Oranın güvenli olduğuna kanaat getiren adam uzun bir süre hanımının da rızası ile eşyalarını orada saklamış.
Aradan uzun zaman geçmiş ve bir gün, acaba eşyalarımız yerinde duruyor mu diye dolabına bakmak için odasından çıkmış.
Bir de bakmış ki dolaplar yok!
Adamcağız başından kaynar sular dökülürcesine hemen aramaya koyulmuş.
Kim aldı? nereye götürdü? derken... İş yerinde müdürleri harekete geçirmiş. Bir de öğrenmiş ki, dolap çoktaann hurdalığa gitmiş bile.
Gel zaman git zaman aramış durmuş. Hanımı her ne kadar 'senin canın sağolsun, hiç bir şey senden kıymetli değil' dese de adamcağız bir kere kendine dert edinmiş bu durumu.
Vardır bir hayır, Allah büyük! demiş.
Dünya derdi, dünya telaşı elbet ama nihayetinde mal canın yongasıymış.
Aradan tam altı ay geçmiş.
Hurdalığın boşalacağını öğrenen adam, iş yerinden izin alıp dolabımı bulabilir miyim...
Ümidiyle uzun bir süre hurdalığın boşalmasını izlemiş. Bakmak için yedi gün ayırmış kendine..
3.gün olmuş ve adam pes etmemiş.
Sen o kadar malın üstüne soğuk su iç diyenlerin inadına beklemiş.
Herkes şaşırmış, en çok da adamın kendi şaşırmış. (Burada güzel bir sünnet gelir akla, hayret etmek!)
Günlerce hayret ve şükretmişler ailecek, ve adamcağız da ki inanca ve umuda bir kez daha hayran olmuşlar.
Ve bu hikaye de mutlu sonla bağlanıvermiş :)
Her şey bir yana...
Helal mal, helal kazanç...
İnançlı olmak geliyor,
En önemlisi de umudunu yitirmemek geliyor akla..
Sizce de öyle midir acaba :)
Not 1: ''Hikayenin kahramanı'' babam olur :)
Not 2: Görselsiz post sevmiyorum :)