17 Kasım 2025 Pazartesi

Haksızlığa uğradığınızda. 

Çok bunaldığınızda. 

İşler içinden çıkılamaz bir hal aldığında ne yaparsın?..

Hakkınız yenir. 

İçiniz acır ve o sırada şu cümlede gün yüzüne çıkar: “Ona/onlara hakkımı helal etmiyorum!” 

Öfkelendin sözler söyledin yetmedi. 

Sinirlendin ağladın geçmedi. 

Her şey ama her şey üst üste geldi ve sen küçücük kaldığını hissettin. 

Ne yaparsın? 

Bazen kendimize haksızlık ederiz. 

Neden bu hassaslık? Benim kalbim neden çabuk kırılıyor diye düşünürüz ya. 

O bile değil. 

Kalbimiz çelikten, zırhtan. 

Ama, bu zaman sandığımız gibi bir zaman değil. 

Kimse göründüğü gibi değil. 


15 Kasım 2025 Cumartesi

Bir hüzün çöktü yüreğime.

Göz görmez oldu, dil söylemez, kalp duymaz…

Sanki içimde bir kapı kapandı da, nereye gitsem yol bulamaz oldum.

Kalbim kırıktı; sebebi yoktu, tarifi yoktu.

Yalnızca derin bir ağırlık gibi çöktü uykularıma.

Ruhum yoruldu da, sanki bedenime yük gibi bırakıldı.

Bir hüzün çöktü yüreğime.

Boğazın düğümlenir, gözünün ucuna kadar gelir ama

yine de akmaz yaş.

Bir hüzün çöktü yüreğime.

Kalbimin acısını duyuyorum;

görüyorum.

Dar bir kıskacın içinde kalmış gibiyim.

Boğazım düğümleniyor.

Ve ben sadece… susuyorum.


12 Eylül 2025 Cuma

Gece

Kalbimin melodisini şenlendiren bir sesi aradım,
Uzakların yakın, yakınların uzak olduğu diyarlardan gelir sandım.
Kalpten dile dökülen incelik gözleri şenlendirince,
Yüreği ısıtır ya insanın…
İşte, o sesi duymak istedim.
Birkaç dize, birkaç söz,
Ama en çok o ses olsun istedim.
Yüreğim diyorum, incinmeyi hak et…
Ama karar veremem buna,
Bilemem.
Yalnızca ümit ederim.
Geceler…
Gece…
Şairin dizesinde dediği gibi:
“Bir de gece… Ah, o gece.”
Seven, sevdiğine kavuşsun;
Ama önce seven, sevdiğini söylesin.
Belki bu gece,
İşte o gece…



6 Eylül 2025 Cumartesi

Bir Çocuk Kalbi Hayat

Bilmediğim bir korkunun içinde zor günler geçirdim. 

Ayağım takıldığında yaşadığımın zorluk olduğunu düşünmüştüm. 

Düştüğümde kalkamadığımı görünce asıl zorluğun düşmek olduğunu zannettim. 

Aslında, zorluk kalkmak ve hayata tutunmaya çalışmaktaymış. 

Göründüğü kadar kolay olmuyor hiçbir şey. 

Bir mum gibi ayakta kalmaya, aynı zamanda yanmaya ama yanarken eriyenlerini kendi etrafında toplamaya çalışmak ümit etmekle eşdeğer sayılabilir. 

Çünkü amaç, hayatta kalmak. 

Ama sağlıklı. 

Ama muhtaç olmadan. 

Bir çocuğu eleştirmek müthiş acımasızlık. 

Bir çocuk için “gözleri ne kadar cin gibi bakıyor” dediğimde gördüğüm tepkide bir duygu hissetmiştim. 

Pişmanlık.

Ama ibre kendime dokununca daha iyi anladım. 

Anneler köyde doğurur ama aynı zamanda çalışırmış. Evde çalışır, tarlada çalışır ama çalışırken yavrusunu yüreğinin en yakın yerinde taşırmış. 

Bu sahneyi gözümde canlandığımda burnuma güzel kokular, kulağıma hoş sözler gelir. Dokuma desenlerden oluşmuş sedirin üstünde ayaklarımı toplayarak oturduğumu, önümde sıcağı tüten çayımı yudumladığımı, dışarıdan gelen rüzgarın uğultusuyla kalbimin yaşadığı o neşeyi duyduğumu hissettirir. 

Bir çocuk olmak kıymetlidir. 

Bir kalbe dokunmak kıymetlidir. 

Ama bir insanı bilmeden acımasızca eleştirmek o sedirin üstünde, o rüzgarın uğultusunu hissederken çay sıcağını kaybeder ve insanın kalbi o neşeyi duyamaz. 

Gözü güzeli seçemez. 

Dili güzeli söyleyemez 

Herkes ağzına geleni söylerse yüreğimize kasvet çöker. 

Bir çocuk kalbi diyoruz. 

Bir anne yüreği mesela. 

Gerçek bir anne yüreğinden bahsediyoruz. 

İmtihana geldik biliyoruz değil mi?


Fotoğraf: alıntı.

30 Ağustos 2025 Cumartesi

Kutlama

“Başımı omzuna yaslamaya 

hayata yeniden başlamaya

bağımda bahçemde pınarlarımda

İçimi yıkamaya geliyorum”

Sözler insanın içini ısıtmıyor mu? 

Gerçekten öyle değil mi?

İnsan sevdiğinin gönlünde çiçek açtırmak istemez mi?

Yeniden başlamaktan da korkmaz, çünkü o omuza ihtiyacın var. 

Sevgi, sadece almakla değil.. vermekle de güzelleşiyor. 

Nasıl ki insan insana ihtiyaç duyuyorsa, 

Sevmeye ve sevilmeye de öyle ihtiyaç duyar… 

Bir yerlerde bizi sevmek için hiçbir karşılık beklemeden sadece sevgisini vermeye hazır biri var. 

Hasret kokusunu getiriyor rüzgarıyla.. 

Hem hüzünlü hem mutlu ediyor bazı sözler. 

Ve insan aydınlanmak istiyor.



“Şarkı - Sezen Aksu/Kutlama”

19 Ağustos 2025 Salı

Gözden Kalbe

İnsanın mutsuzluğunu makyaj bile gizleyemez.

Kalp kırıklığı, gözlerden okunabilen en net duygudur.

Bir insana baktığımızda ilk olarak gözlerine yöneliriz. O bakışlardan bir anlam çıkarmaya çalışır, ruhunun derinliklerine yol buluruz. Bir resme baktığımızda ise, eğer bu bir insan silüetiyse, yüzündeki çizgileri inceleriz ama en çok gözlerindeki ifadeyi anlamlandırmaya uğraşırız.

Çünkü gözler, hüznümüzü gizleyemediğimiz yerdir.

Mutluyken içimizi güldürür, hüzünlüyken buğulanır.

Ve biz, anlam yüklemeyi severiz.

Çünkü evet…

Her şeyin bir anlamı olmalı.

Hayat, anlam kazandıkça güzelleşir.


13 Ağustos 2025 Çarşamba

İnsan olmak mı zor, iyi kalmak mı?

Bir niyetle çıkıyorum yola. Yanımda, her daim taşıdığım ümidim…

Bir bülbülün sesini duyuyorum.

Dua ediyorum.

Acizim.

Kulum, biliyorum. 

İyi olmaya çalışıyorum.

Ama yaptıklarımız… hep yorumlanıyor.

Derin bir nefes almak istiyorum doya doya.

Söylemek istediklerim geliyor aklıma… yutuyorum.


İnsan olmak mı zor, iyi kalmak mı?

Derler ki, kötü olmak emek ister…

Peki, iyi kalmak?


Konuşmak istiyorum.

Anlaşılamamaktan korkuyorum.

Yürümek istiyorum.

Ama bir türlü yolu bitiremiyorum.


Sevmek neden bu kadar zor?

Bir insanı sevmenin bedeli neden bu kadar ağır?


Karmaşanın içinde bir ışık ararken,

neden ışıkları tamamen kapatırlar?


Gün doğuyor.

Gün batıyor.

Ben yine aynı yerdeyim.


Ama ben… o eski ben miyim?



4 Ağustos 2025 Pazartesi

Bazen Yavaşlamak Gerek

Kendini kıramamak…

Aslında burada “kıramamak”; tabularını, doğru bildiklerini, bazen yanlış anladıklarını, bazen de beklentilerini…

Yorulmak ama yoğurulamamak.


Hayat bana çok şey öğretti diyorum, sonra bir bakıyorum, aslında hiçbir şey öğrenmemişim.

Tekrarladığım şeyler öğrendiklerim değil; alışkanlıklarım.


Bir yola çıkmışım, epey de yol almışım.

Ama durduğum yerde, “yolda neler gördün?” diye soranlara anlattıklarımın içinde hep bir eksiklik var.

Hayat böyledir ya bazen…

“Ah, ben neler gördüm” deriz.

“Feleğin çemberinden geçtim” diye övünürüz.

Belki gerçekten öğrenmişizdir, doğru.

Ama şu an olduğum yerde bu soruya vereceğim cevaplar bunlar değil.

Yolda göremediklerime üzülüyorum, evet. 

Yanımdayken sevdiklerimin ihtiyaçlarını düşündükçe de aynı üzüntü. 


Dün araba kullanırken geçen bir sohbetten başladı bu düşünce.

“Buranın inşaatı epey ilerlemiş” dedi en çok sevdiğim.

“Aaa öyle mi? Arabayı kullandığım için hiç o tarafa bakamadım” dedim. 

O an bakmak istedim etrafa. 

İnsan hep yolda olunca anlamıyor. 

Bazen o yolda olmak, o yolda yolcu olmak gerekiyor. 

Arabanın içindeyken sağ koltukta olmayı teklif etmeli,

Bazen “o” yolu yavaş geçmek istemeliyiz. 


Zamanı geri alamam…

Ama umarım, kendi farkındalığımın elinden tutabilirim.




27 Temmuz 2025 Pazar

“Nasıl?” diyen bir sonbahar günü…

Yaprakların sararmaya başladığı, tarifini yapmakta bazen zorlandığım bir sonbahar günüydü. Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. Nereye gideceğimi bilmiyordum.. evden çıkarken yanıma birkaç anlamsız eşya aldığımı fark ettim. 

İşte o gün, biriyle tanıştım.

Sanki birbirimizi önceden tanıyormuşuz gibi sohbet ettik. Hayatlarımızdan bahsettik. Ve artık arkadaştık.

Bir gün bana “Nasıl?” dedi.

“Nasıl bu kararları aldın? Hayatına nasıl bir yön çizdin? Hiç mi düşünmedin kendini? İnsan kendini düşünmez mi?”

Dilek ablaydı bu. Ayna oldu bana.

Çıkmaza girdiğimde hâlâ o gün yaptığımız o sohbet gelir aklıma.

Gözlerimin içine bakarak “Nasıl?” ve “Neden?” diye sormasını unutamıyorum.

Daha önce kimse böyle sormamıştı.

İşin garibi, hâlâ soran yok.

“Nasıl?”

“Neden?”

“Neden böyle düşündün?”

“Gerçekten ne hissettin?”

Hayatımda bu soruları bana gerçekten soran tek kişi, Dilek abla oldu.

Düşünüyorum da…

Birini seviyoruz.

Bütün kalbimizle, benliğimizle, saf ve içten duygularla…

Ama eğer karşı tarafla aynı düşüncede olmadığımız bir konu da, çoğu zaman ilk karşılaştığımız şey yargılanmak oluyor.

Cümle genellikle şöyle başlıyor:

“Sen…”

“Sen bunu yaptın.”

“Sen bunu söyledin.”

“Bana bunu nasıl söylersin?”

Ama şu cümleyi pek duymuyoruz:

“Bunu sana düşündüren ne oldu ki?”

“Ben ne yaptım da böyle hissettin?”

Kimse üstüne alınmaz.

Oysa sevgi kıymetlidir.

Sevmek kıymetlidir.

Ve karşılıklıdır.

Sevenin gözünde sevgi nasıl en üst mertebedeyse, sevilenin de aynı sorumluluğu taşıması gerekir.

Hayat, birkaç cümleye sığdırılamayacak kadar kısa.

O yüzden bazen anlamını aramayı bırakmalı, bulduğumuzla kıymet bilmeyi öğrenmeliyiz.

 


8 Şubat 2025 Cumartesi

Sessizlik

Boğazımda bir yumru. 
Kalbimde geçmek bilmeyen bir hüzün. 
Şairin sonunu bir türlü getiremediği şiirinin mısraları gibiyim. 
Rüzgarın esintisini göğsümde hissediyorum. 
Geleni karşılarım ama uğurlarken kalbimi götürürse diye de korkuyorum. 
Gözlerimden zamanlı zamansız süzülen yaşlar iyi hissettiriyor. 
Kendimle yürüyüşlerim uzun sohbet edişlerim olsa da kalbim hala çocuk. 
Söz geçiremiyorum.

13 Nisan 2024 Cumartesi

Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim. 

İzi silinsin, yaralarım görünmesin.

Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdim. 

Kimseye değil kendime kızgınlığım.

Gömleğin kolunu ütüledim mi? Hatırlamıyorum. 

Kaybettiğim sevincimi yerine koyamıyorum. 

En olmadık zamanlarda üzülüyorum kendime. 

Bir nehir kenarında suya anlatsam dertlerimi alıp götürür inancına bürünmek varken içimde saklıyorum. 

Mutluluk belki de esen rüzgar. 

Ama bazen onu dahi hissedemiyorum. 

Kendimde kaybolmaktan yoruldum. 

Duruyorum. 

Ama aslında yine de duramıyorum…

23 Aralık 2023 Cumartesi

Herkese Selam

Önceden fotoğraflar biriktirir, taslaklar oluşturur en çok da yazıp silmek, bazen kendime saklamak, bazen anı oluşturmak istediğimde blog sayfam ikinci evim olurdu. 

Sobanın üzerinde yanan kestanelerin kokusu odanın buğulu havasına karışmışken aklıma geldi. 

Kaçmak değil ama kelimelere sığınmak istedim. 

Umarım bu yazımı okur, selamımı alır bir selam da siz verirsiniz. 


Saygı ve sevgilerimle 🌸

1 Nisan 2023 Cumartesi

Altın Bilezik


Altın bilezik dediğimiz ve o kıymetle kolumuzda taşıdığımız içerisinde başarı öznesi bulunduran soyut kavram. Bazen bu kavramın içine kazanımlarımızdan saydığımız hayat tecrübelerinin de yer alacağını düşünüyorum. 

Hissettiklerimin düşündüğüm nesne üzerinde ağırlık yaptığını fark etsem de kendime şunları söylemeden edemiyorum... 

-Bu bilezik senin içinde senden olan, seninle yaşamış hayat tecrübelerini barındırsın. 

-Dünyanda gördüğün, bildiğin ve yaşadığın ama unutamadığın ne varsa sana onları hatırlatsın,

Sonra; 

Bu ''o'' olsun. 

O çok sevdiğin, gözünden sakındığın, kalbini paylaştığın... 

Kimsenin bilmediği, hissedemediği, yalnız sana ait olduğunu düşündüğün.. adını koyamadığın o his olsun. 

İnsan ait olduğuna teslim oluyormuş. 

Teslim olduğuna sadık. 

Ve sanırım sevmenin kıymeti dediğimiz o şey böylelikle var oluyor. 

Kalbinin nereden kırıldığını, ne yaralar aldığını, nasıl sevdiğini ve nasıl sevilmek istediğini hatırlatsın. 


13 Kasım 2022 Pazar

Bilmek mi?

Açalım mı artık gözümüzü dünyaya. 

Olandan, bitenden habersiz yaşadığın yetmez mi sence de?

Görmek, duymak, bilmek. 

Bilmek iyi gelmez mi? 

Sözlerinin salınarak yürüdüğü yetmez mi?

Sana bakanı gör. 

Seni duyanı duy.

Ama artık bil!

Bil ki... bahşedilen zaman içinde bir giz barındırıyor. 

Sana ait, senden alınmışla oluşan bir giz. 

Anahtarın nerede olduğunu bil artık. 

Yolunu bul. 

Bazen gitmek iyi gelir. 

E sen de git artık... 

Gözünü kapattığın o dünyadan git. 

12 Mart 2021 Cuma

Peki ya sen?

Güneş cama vuruyor, ama içeri karanlık. 

İçeri aydınlık, dışarı daha parlak. 

Sardunya kokuları yalnızca belirli zaman dilimlerinde geliyor. 

Kokuyu duymak, yaşamak, hissetmek, nasipten...

Şenlikler, bayramdan bayrama dönüşmüş. 

İnsan içinde var olanı unutmuş. 

Küçük bir su birikintisine yansıyan silueti... 

Bazen utangaç. 

Çok hevesli. 

Çok da kırılgan. 

Ne olduğunu biliyor, nasıl olacağını zaten bilemeyeceğinin farkında.

Adına umut denilen duygu, dünyasını kaplamış.

İyi ki var. 

Peki korkmak. 

Korkmaktan korkmak. 

Ya duymak. 

Duymaktan korkmak. 

Bilmek, ama bilmezden gelmek. 

Denklemi kuramıyorum. 

Matematiği iyi biri de değilim zaten. 

Mutlu olmayı seviyorum sadece. 

Herkese yetecek kadar sevgim var, ama bazen sevmeye de korkuyorum. 

Kelimeler cümlelere dönüşse de, cümleler birbirleriyle anlam karmaşası yaşıyor. 

Bu karmaşadan nasıl kurtarıyor insan kendini? 

Onu da bilmiyorum. 

Peki ya sen?

15 Aralık 2020 Salı

İstek Listem (part 1)

Hayatın rengini yakalamaya çalışırken zevkini çıkarmayı kaçırıyorum bazen. 

Kalp kırıklıklarımı hangi tamirci onarabilir ki ? Diyorum.  

Cümlelerim birbirine uymuyor.

Dağılmanın ve toparlanamamanın ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum. 

Anlatmadan anlaşılmak istiyorum. 

Yerine koyamadığım ne varsa yerini bulsun istiyorum. 

Hem almak, hem vermek istiyorum. 

Ne incinmek, ne incitmek istiyorum. 

Bazen sesimi duyurmak istiyorum. 

Bazen görünmez olmak istiyorum. 

Öyle bir dünya istiyorum. 

Benim olmayan, ama içinde benim de olduğum. 

Zor olanın kolay olduğu. 

...

Bilmek istiyorum. 

Duymak istiyorum. 

Görmek istiyorum. 

...


7 Haziran 2020 Pazar

Camdaki Kız - Gülseren Budayıcıoğlu

Uzun zamandır okumayı istediğim bir kitaptı. Yaşananların gerçek olması kısmı inanılmaz etkiliyor. Bu hayatları yaşayanlarla belki aynı şehirdeyiz, belki bir yerlerde karşılaştık, belki aynı yerde yemek yedik, aynı yerde fatura ödedik, aynı okulda okuduk, ama o kadar.
Şuan birileri çok mutlu, belki de çok mutsuz, umutlu-umutsuz olanda vardır. 
Neler neler vardır da haberimiz yoktur...

Gülseren hanımın kitaplarını okuduktan sonra biriyle konuşurken ''kim bilir'' ile başlıyor artık cümlelerim. 
Kim bilir neler yaşadı... 
Kim bilir neler gördü... 
Kolay gelmiyor insanoğlu bu zamanlara.
Dinlemeyi az çok biliyorduk belki ama, acabalar her zaman akla gelmiyordu. 
Yaşımız daha da küçükken sanki herkesin hayatı birbirine benziyor gibi geliyordu. Büyüdükçe, gördükçe, anlamaya çalıştıkça insan büyüdüğünü hissediyormuş. Ve kendi hayatı dışındaki hayatları daha net görüyormuş.



Kitapla ilgili söyleyeceğim tek şey... 
Ah Nalân...
Herkesin yüreği seninki kadar sevebilen, affedebilen olsa dünya nasıl bir yer olurdu acaba.



21 Şubat 2020 Cuma

Bir Çift Yürek - Marlo Morgan

Bir Çift Yürek, Amerikalı bir kadının Avustralya'da yaşadığı ruhsal yolcuğun öyküsüdür. Göçebe kültürden Aborjinler eşliğinde, kabilenin kendilerini adlandırdıkları şekliyle ''gerçek insanlar''la birlikte dört ay süren ve çölü boydan boya katettikleri uzun bir yürüyüşe çıkar.




Açıkçası kitaba başladığım zaman başlarda biraz sıkılmıştım. Konuyu benimseyemedim, ilerlemekte zorlandım. Fakat ilerledikçe yorumlayabildiğim yerler görmek ilgimi çekti.
Bazı yorumlar aborjinlerin yaşamış oldukları hayatı doğrular biçimde olunca daha da merak ettim. Bazı yerleri gözüm kapalı okudum :) çölün çorak coğrafyasında karşılaştıkları, yaşadıkları şeyler çok da kolay şeyler değil. Ancak gerçek olduğunu düşününce daha etkileyici oluyor.


Bu topluluk Müslüman ve iman eden bir topluluk olsaydı diye düşündüm... çok güzel yaşarlarmış.
Kendilerine öyle değer vermişler ki, takdire şayan. Dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı büründükleri zırhları var kapılarını herkese açmıyorlar. Her işleri önce niyet etmekle başlıyor. Çölde yaşıyorlar, Allah onlara zenci olmayı nasip etmiş, daha az terliyorlar ve kokuları olmuyor. Böylece hiç bir canlıyı rahatsız etmiyorlar. Doğaya, hayvanlara ve insanlara karşı aşırı saygılılar. Su çok çok az bulunduğu için toprakla temizleniyorlar. Burayı okuduğum zaman şaşırmıştım, ilk aklıma elbette teyemmüm geldi :)
Yunus balığını çok sevdiklerinden, örümcekten ders çıkardıklarından bahsediyor.
Rüyaya önem veriyorlar...
Ve tefekkür...
Kitapta da ''tefekkür'' olarak geçiyor zaten. (Çeviri çok güzel yapılmış)
Gökyüzünde ki yıldızları, kadife bir kumaşın üzerine serpilmiş pırlantalar olarak tarif edişini çok sevdim.

Kitaba başlamadan önce beklenti içine girmemiştim. Arkadaş grubu ile okuduğumuz için yorumlara da bakmaya fırsatım olmamıştı zaten hemen başladım. Kitaptan bana altı çizili satırlar, kenarı kıvrılmış sayfalar kaldı :)
Tavsiye ederim.



17 Aralık 2019 Salı

İyi Kalpli Küçük Tavşan

Çocuk kitapları tadını bilene lezzeti derya.
Ve kesinlikle terapi.
Tabi çocuk küçükse bazı zorlukları oluyor.
Okuyorsun, dinlemiyormuş gibi yapıyor.
Bütçe ayırıp, bir sürü para verip alıyorsun bir bakmışsın param parça :) oturup sayfaları yapıştırıyorsun falan.
Sonra tekrar yırtıyor, bir süre almayayım en iyisi desen de dayanamayıp tekrar tekrar alıyorsun.
O masallar, hikayeler bazen biz büyüklere de öyle iyi geliyor ki...

Geçen gün kızımla yeni kitaplar keşfetmek için kitapçıya gitmiştik. Rastgele bir kaç kitap seçtim, içeriklerine bakarken bir kitaba denk geldim. Açıkçası okuduklarım beni hayrete düşürdü, böyle bir kitabı daha önce hiç görmemiştim. Öyle şaşırdım ki anlatamam.

Tavşanlarla tilkileri anlatan bir çocuk kitabı.
Tilki tavşanlara tuzak kuruyor, onları yakalıyor ve fabrikasında karın tokluğuna çalıştırıyor. (Fabrika da ne üretiyor dersiniz? tavşan kapanı) Bir yandan yakalıyor, bir yandan çalıştırıyor bir yandan da üretilenleri diğer tilkilere satıyor.
Kitabın bir yerinde tavşanlardan biri başlarına gelenler karşısında ''ama bu haksızlık'' diyor, diğer tavşan cevap veriyor ''hayat böyle, başka çare yok''
Sonra tavşanlar tilkinin tuzağını kuruyor, tilkiyi ve diğer tilkileri yakalayıp ağaca asıyorlar falan.
Korkunç.
Böyle bir kitabı bir çocuğa okuduğunuzu düşünsenize.
Bu tür kitaplardan zevk alan bir kesim olduğunu da düşünün.
Bir de bu tür kitapların ulaşılabilirliğini düşünün.
Gerçekten korkunç.

İyilerin, iyiliklerin içinde kötüler ve kötülükler elbette denk gelecek. Ne kadar, nereye kadar koruyabiliriz bilmiyorum ama dualarımız hep yavrularımızla.

Paylaşmak istedim.


7 Aralık 2019 Cumartesi

Tatar Çölü Dino Buzzati

Uzun zamandır okuduğum en zor, en uzun süren, en sabırla devam ettiğim, sonunda çok üzüldüğüm, aynı zamanda da en üzerinde düşündüğüm kitap oldu.
Kitap öyle bir yere götürüp bırakıyor ki, gecenin karanlığında sokak lambalarının ışığı ile koşar adımlarla yürürken, kendinizi birden sokak ortasında durmuş gibi hissediyorsunuz. Yol (kitap) bu şekilde bitmemeliydi diyorsunuz. Ama bitiyor.
Bir arkadaşım "Herkes kendinden bir şeyler bulabilir" demişti, çok haklıymış.

Kalemi şahane, konu biraz durağan ilerliyor gibi gelebilir, ama okumaya değiyor...

Tavsiye ederim ♡


Haksızlığa uğradığınızda.  Çok bunaldığınızda.  İşler içinden çıkılamaz bir hal aldığında ne yaparsın?.. Hakkınız yenir.  İçiniz acır ve o s...