Kendini kıramamak…
Aslında burada “kıramamak”; tabularını, doğru bildiklerini, bazen yanlış anladıklarını, bazen de beklentilerini…
Yorulmak ama yoğurulamamak.
Hayat bana çok şey öğretti diyorum, sonra bir bakıyorum, aslında hiçbir şey öğrenmemişim.
Tekrarladığım şeyler öğrendiklerim değil; alışkanlıklarım.
Bir yola çıkmışım, epey de yol almışım.
Ama durduğum yerde, “yolda neler gördün?” diye soranlara anlattıklarımın içinde hep bir eksiklik var.
Hayat böyledir ya bazen…
“Ah, ben neler gördüm” deriz.
“Feleğin çemberinden geçtim” diye övünürüz.
Belki gerçekten öğrenmişizdir, doğru.
Ama şu an olduğum yerde bu soruya vereceğim cevaplar bunlar değil.
Yolda göremediklerime üzülüyorum, evet.
Yanımdayken sevdiklerimin ihtiyaçlarını düşündükçe de aynı üzüntü.
Dün araba kullanırken geçen bir sohbetten başladı bu düşünce.
“Buranın inşaatı epey ilerlemiş” dedi en çok sevdiğim.
“Aaa öyle mi? Arabayı kullandığım için hiç o tarafa bakamadım” dedim.
O an bakmak istedim etrafa.
İnsan hep yolda olunca anlamıyor.
Bazen o yolda olmak, o yolda yolcu olmak gerekiyor.
Arabanın içindeyken sağ koltukta olmayı teklif etmeli,
Bazen “o” yolu yavaş geçmek istemeliyiz.
Zamanı geri alamam…
Ama umarım, kendi farkındalığımın elinden tutabilirim.