevesi içindeyken günü değerlendirip Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları'nın her ay düzenlemiş olduğu konferansa katıldım.

Konu Hz.Aişe validemiz, konferansçı ise Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in eşi Hatice Görmez'di. Hanımefendi kişiliği ile böyle etkinliklerde sık sık görüyoruz kendisini. Şahane Kur'an tilaveti ve ardından Kagem'in Müdüresi Hicret Toprak'ın yapmış olduğu konuşma ile başlayan sohbet keyifliydi.


Hatice Görmez konuşma sırasında, umarım sıkılmamışsınızdır demese saate bakmak aklıma gelmeyecekti :)


Bu güzel konferans, bir şeyler öğrenmeme ve eksiklerimi görmeme vesile olmuş oldu. 
Ayrıca hanımefendi kişilikleri ile Kagem çalışanlarını uzun zaman sonra tekrar görmüş oldum. 


Hicret Toprak ve Hatice Görmez hanımefendileri görüyorsunuz :)
Birde görmedikleriniz var...

Hatice Görmez ile Hz.Aişe konferansını kaçırdınız ya, üzülmeyin!
13 Nisan'da Cihan Aktaş ile Hz.Fatıma ve Hz.Zeyneb konferansına katılabilirsiniz.

:)

Nt: Fotoğraflar Kagem'in facebook sayfasından..

Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...