16 Şubat 2015 Pazartesi

Keyfi Köpürt

Aslında... diyerek başlamam lazım.
Türk kahvesini ne kadar seviyorsam nescafegilleri o kadar sevmiyorum.
Kahvenin bu türü tek başına acı, sevimsiz bir şey oluyor.
Süt tozunun kendisini geçtim, adı bile yıllardır garip geliyor.
Kendi dünyamda cevabını bulamadığım sorularımı şöyle bir kenara bıraktım.


Fikri mühimden bir paket ulaştı elime. İş yerinde olmanın avantajını yaşadık, bir çok kişi denese de ben kendimi en sona sakladım..
Bizim kahvelerimiz resimde ki gibi köpüklü olmadı ama tadı farklıydı. Tabi sonuçta rtık nescafegillerin bol köpüklü olanını seviyorum.

 
Umarım, elimde ki kahve kreması bittikten sonra yakın marketlerde bulabilirim...

 
 

14 Ocak 2015 Çarşamba

Aşk-ı Sükûn

Daha önce Nuriye Çeleğen'in İffet-i Kalp kitabını okumuştum.
Çok güzeldi.
Şiir gibi ilerlediğini hissetmiştim kitabı okuduktan sonra.
Aşk-ı Sükûn da da aynı şeyi hissettim.
Fakat bu kitapta olay örgüsü farklı olunca daha yavaş ilerlediğimi söyleyebilirim.  
 

Hacer annemiz muhteşem bir kadın.
Hakkında okunan her bilgi çok değerli.
Heyecanlı kısmı ise sürgün edilişinden sonrası..
Teslimiyetine hayran olmamak elde değil.


Kitabın bu sayfasına bir işaret koymuştum, aslında bu sayfa gibi bir çok sayfasına işaretler koydum.. Kitapta ki bir çok satır dönüp tekrar okunacak güzellikte..



7 Ocak 2015 Çarşamba

Değişik Bir Durum

İnsanın hayatına yeni birilerinin gelmesi demek, o yeni birilerinin gelmesi bir çok düzenin yenilenmesi demek oluyor.
Haliyle toplum bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da bireyler üzerinde baskın rolünü kullanabiliyor.

Senin bir ailen varken yeni bir aile edinmiş, ailenin içine yeni insanlar kazandırmış oluyorsun -eş durumundan..

Neyse, konuyu dağıtmadan esas mevzuya geçeyim..

Bir arkadaşım soruyor başka birine...
Nasıl, gelininize alıştınız mı, seviyor musunuz? diyor...

Cevap biraz şaşırtıcı:

Ben aslında herkesi eşit seviyorum, her şey benim gibi gözükse de aslında hiç bir şey benim olmadığı için sevgimi olabildiğince eşitlemeye çalışıyorum, diyor. Eşim, çocuklarım ve anne babam dahil...

Aslında çok güzel bir düşünce değil mi..
Yaradılış bakımından hepimiz eşitiz.
Hiç bir şey bizim değil..
Yalnız herkesi eşit severken o herkesin içine en sevmemiz gerekenleri de ilave edince durum değişiyor sanki.
Yani insan çocuklarını komşusunu sevdiği gibi mi sever?
Eşini de arkadaşını sevdiği gibi mi sever öyle olunca..
Ya da annesini, başka bir sevgiyle bir tutabilir mi?
Her sevginin yeri farklıyken her sevginin sevme boyutunu eşitlerken sıkıntı çekmez mi...
Muhabbetin boyutunu sevgi belirlemez mi...



Karşımda tüm fedakarlığı ile beni seven anneme, çevremdeki en kıymetlilerime haksızlık gibi..
Ya da hiç bir zaman böyle bir sevgiye sahip olamayacağımı düşündüğüm için şuan böyle düşünüyorum..
 Çünkü malum, herkesin olduğu gibi, her sevginin yeri başka..
 
Not: Bu yazıyı yazmak çok zamanımı almasa da başlığı düşünmek epey zamanımı aldı.
Uygun bir başlık bulamadığım görür görmez anlaşılıyor ^^



31 Aralık 2014 Çarşamba

Yılbaşında Ne Yapacaksınız?

Yıllar yıllar önce bu soruyu duyduğum zaman ne yapmalıyız ki acaba diye düşünürdüm.
Market kasalarında ki upuzun kuyruk ister istemez bir şeyler mi almalı acaba hissi uyandırırdı.
'Senede bir gün canımmm onu da boş boş mu geçirelim' diyen sesler işitirdim.
Yılbaşının ertesi günü yollarda konfetiler falan patlayacağını, etrafın rengarenk balonlarla dolacağını hayal ederdim.
Çünkü düşüncemi değiştirecek sözler duymamıştım hiç.
Yıllar geçti artık.
Hala aynı soruyla karşılaşabiliyorum.
Aklımda hala renkli balonlar ve konfetilerin ışıldayan görüntüsü beliriyor.
Bilinçaltım ve duyduklarım görüntülerimi netleştirmeme yardımcı oluyor.



Yine de büyümüş ve artık bazı şeylerin farkına daha net varmış olmama rağmen arkadaşlarımdan ve çevremden bu soruyu ilk duyduğumda gözlerim açılıverir.
Yılbaşında ne mi yapılır?
Her zaman olduğu gibi akşam yemeği yenir
Hatta o gün mümkünse televizyon izlenmez
Uyunulur,
Senenin ilk gününün diğer günlerden farkı yokmuşçasına hayata devam edilir.


Resim netten, çünkü benim hiç bu kadar çok balonum olmadı :)

24 Aralık 2014 Çarşamba

Taare Zameen Par

Bir insan başka bir insanın hayatında ki mucizevi etkilere sebep olabilir.
Bir insan hiç tanımadığı bir insan için fedakarlıklar yapabilir.
Yada bir insan sadece insanları, hayatı, insana insan gibi davranmanın doğuştan farkında olabilir.
Birine bir şeyi öğretmenin zor olsa da keyif veren doyurucu bir duygu olduğunu ise çoktan biliyor olabilir.

Yani aslında daha neleri ve nice güzellikleri barındıran körelen duyguları barındırıyor olabiliriz.
Biliyoruz.
Ama uygulamıyoruz.
Film hakkında konuşmamak için kendimi tutuyorum, gerçekten.

 
Uzun zamandır hiç bu kadar güzel bir film izlememiştim! desem yeri.
Artık Hint filmlerini izlemeye resmen giriş yapmış oldum.
Muhteşem bir başlangıç oldu benim için.


Film için yayınlanan özet şöyle;

Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan Ishaan çevresi ve ailesi tarafından tembel geri zekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra tanıştığı resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film. Ishaan derslerinde başarısız, yaptığı işlerin çoğunda tutarsız bir çocuktur, yazı yazmayı ve okumayı 3.sınıfta olmasına rağmen öğrenememiştir, kitabı her açtığında kelimeler sanki dans ediyor gibi gelir ona. Bu başarısızlığın sonucunda içine kapanık ve karamsar bir ruh haline bürünür, mutluluğu ve özgürlüğü insanlardan uzaklaşmakta bulur. Annesinin ilgisine karşın babasının katı tutumu Ishaan'ın zihinsel dünyasında gidiş gelişler yaşamasına sebep olur. Tam her şeyden ümidini kesmişken resim öğretmeni Ishaan'ın hayatını tam anlamıyla değiştirir.

 
Ciddi duygu geçişleri var filmde..
 

Her geçiş yerli yerinde
Filmin içindeymişsin gibi..

 
Filmi tek kelimeyle çoksevdim ^^
 
 
İzlemeyenler mutlaka izlemeli.
İzleyenler izlemeyenlere mutlaka izletmeli :)

18 Aralık 2014 Perşembe

Hızlı Okumak da Neymiş?

Kendi kendime yakındığım şeydir -yavaş olmam.
Bazen, aman hallederiz-lerim
Bazen, sonraya kalsın-larım
Bazen de, şu da şöyle bir köşe de dursun nasıl olsa okurum diye aldığım kitaplarım.
Her şey oluyor bir şekilde ama ben en çok okumak için bekleyen ve elime aldığımda da bir türlü bitmek bilmeyen kitaplarıma üzülüyorum.
Okunmaktan değil de etrafta dolaşmaktan dolayı eskiyorlar.


Daha önce hızlı okuma çalışmalarım elimde patlamış, bir türlü hızıma hız katamamıştım.
Kitaplarla sürekli dur kalk yapınca, geriye dönüp hatırlamak zorunda kalmıştım.
Hızlı okuma kursu diye bir şeyin olacağı aklımın ucundan geçmezdi haliyle :)
Varmış.
3 hafta 6 gün süren bir eğitimin 6. gününü bugün tamamlıyoruz inşallah.
Okuma hızımda ilerleme oldu.
En önemlisi odaklanamıyordum,
Farkında olmadan aklımdan milyon tane soru geçiriyormuşum, odaklanınca okumanın daha keyifli olduğunu fark ettim.
Odaklanmak cidden önemli.
Mesela namazdayken de aklımıza gelmemesi gereken bir çok düşünce, sorular, metinler çarşı pazarlar falan geliyor ya, onlarda bu yöntemlerle engellenebiliyor.
Beynimize müdahale ediyor olabilmemiz çok enteresan.
Müdahaleyi de sadece okumakla ve kendimizi geliştirmekle yapabiliyor olmaksa bir nimet.

Ben ve birlikte katıldığımız arkadaşlar faydasını gördük.
Fakat yine de hafta da bir kaç kitap okuyanlara karşı hala sinir olma hallerim devam ediyor :)



17 Aralık 2014 Çarşamba

Mucizevi Mandarin

Kitabı elime alana kadar hep farklı şeyler hayal etmiştim.
İçinde bu kadar hüzün, merhamet, şefkat gibi duyguların yoğun olacağını hayal etmemiştim.
Umduklarımın tersi olduğu için midir bilmem ama anlatılan öykü'leri sevdim.
En sevdiğim şey, üzerimde geçici de olsa bir etki bırakması oldu tabi...

 
Ama yine de spoiler içeren düşüncelerimi söylemeden rahat edemeyeceğim ^^
Öykülerden birinde, tek gözünü kaybetmiş ve hayatını İsviçre de sürdüren fakat sevgilisi tarafından terkedilmiş bir bayan.. Ona acıdığını, şefkat gösterdiğini düşünen sevgilisi ile en sonunda yollarının ayrıldığı bir öykü anlatılıyor. Tek gözü görmediği için etrafında ki insanların ona acıdığını düşünmesine üzüldüm. Durumu biraz içselleştirmiş olsam da, başımıza bir şey geldiğinde olabilecek en kötü şeyin başımıza geldiğini düşünüyoruz ya... düşünmememiz lazım aslında :)
Acınacak, ezilecek durumda olan değil de, daha güçlü kendini dünyadan soyutlamamış, olaylar karşısında yenilmemiş bir karakter okumak isterdim.
Belki de o yüzden biraz etkilendim.  
 
 
 Kitaptan paylaşmak istediğin tek alıntı ^^
”Bir insanı gerçekten sevmek, onun tuhaflıklarını başka hiç kimsenin, kendisinin bile benimseyemediği hatta fark etmediği huylarını sevmektir. İnsanların en esaslı yönleri uyumsuzluklarında saklıdır çünkü.”

Herkese Selam

Önceden fotoğraflar biriktirir, taslaklar oluşturur en çok da yazıp silmek, bazen kendime saklamak, bazen anı oluşturmak istediğimde blog sa...