Bazen bazı duygularımı birilerinin alıp götürdüğünü,
Ya da bir daha karşılaşmak istemediğim yerlerde unuttuğumu düşünüyorum.
Her şeye sevinebilen biri olarak her şeye üzülemediğimi fark ediyorum
Annem, sende ki şu rahatlık bende de olsaydı keşke derken sanırım bundan bahsediyormuş.
Her şeye üzülmediğim gibi üzüldüğüm şeylerde de üzüldüğümü belli etmem çünkü.
Üzüntümü paylaşmayı istediğim, beni anlayacağına inandığım insanların bilmesini isterim sadece
Ben böyleyim, oh ne güzelim diyemiyorum.
Bazen çok mu duygusuz görünüyorsun diyorum kendime
Birilerinin ayağının her taşa takıldığında suratını asıp yanım da oturması rahatsız ediyor
Yada başı dara düşünce ah ben öleydim vah ben şöyle yapaydım demesi gerçekten enerjiyi yıkıp götürüyor.
İnsanların içlerine girmeye çalışsak herkesin öyle türlü türlü derdi var ki,
Hatta daha doğrusu imtihanı
Bilemiyoruz o yüzden
Hangimizin imtihanı diğerine göre daha büyük
Herkesin derdi kendine de demiyoruz
Ayrıca yok yani, gerçekten pespembe bir dünya da yaşamıyoruz.
Biraz gerçekçi olmak bize bir şey kaybettirmez
Bu düşüncelerim üzüntüsünü yaşayan yaşamakla kalmayıp etrafına yaşatmaya ve tüm ruhi enerjiyi alıp götürmeye çalışan bir arkadaşın varlığıyla tekrar alevlendi.
Eve gidince aklıma getirmemeye unutmaya çalışsam da, annem günün nasıl geçti diye sorduğunda tepem de tekrar pireler uçuşuveriyor.....
Ben mi duygusuzum, duygu eksikliğim mi var.. yoksa bazı insanlar gerçekten duygularını abartarak mı yaşıyor, hala ama hala anlamış değilim..
18 Temmuz 2014 Cuma
16 Temmuz 2014 Çarşamba
Hayat Çok Garip
Dört kız evlada sahip olan bir baba erkek evlat istediği için tekrar evlenir.
İkinci defa evlendiği eşinden doğan ilk çocuk erkektir.
Lâkin bu durumu kıskançlıkla sonlandıran üvey annenin, henüz üç aylık olan bebeğin yüzüne kimyasal bir madde atması sonucu minik bebeğin gözleri görmez olur.
Dahası, vefat eden babanın ardından, henüz iki yaşında olan bebeğin öz annesi tekrar evlenebilmek için bebeğini diri diri toprağa gömmek ister.
Bebek köylüler tarafından kurtarılıp, halasına teslim edilir.
Ve bu bebek 9 yaşında hafız olur.
Ne acı bir hikâye değil mi.
Kani Karaca'yı dinlemeyi severim. Dinlemeyi sevdiğim birinin hayatı hakkında bilgi edinmek istediğimde öğrendiklerim böyleydi.
Ne kadar hüzünlü başlasa da sonrasında Hafız olmak, bir çok kişi tarafından tanınmak
Ve bir çok kişinin hayranlıkla dinlediği bir isim olmak hüznün mükâfatı gibi duruyor.
Çok severim bu ilahiyi, özellikle de çok sevdiğim Kani Karaca'nın sesinden dinlemeyi..
İkinci defa evlendiği eşinden doğan ilk çocuk erkektir.
Lâkin bu durumu kıskançlıkla sonlandıran üvey annenin, henüz üç aylık olan bebeğin yüzüne kimyasal bir madde atması sonucu minik bebeğin gözleri görmez olur.
Dahası, vefat eden babanın ardından, henüz iki yaşında olan bebeğin öz annesi tekrar evlenebilmek için bebeğini diri diri toprağa gömmek ister.
Bebek köylüler tarafından kurtarılıp, halasına teslim edilir.
Ve bu bebek 9 yaşında hafız olur.
Ne acı bir hikâye değil mi.
Kani Karaca'yı dinlemeyi severim. Dinlemeyi sevdiğim birinin hayatı hakkında bilgi edinmek istediğimde öğrendiklerim böyleydi.
Ne kadar hüzünlü başlasa da sonrasında Hafız olmak, bir çok kişi tarafından tanınmak
Ve bir çok kişinin hayranlıkla dinlediği bir isim olmak hüznün mükâfatı gibi duruyor.
Çok severim bu ilahiyi, özellikle de çok sevdiğim Kani Karaca'nın sesinden dinlemeyi..
15 Temmuz 2014 Salı
Münib Engin Noyan
Ya Mukaddim! Sen her şeyi varlığından önce takdir edersin.
Sen her işin başını ortasını ve sonunu bilirsin.
Ben sevdiklerimi sen var ettikten sonra sevdim.
Sen ise sevdiklerimi benden önce sevdin ve sevdiğin için var ettin.
Ben kendimi sen var ettikten sonra bildim.
Sen ise beni var olmamdan önce bilirdin.
Uğradığım her yerde zaten sen vardın.
Sensin Mukaddim, dilediğini öne alır dilediğini sona bırakırsın.
Önce yaptıklarımı sonra yapacaklarımı bağışla, başka ilah yok, ancak sensin Allahım.
(M.E.NOYAN)
Bir arkadaş, Münib Engin Noyan'ın Esmaül Hüsna'sından alarak yazmış.
Ben de arkadaş da gördükten sonra paylaşmak, hatta o kadar güzel ki bir yerlere not edip okumak istedim.
Peki bu alıntı Münib Engin Noyan'ın adını görür görmez bana neyi hatırlattı dersiniz.
Bloguma sıklıkla düşen, ''Münib Engin Noyan nereli?'' sorusunu.
Wikipedi gibi bir çok güzel kaynak varken neden benim bloğum? diyor insan, cidden.
Google'ı da Ramazan etkiledi galiba :)
Madem soru geldi, cevaplayayım.
Münib Engin Noyan'ın 1953 İstanbul doğumlu, lâkin Arnavut kökenli olduğu bilgisi mevcut.
Ayrıca liseyi İstanbul Alman Lisesi’nde okuduğunu ve kendisi hakkında merak edilenleri buraya tıklayarak öğrenebilirsiniz.
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Ozpack
Okul hayatım defter kitabı elimde taşımakla geçti desem yanlış söylemiş olmam.
Çantam ağırlaşacağı için sevmezdim kitaplarımı koymayı ve genelde defter boy çanta taşımazdım.
Biraz da dağınık bir öğrenci olduğumdan defterimi yanlışlıkla ters tutsam içinde ki tüm notlarım dökülürdü.
Sonra otobüse bindiysem ve oturacak yer yoksa vay hâlimeydi
Bu durum okul bitene kadar ve hatta bittikten sonra da değişmedi.
Geçenlerde emilianata blogunun ozpack çekilişine katılmıştım, kazanmışım
Çok mutlu oldum ama bir yandan da dedim ki, bizim zamanımız da neredeydin Ozpaackkkk
Biz de niye yoktu :)
Tüm okul hayatının cefasını biz çekerken sefasını neden yeni nesil sürecekti
ya da vardı, vardı da niye bizim haberimiz yoktu :(
Hayır o değil defteri kitabı çantaya koymaktansa bu şirin Ozpacki taşımak çok daha keyifliyken
Biz bu zevkten niye mahrum kalmışız.
Bu sorular şöyle bir dursun...
Gecikmeli de olsa tanışmış olduk Ozpack'le, ben mutlu inşallah artık oda mutlu :)
Bir de çekilişte kazanılan ozpack modelini kendimiz seçiyorduk.
Coffee'li Ozpack çekiliş de belirlenen ürünlerden değilmiş meğer.
Ben ilk tercihimde coffee'li olanı söyleyince Emilianata hanım ve Ozpack bir incelik gösterip Coffee'li olanı göndererek beni iki kere mutlu etmiş oldular.
Ayrıca tekrar teşekkür etmek istedim :))
27 Haziran 2014 Cuma
Güneşden Gelen
Güneşin doğuşunu-batışını izlemeyi severim.
Bazen gözümü acıtmasını
Bazen sıcağıyla beni terletmesini
Bazen de yorgunluk katmasını severim.
Varlığımın ve varlığının bir göstergesi olduğunu hissettirir.
O varsa ve ben bunu hissedebiliyorsam bu eşsiz güzellikten şikayet etmem.
Etmemeye özen gösteririm,
Kış mevsimini yaz mevsiminden daha çok sevdiğimi söylemem.
Söylesem dahi önce yazı seviyorum evet ama, ile başlar cümlelerim.
Varlığı ile varlığımı hissettiren bir nimetin
Kalbi kırılsın istemem.
Güneşe duymaya çalıştığım bu hassasiyeti insanlara karşı da duymaya çaba gösteririm.
Bazı zamanlar karşılıklı güzel sonuçlar alırız.
Ama,
Mesela
Düşündüğü kadar düşünülse insan,
Hassasiyetleri karşılığı ile cevaplansa,
Duyguları negatife değil de pozitife yönelse
Güzel düşünmek bu kadar mı zorlayıcı diye önce kendi istişare etse...
En çok bunu demeli insan kendine,
Kalp kırmadan önce iki defa düşün, diye.
Ama işte bahaneler bahaneler...
Evet bu bir şikayet.
İç döküş,
Belki de bir mesaj.
Yerine ulaşırsa ne âlâ...
Bazen gözümü acıtmasını
Bazen sıcağıyla beni terletmesini
Bazen de yorgunluk katmasını severim.
Varlığımın ve varlığının bir göstergesi olduğunu hissettirir.
O varsa ve ben bunu hissedebiliyorsam bu eşsiz güzellikten şikayet etmem.
Etmemeye özen gösteririm,
Kış mevsimini yaz mevsiminden daha çok sevdiğimi söylemem.
Söylesem dahi önce yazı seviyorum evet ama, ile başlar cümlelerim.
Varlığı ile varlığımı hissettiren bir nimetin
Kalbi kırılsın istemem.
Güneşe duymaya çalıştığım bu hassasiyeti insanlara karşı da duymaya çaba gösteririm.
Bazı zamanlar karşılıklı güzel sonuçlar alırız.
Ama,
Mesela
Düşündüğü kadar düşünülse insan,
Hassasiyetleri karşılığı ile cevaplansa,
Duyguları negatife değil de pozitife yönelse
Güzel düşünmek bu kadar mı zorlayıcı diye önce kendi istişare etse...
En çok bunu demeli insan kendine,
Kalp kırmadan önce iki defa düşün, diye.
Ama işte bahaneler bahaneler...
Evet bu bir şikayet.
İç döküş,
Belki de bir mesaj.
Yerine ulaşırsa ne âlâ...
Not: Resim netten.
24 Haziran 2014 Salı
The Paradise
Geçen gün #canımseyhan muhteşem film tadında bir dizi tavsiyesinde bulunmuştu, yorumunu okumak isterseniz, ki istemelisin buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Uzun zamandır bu kadar keyifli bir dizi izlemedim desem, yeridir.
Acaba ne olacak buradan sonra nasıl devam edecek diye diye bir sezonu tek gecede tüketebiliyorsunuz.
Oysaki bölümleri tek tek, keyifle, merak içerisinde izlemek lazım :)
Dizi şöyle başlıyor; Denise, Lovett amcasının yanında çalışmak için amcasının yaşadığı şehre gelir.
Fakat amcasının durumunun çok da iyi olmadığını öğrenerek tam karşısında bulunan amcasının haz etmediği Moray'ın yanında, The Paradise'de işe başlar. Denise'in satış da ki yeteneği, hızlı düşünüp olaylar karşısında çabuk çözümler üretmesi onda ki ışığın kısa süre içerisinde herkes ve Mr. Moray tarafından fark edilmesini sağlar.
Ve hikayenin heyecan verici dakikaları buradan sonra devam eder.
Dizide en çok Denise'in gülüşünü, isminin söylenişini ve Moray ile bakışmalarını sevdim,
Mr.Moray öyle bir karakter ki, hayran olmamak elde değil.
Hangi kadın etkilenmez ki kendilerinden ^.^
Hayır yani böyle de gülünmez ki :))
Birinci sezonu izlemeyi bitirince ikinci sezonda yavaşladım.
Çünkü şimdi izleyip bir anda bitmesinden korkuyorum.
Ayrıca, dizi Emile Zola'nın kitabından uyarlanmış. Biz de pek kitaba sadık kalınmıyor ya, acaba bu dizi de kitaba ne kadar sadık kalınmış en merak ettiğim konu oldu. Bir de insan düşünmeden edemiyor, dizisi bu kadar güzelse kitabını okumak nasıl keyiflidir, diye :)
İzleyince uzun süre etkisinde kalıp ah Moray canım Denise diye etrafta gezinebilirsiniz :)
Geç kalmadan izlemeli! :)
Uzun zamandır bu kadar keyifli bir dizi izlemedim desem, yeridir.
Acaba ne olacak buradan sonra nasıl devam edecek diye diye bir sezonu tek gecede tüketebiliyorsunuz.
Oysaki bölümleri tek tek, keyifle, merak içerisinde izlemek lazım :)
Dizi şöyle başlıyor; Denise, Lovett amcasının yanında çalışmak için amcasının yaşadığı şehre gelir.
Fakat amcasının durumunun çok da iyi olmadığını öğrenerek tam karşısında bulunan amcasının haz etmediği Moray'ın yanında, The Paradise'de işe başlar. Denise'in satış da ki yeteneği, hızlı düşünüp olaylar karşısında çabuk çözümler üretmesi onda ki ışığın kısa süre içerisinde herkes ve Mr. Moray tarafından fark edilmesini sağlar.
Ve hikayenin heyecan verici dakikaları buradan sonra devam eder.
Dizide en çok Denise'in gülüşünü, isminin söylenişini ve Moray ile bakışmalarını sevdim,
Mr.Moray öyle bir karakter ki, hayran olmamak elde değil.
Hangi kadın etkilenmez ki kendilerinden ^.^
Hayır yani böyle de gülünmez ki :))
Birinci sezonu izlemeyi bitirince ikinci sezonda yavaşladım.
Çünkü şimdi izleyip bir anda bitmesinden korkuyorum.
Ayrıca, dizi Emile Zola'nın kitabından uyarlanmış. Biz de pek kitaba sadık kalınmıyor ya, acaba bu dizi de kitaba ne kadar sadık kalınmış en merak ettiğim konu oldu. Bir de insan düşünmeden edemiyor, dizisi bu kadar güzelse kitabını okumak nasıl keyiflidir, diye :)
Geç kalmadan izlemeli! :)
16 Haziran 2014 Pazartesi
Tevafuk
Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ediyorduk.
Tesettür üzerine değildi ama, bir an nasıl karar verdin? diye sordu.
Nereden başlayacağımı bilemedim.
İlk adım çok istemekti.
Çok istedim.
Hem emek, hem mücadele verdim diyebiliyorum çünkü.
Ailem asla karşı değildi ama hala anlayamadıkları şeydir zamansız buluşları.
Bunun bir zamanı varsa bile gelmiş geçiyordu çünkü.
Hala unutamadığım ve etkisinde kaldığım bir olayı anlattım arkadaşıma.
Çok istediğim, ama bir o kadar da yorulduğum bir gündü.
Kafam da milyon tane acaba ile okuldan çıkmış arkadaşımla otobüs durağına yürüyorduk.
Tam yolu yarılamışken telefonum çaldı.
Telefonda ki bayan, Yasemin hanım pardesünüz hazır, buyrun gelin alın! dedi.
Ben -Allah Allah öyle bir sipariş vermedim. Dememe rağmen, ısrarla,
Siz Yasemin hanım değil misiniz diyor,
Evet diyorum ben Yasemin.
Numaramı söyleyerek, bu numara size ait değil mi diyor.
Evet diyorum bana ait.
O zaman pardesünüz hazır, buyrun gelin alın diyor!
Israrla.
Ve defalarca tekrarlıyor.
Yok diyorum, ben öyle bir sipariş vermedim.
Artık en son nereden aradığını sorarak, Bursa'dan aradığını öğreniyorum.
Hani tam da böyle bir konu gündemimdeyken...
Bu muazzam tevafuk şükür sebebim oluyor
Telefonu kapatınca tüm acabalar siliniyor.
Yok diyorum sonra, pes etmek yok :)
Ve ondan sonra bir çok şey, zamanla, sabırla gerçekleşiyor...
Tesettür üzerine değildi ama, bir an nasıl karar verdin? diye sordu.
Nereden başlayacağımı bilemedim.
İlk adım çok istemekti.
Çok istedim.
Hem emek, hem mücadele verdim diyebiliyorum çünkü.
Ailem asla karşı değildi ama hala anlayamadıkları şeydir zamansız buluşları.
Bunun bir zamanı varsa bile gelmiş geçiyordu çünkü.
Hala unutamadığım ve etkisinde kaldığım bir olayı anlattım arkadaşıma.
Çok istediğim, ama bir o kadar da yorulduğum bir gündü.
Kafam da milyon tane acaba ile okuldan çıkmış arkadaşımla otobüs durağına yürüyorduk.
Tam yolu yarılamışken telefonum çaldı.
Telefonda ki bayan, Yasemin hanım pardesünüz hazır, buyrun gelin alın! dedi.
Ben -Allah Allah öyle bir sipariş vermedim. Dememe rağmen, ısrarla,
Siz Yasemin hanım değil misiniz diyor,
Evet diyorum ben Yasemin.
Numaramı söyleyerek, bu numara size ait değil mi diyor.
Evet diyorum bana ait.
O zaman pardesünüz hazır, buyrun gelin alın diyor!
Israrla.
Ve defalarca tekrarlıyor.
Yok diyorum, ben öyle bir sipariş vermedim.
Artık en son nereden aradığını sorarak, Bursa'dan aradığını öğreniyorum.
Hani tam da böyle bir konu gündemimdeyken...
Bu muazzam tevafuk şükür sebebim oluyor
Telefonu kapatınca tüm acabalar siliniyor.
Yok diyorum sonra, pes etmek yok :)
Ve ondan sonra bir çok şey, zamanla, sabırla gerçekleşiyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Sessizlik
Boğazımda bir yumru. Kalbimde geçmek bilmeyen bir hüzün. Şairin sonunu bir türlü getiremediği şiirinin mısraları gibiyim. Rüzgarın esinti...
-
Selamlar Herkese.. Bloglar arası çekilişler yaygınken twitter, facebook'ta katılmış oldu bu furyaya. Hediye almak da vermek de çok gü...
-
Açıkçası filmin ismini ilk gördüğümde konusu az çok gözüm de canlanmıştı ama helallik kavramının içinde geçeceği bir film olacağı aklıma gel...
-
''Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana ...