11 Ağustos 2016 Perşembe

Ben Bilmem

Hani bazen bir adım atacak oluruz.
Ölçeriz.
Tartarız.
Kendimize göre en olurunu buluruz.
O sırada biri gelir ve hayır der.
Bak böyle yaparsan şöyle olur.
Şöyle yaparsan eğer böyle...
Sonra ise hemen şu lafını ilave eder; "bak sonra ben demiştim demeyeyim".
Ben bilirim, ben demiştim gibi başı "ben" ile başlayan sözler ne kadar da tehlikelidir esasında değil mi...
Bir kere insana en büyük hatayı "ben" ile başlayan sözler yaptırır.
Ben dedikten sonra senin ne istediğinin önemi yoktur.
Doğru bir tanedir ama herkesin doğrusu "ben" dedikten sonra kendinedir.
"Ben" ile başlayan en güzel cümle ise "ben bilmem" dir.

Hepsi bir yana bir de şunu anlamam:
Ben demiştim diyen insan neden dediği olduğu zaman mutlu olur da dediği olmadığı zaman mutsuz?


3 Ağustos 2016 Çarşamba

Size Bir Sır Vereceğim

Evet yine çok akıllıca bir kitap adıyla karşı karşıyayız :-)
Görür görmez insanın bulutçuklarının havada uçuşmasına sebep oluyor.
Ama esas kitabı okumamdaki en büyük sebebe gelecek olursak, içinde suyun mucizesini konu alan bir hikaye yer alması.
Suyun moleküler yapısını, hassaslığını, negatif-pozitif elektrik ayrımı yapabildiğini biliyoruz.
İnsanın ruhaniyetinden dahi etkilenebilen bir nimet.
Aynı zaman da bizim maddi, manevi duygularımızı da etkileyen bir nimet.
Şifası yanında mucizevi bir çok durumu da içinde barındırıyor.
Öyle ki, suyu ne kadar çok sevdiğimi saatlerde susmadan anlatabilirim :-)


Peki kitabı?

Kitabı sevdim.
Çünkü ayrıntıya boğulmayı sevmiyorum.
Anlatılanları o an oradaymış gibi okumayı seviyorum.
Ayrıntıya çok fazla girilmesi olay örgüsünden uzaklaştırıyor.
Öyle hissediyorum.
Yazar bu duruma eminim beni ve benim gibileri düşünerek dikkat etmiş :-) o yüzden sevdim.
Su hakkında ne öğrensem, ne okusam, ne duysam mutlu olduğum için ziyadesiyle doyurmadı belki ama tatmin etti.
Ayrıca sadece su-dan da değil, Niyâzî-i Mısrî'den de bahsediyor ki sıradaki yayınımda yaşam hikayesine ayrıntılı bir şekilde yer vereceğim.


İşin özü, tavsiye ederim :-)

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Karmaşa

Köşeye sıkışmış gibiyim.
Etrafımda ki insanlar bir şeyler olsun diyor.
Benden bir cevap bekliyor.
Bense dudaklarımı kıpırdatacak kadar dahi gücümün olmadığını hissediyorum.
Cevap vermek için konuşmaya gücüm yok ama düşüncelerimi hiç konuşmadan dinleyecek birine anlatmaya ihtiyacım vardı, yazarak rahatlayacağımı düşündüm.
Şimdiyse klavye elimde ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Yarını görmek, yarına ulaşmak nasip olursa, yarından sonrasının nasıl ilerleyeceğini de bilmiyorum.
Bilmezlikler içinde kaybolmuş olabilirim.
İç sesimi susturmayı hiç bu kadar çok istememiştim.
Acilen kendime kavuşmak istiyorum.
En büyük duam önce sağlık, mutluluk ve selamet.
Hem ülkemize, hem kendime, hem kendimize....







15 Temmuz 2016 Cuma

Selfie/Özçekim'den Sonra...

Türk Dik Kurumu çok fazla kullanılmayan öz çekim kelimesi için yeni bir öneri sunmuş.
GÖRÇEK.
Türkçemizin ne kadar değerli olduğu tartışmaya kapalı bir konu.
Fakat telefonu ele alınca, hadi bir selfie çekinelim demek daha kolay.
Hadi bir öz çekim yapalım, demek güzel.
Ama bir görçek aynı hissi uyandırmıyor.
Aksine..
Bana nedense Melih Gökçek'i hatırlatıyor :)
Aslında öneriler arasında "ön çekim" de varmış.
Keşke onu öne sürselermiş.
Ön çekim kulağa daha hoş geliyor.



Neyse esas Obama'nın bu fotoğrafını görünce beni bir gülme alıyor ki sormayın :)))

21 Haziran 2016 Salı

Snapchat

Amcalarım, kuzenlerim, bilumum akrabalarım tam bir facebook bağımlısı adayı olduklarında facebook hesabımı kapatmıştım.
Bayramdan bayrama görüşebildiğimiz insanlarla, hatta hiç görüşemediğimiz, yolumuza çıksa -aa merhaba diyecekken yolunu değiştiren ve yüzünü çeviren arkadaşlarımızın listemizde var olması ne saçma değil mi...
Yanlış anlaşılmasın.
Arkadaşlarımı ve akrabalarımı çok seviyorum sadece sosyal medyanın onlara veya bana kattığı samimiyetsizliği sevmiyorum.
Öncelikle bana kendimi özel hissettirmiyor.
İnsan sıfatına yakışan en güzel duygulardan biridir samimiyet.
Bana vefasız olduğumu söyleyen, aramadığımdan, sormadığımdan yakınan insanların samimiyetsizliğini de sevmiyorum.



Özgür olduğum sosyal medyaları seviyorum.
Bu sıralar en çok snapchat'e takıldım.
Biraz benden, biraz da o küçük dünyamdan.
Ama en önemlisi samimiyetle..


Snap adım, instagram adım hep aynı: dndnbgne


20 Haziran 2016 Pazartesi

Yaseminsel Mevzular 2

Kısa bir süre uzak kaldım buralardan.
Ne var ne yok diye bakmaya geldim ama kendimi tutamayıp bir kaç kelam edeyim dedim.
Vaktiyle NFK'nın kitabında okuduğum bir söz vardı.
Çok severim.
''Belaya uğradığın zaman sabret
Halinden mahluklara şikayet etme
Merhametliyi merhametsize şikayet etmiş olursun!''
İnsan okuduğunu veya dinlediğini nasıl anlamak isterse öyle anlıyor.
Bazen doğru anlıyor, bazen yanlış.
Ama esasen anlıyor.
Küçük bir hastalık yaşadım.
Aslında hastalık değil, sıkıntı.
Sıkıntı da değil, üzüntü.
Adı bende vardı, sonradan yok oldu.
Üzüldüm.
Kalbim kırıldı.
Fakat yalnızca imtihanıma sahip çıkıp tevekkül ettim.
Kalbi kırıkların duası kabul olurmuş.
Bu ümitle sadece sustum.
Kalbimi kıranları Hz. Allah'a havale ettim.
Ve sonra, sadece dua ettim.

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Emri Olur

Mekke de Vahşi adında bir köleye..
Bir gün efendileri, zengin olmak istemez misin? ey Vahşi diye gelirler.
Vahşi; canım dışında ne isterseniz kabul, der.
Kölenin sahipleri ondan Hz. Hamza'yı öldürmelerini ister.
Savaşlara zırhsız giden cesur Hz. Hamza'ya Vahşi'nin mızrağından çıkan bir ok saplanır.
Uhud savaşında Efendimiz (s.a.v)'in amcası Hz. Hamza şehit olur.
Gün gelir, zaman geçer...
Efendimiz (s.a.v) inen üç ayet delili ile Vahşi'yi Müslümanlığa davet eder.

Vahşi Taif'de Müslüman olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in kapısına gelir.
Şehadet etmeye geldim, şahitlik et.
Beni yıldızlarından say der..
Peygamber Efendimiz (s.a.v) cevap verir...
Gel ama şöyle sesin uzaktan gelse...
Gözlerimiz gözlerimizi uzaktan deyse...


Sonrasında Resulullah (S.A.V) vefat edecekti…
Mescit öksüz,
Mescit yetim,
Mescit sahipsizdi sanki,
Hazreti Vahşi söz vermişti ya yaklaşamıyordu mescide
Sanki Resulullah (S.A.V) hep oradaydı.

Ve bir gündü…
Hazreti Vahşi mescit arkasındadır,
Yine üzgün,
Gözleri yaşlı,
Özlüyordu çünkü
Dokunamamıştı Resullah'a (S.A.V) ya…

Ve o dem bir ses yükseliyordu
Vahşiii…!
Ne bekliyorsun? Mescit seni bekler,
Gir artık mescide,
Sanki zaman durmuştu,
Sanki mekan yok olmuştu,
Vahşi huzurdaydı..
Sonra Vahşi'nin halini anlatan bu eser hasıl olur...

Taş bassın yerime dedi gönlüne..
Emri olur başım gözüm üstüne..

Bakmasın demiş birdaha yüzüme..
Emri olur inansın bu sözüme..

Almasın demiş adımı diline..
Vay ben ölem atsın toprak üstüme..


Vahşinin imtihanı da böyleymiş.. diyebiliyoruz ama ne nasip, ne nasipsizlik değil mi...


10 Mayıs 2016 Salı

Masum Görünen Boyama Kağıtları

Geçenlerde bir arkadaşımın çocuğu boyama kağıtları çıkarmamı istemiş.
Barbie, winx, vidya tinkerbell falan yazmış minicik elleriyle, annesi aracılığı ile göndermiş.
Karakterleri Google'da aratınca şok oldum!



Şöyle düşündüm bir an.. çocuğum olsa ve böyle resimler boyasa çok utanırım.
Saçım açıkken cama dahi yaklaşmıyorum çünkü.
Yeni bir kıyafet giyiyorsam uygun olup olmadığına defalarca bakıyorum.
Kendimi olabildiğince korumaya çalışıyorum.
Ama düşünün..
Bu resimleri ve karakterleri 7-12 yaş aralığı çok seviyor.
Bu karakterlerin kırtasiyelerde kalem, silgi not defterlerinde ve bir çok eşyada baskıları mevcut.
Her yerdeler.
Resmen çocuk yetiştirmenin, anne baba olmanın zor zamanlarında mücadele veriyor bir kesim.
Bir kesimde ne olduğunu anlayamadan çocuğu başka dünyalara farklı hayatlara kapılıp gidiyor.
Toplum olarak bazı şeyleri meşrulaştırıyoruz.
Sonra eksiklerimizin, nasipsizliklerimizin nereden geldiğini bulamıyoruz.



9 Mayıs 2016 Pazartesi

Hafta-Sonları

Evlendikten sonra kendime hiç zaman ayıramaz oldum.
Hayır, asla şikayet etmiyorum.
Binlerce kez şükür!
Sadece...
Eskiden ayaklarımı uzatır saatlerce otururdum,
Sonra evi bırakıp kapıyı çeker gezmelere giderdim.
Şimdi durum tamamen değişti.
Bazen siz hiç gezmiyor musunuz?
Bir yerlere gitmiyor musunuz? diye soruyorlar.
Hayır efendim! yok öyle bir dünya diyorum boynumu bükerek..
Biz esas evlendikten sonra gezmemeye, hatta mümkün oldukça evde zaman geçirmeye gayret gösteriyoruz.
Çünkü hafta içleri bitmeyen ev işlerimiz, yetişmeyen yemeklerimiz oluyor.
En azından hafta sonları hafta içi hazırlığı yapıp biraz rahatlamaya çalışıyoruz.
Yani öyle hem çalışan, hem bir kaç tane çocuğu ve evi tertemiz olan kadınlar genelde mucizevi, veya da çok zengin oluyorlar :-)
Milli piyango çıkması hayalimiz olmadığından vede ne eşimin nede benim mısır da dedemiz bilumum amcamız, dayımız olmadığından şimdilik hafta sonlarımızı böyle değerlendiriyoruz :-)
Evlendin sen artık? ne bekliyordun diyenler burada da olursa, ki olabilir.
Cevabım yine aynı olur, bu kadarını beklemiyordum :-)


4 Mayıs 2016 Çarşamba

Zimem Defteri

Osmanlı zamanında zimem defterleri olurmuş.
Zenginler Ramazan ayında tebdili kıyafet hiç tanımadıkları yerlerde tenha gördükleri dükkânlara gider, zimem defteriniz var mı? diye sorarlarmış.
Onlarda çıkarınca defterin başından şu kadar kişi, veya ortasından, yada sonundan diyerek hiç tanımadıkları insanların borcunu öder kim olduklarından bahsetmezlermiş.
Giderken de; "Allah kabul etsin" der çeker giderlermiş.



Borcunu ödeyen kimin borcunu ödediğini,
Borcu ödenen de kimin borcunu ödediğini bilmezmiş.
Sırf Allah'ın rızasını kazanmak ve ihtiyacı olanın sıkıntısını gidermek amacıyla,
karşılık beklemeden, gösterişten uzak, verebilmenin Allah'ın lütfu olduğunu bilerek verenler buna şükrederlermiş.


Çok güzel bir adet...
Şimdilerde de inşallah uygulanıyordur.
İnşallah bizlere de uygulamak nasip olur.

3 Mayıs 2016 Salı

Kandil

Latince'ye Candela, Arapça'ya Kındil, Türkçe'ye Kandil olarak gelen bu kelimenin çok güzel bir geçmişi var.
Henüz elektriğin bulunmadığı kutsal gecelerimizde Cami minarelerinde ve mescitlerde kandil yakılırmış. Böyle gecelere o zamanlardan ''kandil gecesi" denmeye başlamış.
Daha sonralarında ise halka şeklinde tatlılar dağıtılıp insanlara ikram edilmiş.
Zamanla bu tatlı yerini simide bırakmış ve Osmanlıdan bize miras olarak kalan simit günümüze taşınmış.
Kandil aydınlatmadır ve aynı zamanda aydınlanmadır da..
Esasında önce insanın iç dünyasını, sonra dış dünyasını aydınlatır.



Kandilimiz mübarek olsun !

Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...