11 Aralık 2013 Çarşamba

Özel Gün Mü?

Bugün işten ayrılışımın 1. ay dönümü :)
Evet efendim malum her şeyin bir günü oluyor. 
İnsan böyle pastalarla falan uğurlanınca, ne oluyor arkadaş! diyor ama sonra da diyor ki...
Güzel başladı, güzel bitti. 
İnsanlar tarafından sevilmenin ve bu şekilde yollarını ayırmanın ayrı bir güzelliği varmış.
İçim rahat derler ya, öyle bir rahatlık içerisindeyim şu an. 
Zaman ne gösterir bilmem.. 
Sadece bilirim ki, franbuazlı pastayı sevdiğimi bilen dostlar da şükür sebebi :)





7 Aralık 2013 Cumartesi

Söğüt Ağacı

İran'lı yönetmen Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı izlemediğim son filmiydi Söğüt Ağacı. Bu filmi diğerlerinden daha farklıydı.. dram ötesi bir dram vardı. İzledikçe daha çok sevdim Majid Majidi'yi.
Filmin konusuna baktığımızda böyle bir film izlemek çok cazip gelmez belki fakat izledikten sonra fikrinizin değişeceğine şüphe yok. Konu sade gibi görünse de işleyişi çok derinlere varmış ki şüphesiz yönetmenin katkısı büyük.


Filmden bahsetmek gerekirse, 
8 yaşından itibaren gözleri görmeyen, 45 yaşında evli ve bir çocuk babası olan, amcasının yardımı ile tedavi için Fransa'ya gönderilen Yusuf'u (Youssef'i) anlatıyor. 


En sevdiğim anlardan biri oldu yüzük sahnesi. Üniversite de profesör olan Yusuf ders bitip sınıf boşaldıktan sonra yüzüğünü düşürür. Yüzüğün gittiği nokta da el yardımı ile yüzüğü arayan Yusuf'a bulması için eşi sessizce ve sadece yardım eder... 


(Yusuf'un güzel eşi ve tatlı kızı)

Yusuf tedavi için Fransa'ya gider.. Ameliyat olur ve 37 yıl sonra gözleri görmeye başlar.

(Her şeyin çok güzel olacağını düşünmüştüm fakat o sahneden sonra bir çok şey, hatta her şey değişti.)


Bu sahnede de aaa yine bu adam! dedim evet :)
Çok sevimli, sempatik bir oyuncu. Bayılıyorum kendilerine :)


Yusuf gözleri açılmış şekilde kendi ülkesine gelir ve ailesi ile ilk buluşma gerçekleşir. Ah o sahneyi ayrı değerlendirmek lazım!


Maalesef havaalanında ailesini gören Yusuf'un hayatı bu saatten sonra artık tamamen değişir. 
Verilen sözler, edilen yeminler çok daha sonra gelir akla.... 

İsteklerimizin sonu sınırı yok. Önce bir şeyi istiyoruz, sonra çok istiyoruz.. Sonra o gerçekleşiyor ve daha fazlasını istiyoruz. Bu döngü değişmiyor maalesef. Hakkımızda en hayırlı olanı istemeyi bazen sonraya bırakıyoruz..

Majid Majidi'nin unutulmayacak filmlerinden biri. Ve evet yine mutlu sonla bitmiyor...

Majid Majidi'nin diğer filmleri hakkında ki düşüncelerim :)





2 Aralık 2013 Pazartesi

Etek Dikme Çabaları

Bazen anneler ve kızlarını görüyorum, kalıp çıkartıyorlar, fermuar dikiyorlar, dikiş dikerken birbirlerine yardım ediyorlar falan. Pek hoş!
Bir de bizim ev geliyor gözümün önüne.
Annesini evden gönderip kumaş kesme çabalarını ya da of'layan puf'layan bir annenin bakışları altında kumaşlara şekil vermeye çalışan fukara bir kız görüyorum!
Diktiğim etekler her ne kadar namaz eteği, evde giyersin moduna girse de,
Önümüzde ki 3 sene yetecek kadar namaz eteğim olsa da
Evde #direnanne çabalarına! rağmen,
Pes etmek yok :)


Geçenlerde aldığım bu kumaşla ne yaparım derken etekte karar kıldım. Kumaş hem biraz sert hem kışlık.
Belinde ki kemeri teğellemedim özellikle göstermek için üzerine tuttum.
Anneme de: Al sana kocca markaların bir sürü para isteyerek sattıkları eteği ben 5 tl'ye mal ettim havaları :)

Dikişleri tamamlanmadığı için ahım şahım durmuyor ama kumaşı sevdim.. 
Rengini sevdim. 
Kombini bile hazır.
:)
Not: fotoğrafı bir türlü düzeltemedim.
Not 2: Annem böyle konuştuğumu görse 3 gün yemek vermez ^^

29 Kasım 2013 Cuma

Serçelerin Şarkısı

Ruhsuzluk mu var bende bilmem ama
Hüznü seviyorum, orası kesin. 
Bu aralar izlediğim filmlerin içinde
Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı en güzel filmlerden biri Serçelerin Şarkısı
Film de en dikkat çeken şey aile reisi olan babanın, ''bu hiç de adil değil'' demesi oldu. Farklı olaylar karşısında bir kaç defa tekrarlıyor bu sözü. İlk söyleyişi en etkili olanı, işten ayrılmak zorunda kaldığı zaman da olmuştu...
Etkileyiciydi, çünkü gerçekten başına gelen hiç de adil değildi.


Filmin afişinde ki balıkların öncelikle ne olduğunu anlayamamıştım.
Sonrasında çocukların azmini görmek şahane bir duygu.
Şahane bir sahne.
Bol hüzün....




İzlemeyenlere tavsiye edilir... 

27 Kasım 2013 Çarşamba

Reşat Nuri Güntekin-Çalıkuşu

Aylardır elimde olan ve bir türlü oturup keyifle okuyamadığım bir kitap oldu Çalıkuşu.
Ve nihayet Çalıkuşu'mu okudum.
Okudum okumasına da..
Kâh kızdım, kâh üzüldüm, kâh ohhh iyi oldu sana Kâmran Efendi! dedim durdum.
Sonra ne oldu.
Off Feride Off'lara döndü durum.
Neymiş efendim sormadan, dinlemeden, bilmeden yargısız infazlar yapıp hükümler verirmiş.
Gurur böyle dik tutarmış insanı ayakta ama, insan içten içe yıldırdığının farkına geç varırmış.
Sonra pişmanlıklar olur da bir türlü dile gelmezmiş.
Sevmek mi zor sevilmek mi bilemedim.
Hatta Feride'nin ciddi kararlar aldığı sırada elimden bıraktım kitabı devam edemedim.
Ondan sonrasını çok daha korkarak okudum.


Farklı bir mutluluğu, farklı bir hüznü var Çalıkuşu'nun, 
Gülbeşeker'in 
İpekböceği'nin


İçinde unutamayacağım bir çok yer oldu fakat Kâmran'ın şu sözleri sevenlerin sevdiklerine kavuşamayışlarının en büyük kanıtı gibi... (bence)
Şöyle söylüyor Kâmran Efendi eniştesine: ''Ne istediğimi, ne yaptığımı hiçbir zaman kendim de bilmedim....''
Devamını yazmaya lüzum görmüyorum çünkü bu sözleri her şeyi anlatmaya yetiyor. 


Dizi bitmeden kitabı okuduğuma sevinsem de Çalıkuşu'nun bünyemde etkisi büyük oldu.
Kâmran Efendi'nin o sözleri ise kendisine daha çok sinir olmama sebep :)

Benden daha tembeli yoktur ama okumayanlara da şiddetle tavsiye olunur! 
Feride gibi bir insan herkesin hayalinde olmalı!




Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...