Artık uyarma gereği duymuyorum, çünkü spoilere yer vermiyorum.
Özellikle Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitaplarında spoiler vermek kitapları okuyacak olan kişilere büyük haksızlık olur.
Yazılanların bir kurgu olmaması, yaşanması... yaşayan kişinin yaşadıkları...
öncesi, sonrası hepsi çok etkileyiciydi gerçekten.
Alâ'nın hayatı bambaşka ama Süreyya'nın ki de çok farklı değil.
Acaba Süreyya'nın geçmişinde neler vardı? diye düşünmeden edemedim.
Bu kadar sevgisizliğin altında kim bilir neler vardır.
Aslında çok şey söylemek istiyorum ama... Sadece şunu söylemeden geçmek istemiyorum. Dizi sadece kişilerin isimlerini almış. Kişiliklerine dokunmamış. En azından buraya kadar. Tam bu hafta dizi de ki sahne de Esma sultanın hastalandığını öğrendiklerinde, acaba buradan sonra mı başlayacak kitapla bağlantı diye düşünmüştüm fakat yine olmadı. Kitabın sonunu merak ettiğim gibi dizinin sonunu merak ediyorum şuan.
23 Aralık 2018 Pazar
5 Aralık 2018 Çarşamba
Günahın Üç Rengi - Gülseren Budayıcıoğlu
(spoiler içermez)
Listem de şu sıralar Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitapları var.
Elime alıyorum, fakat bırakamıyorum.
Öyle içten, öyle samimi ki yazar okumak çok iyi geliyor.
Kitabı okurken en çok da, sanki çayımızı kahvemizi almışız Gülseren hanım bana olayları anlatıyormuş gibi hissediyorum.
Bu his çok hoş.
Her zaman, her kitapta olmuyor.
Anlattıklarının bir kurgu değil, gerçek hayatlardan alıntı olduğunu düşündükçe yazılanlar insanı daha çok etkiliyor.
Her defasında şimdi ne olacak acaba diye çeviriyorum sayfaları.
Ve her defasında yok artık dedirtiyor.
Yine kitaptan bahsetmemek için kendimi zor tutuyorum.
Çok etkilendim.
Gülseren Budayıcıoğlu'nun bir kitabına daha başladım.
Hayata Dön.
Hani şurada bahsettiğim, dizisini izleyince kitabını okumayı sevmiyorum ^.^ dediğim kitabı.
Demek ki çok da büyük konuşmamak gerekiyormuş.
Çünkü yazarı çok sevdim.
Ayrıca şuan ne yazsa okurum, o dereceyim :)
Listem de şu sıralar Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitapları var.
Elime alıyorum, fakat bırakamıyorum.
Öyle içten, öyle samimi ki yazar okumak çok iyi geliyor.
Kitabı okurken en çok da, sanki çayımızı kahvemizi almışız Gülseren hanım bana olayları anlatıyormuş gibi hissediyorum.
Bu his çok hoş.
Her zaman, her kitapta olmuyor.
Anlattıklarının bir kurgu değil, gerçek hayatlardan alıntı olduğunu düşündükçe yazılanlar insanı daha çok etkiliyor.
Her defasında şimdi ne olacak acaba diye çeviriyorum sayfaları.
Ve her defasında yok artık dedirtiyor.
Yine kitaptan bahsetmemek için kendimi zor tutuyorum.
Çok etkilendim.
Gülseren Budayıcıoğlu'nun bir kitabına daha başladım.
Hayata Dön.
Hani şurada bahsettiğim, dizisini izleyince kitabını okumayı sevmiyorum ^.^ dediğim kitabı.
Demek ki çok da büyük konuşmamak gerekiyormuş.
Çünkü yazarı çok sevdim.
Ayrıca şuan ne yazsa okurum, o dereceyim :)
14 Kasım 2018 Çarşamba
Beklemek
Bazen öyle bir zaman geliyor ki; dur diyorum kendime, bir nefes al bakalım neler oluyor.
İzle.
Öncelikle benden beklenen her şeyi iyi veya kötü- az yada çok yaparken benim beklediğim şeylerin askıda olduğunu görüyorum.
Bazen -neyse -diyor, bazen de -neden?- diye soruyorum.
Çünkü diyorum, ''sana öğretilen hiç bir şeyin içinde -ben- kavramı geçmiyordu, bilmiyorsun." bildiğin yoldan gidiyorsun.
Aferin, devam et! de diyemiyorum.
Bi süre itiraz falan ediyorum.
Kısa sürüyor.
Hamurumda yok.
Öyle alışmışım ki, hastayım, tedavi olmalıyım, farkındayım, ama kendime zamanım yok!
Garip bir dünya.
Bazen çığlık atmak istiyorum.
Bazen sadece sessizce yürümek.
O da olmuyor.
Tüm ruhumu sessizlik kaplasa da bedenim bir türlü bu sessizliğe uyum sağlayamıyor.
Programlanmış gibiyim.
Gelip geçen zamanın farkındayım.
Ama sesim çıkmıyor.
Çok kalabalığım.
Ama aynı zaman da çok yalnız.
Söyleyeceğim çok fazla söz, karmaşık cümle, bulutların üzerini kaplayan hayallerim var.
Ama hepsi bir köşede bekliyor...
Çünkü beklemek benimle öyle bütünleşmiş ki...
Gittiğim her yerde var, ama kimse görmüyor.
Evet, umma ki küsmeyesin.
Evet, kimseden bir şey bekleme!
Tırnağın varsa...
Ama, biz de bu dünyaya ağaç olarak gelmedik ya dimi yani demek istiyorum...
Neyse.
Bazen yazmak iyi geliyor.
Bugünlük söyleyeceklerim bu kadar...
İyi günler dilerim.
İzle.
Öncelikle benden beklenen her şeyi iyi veya kötü- az yada çok yaparken benim beklediğim şeylerin askıda olduğunu görüyorum.
Bazen -neyse -diyor, bazen de -neden?- diye soruyorum.
Çünkü diyorum, ''sana öğretilen hiç bir şeyin içinde -ben- kavramı geçmiyordu, bilmiyorsun." bildiğin yoldan gidiyorsun.
Aferin, devam et! de diyemiyorum.
Bi süre itiraz falan ediyorum.
Kısa sürüyor.
Hamurumda yok.
Öyle alışmışım ki, hastayım, tedavi olmalıyım, farkındayım, ama kendime zamanım yok!
Garip bir dünya.
Bazen çığlık atmak istiyorum.
Bazen sadece sessizce yürümek.
O da olmuyor.
Tüm ruhumu sessizlik kaplasa da bedenim bir türlü bu sessizliğe uyum sağlayamıyor.
Programlanmış gibiyim.
Gelip geçen zamanın farkındayım.
Ama sesim çıkmıyor.
Çok kalabalığım.
Ama aynı zaman da çok yalnız.
Söyleyeceğim çok fazla söz, karmaşık cümle, bulutların üzerini kaplayan hayallerim var.
Ama hepsi bir köşede bekliyor...
Çünkü beklemek benimle öyle bütünleşmiş ki...
Gittiğim her yerde var, ama kimse görmüyor.
Evet, umma ki küsmeyesin.
Evet, kimseden bir şey bekleme!
Tırnağın varsa...
Ama, biz de bu dünyaya ağaç olarak gelmedik ya dimi yani demek istiyorum...
Neyse.
Bazen yazmak iyi geliyor.
Bugünlük söyleyeceklerim bu kadar...
İyi günler dilerim.
2 Kasım 2018 Cuma
Kral Kaybederse / Gülseren Budayıcıoğlu
Gülseren Budayıcıoğlu ile ilgili bildiğim tek şey, İstanbullu Gelin dizisinin konu edindiği ''Hayata Dön'' kitabının yazarı olması.
Bir de kitabı okuyunca diziyi izlemeyi sevmiyorum, diziyi izliyorsam kitabı okumak istemiyorum.
Diziyi izlediğim için Hayata Dön kitabını da merak etmemiştim.
Hafta sonu bir arkadaşımla görüştüm, elime Kral Kaybederse kitabını verip sadece -mutlaka okumalısın... dedi...
(Çok seviyorum bu yaklaşımı)
Ben olsam tutamam çenemi :) Bir yandan kitabı verir, bir yandan da uzun uzun anlatırım falan ^.^
Arka kapak yazısına dahi bakmadan başladım okumaya.
Kitap o kadar güzeldi ki.
Sayfaları hep bir merakla çevirdim.
Bir de kitabı okuyunca diziyi izlemeyi sevmiyorum, diziyi izliyorsam kitabı okumak istemiyorum.
Diziyi izlediğim için Hayata Dön kitabını da merak etmemiştim.
Hafta sonu bir arkadaşımla görüştüm, elime Kral Kaybederse kitabını verip sadece -mutlaka okumalısın... dedi...
(Çok seviyorum bu yaklaşımı)
Ben olsam tutamam çenemi :) Bir yandan kitabı verir, bir yandan da uzun uzun anlatırım falan ^.^
Arka kapak yazısına dahi bakmadan başladım okumaya.
Kitap o kadar güzeldi ki.
Sayfaları hep bir merakla çevirdim.
Nasıl güzel yazılmış...
Ne garip hayatlar var...
Hayat ne garip...
Kitabı elime alacağım zamanları kovaladım durdum.
Sonunu merak ettiğim için hem hemen bitsin istedim, hem de hiç bitmesin...
Aslında uzun uzun konuşasım, kitabı anlatasım var ama bu sefer yapmayacağım.
Çünkü bu kitap okunmayı hak ediyor.
İyi günler dilerim...
31 Ekim 2018 Çarşamba
Ekim Ayı Geçmeden
Ekim ayını diğer aylara nazaran daha çok seviyorum. Mâlum #benimayım :)
Aylar, yıllar geçti ömrümden hayatının en çok hangi zamanını sevdin deseler -tam da şu anı, derim. Yaş aldıkça yaşlanıyorum kısmına gözlerimi kapatıyorum. Geçmiş denilen şey acı, tatlı geldi geçti. Artık saymıyorum.
Ama en büyük duam sağlık, varlık.
Bunu insana hayat mı öğretiyor, zaman mı öğretiyor bilmiyorum ama artık yaş aldıkça bazı şeyler daha normal geliyor...
Bir zaman sonra, içimde ki iyiliklerin değil ama beni savunan duygularımın geliştiğini, yapmam dediğim şeyleri yaptığımı... aklıma gelmeyip başıma gelen şeyleri yaşadığımı gördüğüm zaman... evet, yaşlanıyoruz... diyorum.
Neyse...
Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar :)
Yine görüşelim inşallah Ekim ayı ^.^
1 Ekim 2018 Pazartesi
Ruh ve Tembellik
Üzerinden epey zaman geçti,
Bir arkadaşım heyecanla bir etkinlikten bahsetmişti.
Katılmak istemediğimi söylediğimde ise, ruhun mu tembel senin? demiş zihnimin köşesine yer etmişti.
Bu soru kendimi sorgulama sebeplerimden biridir.
Ruhum bazen tembel,
Bazen yorgun,
Bazen mutluyken mutsuz,
Bazen de mutsuzken mutlu olabiliyor.
Ama bunların hiç biri elimde olmuyor.
Bende herkes gibi zaman zaman feleğin çemberinden geçip silkeleniyorum.
Tam da şuan kendimi sorguladığım zamanlardan birindeyim.
Yıllardır değişmeyen gerçeklerimden biridir pazar gününü pazartesi gününe bağlayan geceler.
Uyuyamam.
Tembellikten mi derseniz, hiç değil.
Ama ruhun huzursuzluğundan, yapılan haksızlıklardan, insanlarla mücadele etme isteğimin olmayışından.
Hayatı zorlaştıran insanlar uyurken benim uykumun kaçması ruhumun azmi değil de ne?
Neyse...
Zamanı geri alamıyorduk değil mi...
Bir arkadaşım heyecanla bir etkinlikten bahsetmişti.
Katılmak istemediğimi söylediğimde ise, ruhun mu tembel senin? demiş zihnimin köşesine yer etmişti.
Bu soru kendimi sorgulama sebeplerimden biridir.
Ruhum bazen tembel,
Bazen yorgun,
Bazen mutluyken mutsuz,
Bazen de mutsuzken mutlu olabiliyor.
Ama bunların hiç biri elimde olmuyor.
Bende herkes gibi zaman zaman feleğin çemberinden geçip silkeleniyorum.
Tam da şuan kendimi sorguladığım zamanlardan birindeyim.
Yıllardır değişmeyen gerçeklerimden biridir pazar gününü pazartesi gününe bağlayan geceler.
Uyuyamam.
Tembellikten mi derseniz, hiç değil.
Ama ruhun huzursuzluğundan, yapılan haksızlıklardan, insanlarla mücadele etme isteğimin olmayışından.
Hayatı zorlaştıran insanlar uyurken benim uykumun kaçması ruhumun azmi değil de ne?
Neyse...
Zamanı geri alamıyorduk değil mi...
16 Eylül 2018 Pazar
Cumba Çocuk
Ankara da yaşayanlar çocukla gidilebilecek alan kısıtlılığını çok iyi bilir.
Oturduğumuz muhit çevresinde alışveriş adına binlerce yer bulabilirken aktivite/eğlence olarak görmek istediğimiz yerler maalesef ki sınırlı.
En azından bizim yaşadığımız çevre öyle.
Tesadüfi olarak kızımla evden çıkıp ne yapacağımızı bilmediğimiz bir zamanda google yardımıyla geldik Cumba Çocuğa.
Gerçekten çok iyi geldi.
Çocuğu avm dışında eğlenebileceği etrafta ona zarar verecek şeyler olmadan, rahat rahat gezebileceği geniş mi geniş bir alana getirmiş olmanın mutluluğu ile paylaşmak istedim.
Rahatlıkla çayımı içerken kızım alanı keşfetmenin tadını çıkardı. Ayrıca benim de görmemi istediği şeyleri yanına çağırarak paylaştı.
*(Bu davranışı; ah benim zekâsını anasından alan akıllı çocuğum! gibi değil de, onun mutlululuğu benim mutluluğum.. olarak algılamanızı rica edeceğim :))
Ayrıca bir saat ücreti 15 TL olan hem fiyatı uygun hem temiz, hem de güvenli bir oyun alanı bulunuyor. Kütüphane/kafe kısmını çok sevsem de oyun alanını görmeden geçemedim. Malum önümüz kış...
Bir de haftalık, aylık etkinliklerinin olduğunu öğrendik. Atölyeleri, ev yapımı pastaları, kekleri, çayları ile tam bir aile ortamı. Web siteleri, www.cumbacocuk.com buradan da bakabilirsiniz.
Şunu da belirtmek isterim ki,
Bu paylaşım evet bir reklam.
Ama karşılıksız.
Cumba çocuk sahiplerinden habersiz.
Bizim gibi arayış içinde olan, fakat böyle bir yerin varlığından haberi olmayanlar haberdar olsun diye...
Herkese iyi haftalar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim. İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...
-
Selamlar Herkese.. Bloglar arası çekilişler yaygınken twitter, facebook'ta katılmış oldu bu furyaya. Hediye almak da vermek de çok gü...
-
Ankara'nın Ulus semtini ne kadar sevdiğimi daha önceden söylemiştim :) Ulus'taki hâlin çıkışının tam karşısında Suluhan Çarşıs...
-
Bayram öncesi güzel bir haberle geldim dostlar! Aslında güzel bir davet diyebiliriz... Burada Ney'hane den bahsetmiştim, ney'de k...