22 Mayıs 2014 Perşembe

3 Dakika

Hayatın akışına ayak uydururken 3 dakikalarımı kullanırım genelde.
-Annem neredesin diye aradığında 3 dakikaya evdeyimdir
-Çalan telefonlara 3 dakika sonra dönerim
-Markete hep 3 dakika da gider gelirim
-Bir yere yetişmem gerekiyorsa maksimum zaman dilimim 3 dakikadır
-Yarım saatlik bir yol gözüme hep 3 dakika görünür
-Yemek yemem 3 dakika sürer ^.^
- Bazen, 3 dakika da tüm sevdiklerimi görür, rüyalarımın 3 dakika sürdüğünü düşünürüm

Çevremde ki insanlar, artık biliyoruz senin 3 dakikalarını dese bile..

Ben mutluyum dünyaları sığdırdığım 3 dakikalarımla ^.^



13 Mayıs 2014 Salı

Kürk Mantolu Madonna

İtiraf etmek gerekirse, merakla başlamış olmama rağmen başlarda biraz sıkılmış ve klasik bir aşk hikayesi okuyacağımı düşünmüştüm.
Kürk Mantolu Madonna ile Raif Bey buluşana kadar tabularım yıkılmadı. Yazar ve kitap konusu bağdaştırılmaz fakat öyle bir anlatım şekli kullanılmış ki kitapta, kitap kahramanı olan Raif Bey Sabahattin Ali'miydi acaba? diye düşünmeme sebep oldu.


 

Kitabı sevdim.
İnancını kaybetmenin burukluğunu yaşayıp
Güven duygusunun ne kadar değerli olduğunu
Ve
Zamanın geri dönüşü olmayan hatalarına maruz kalabileceğimizi hatırlattığı için sevdim...
 
 
 
 
UYARI !
Spoiler
Raif Bey'e çok kızdım. Tren kalkmadan çocuğun kendi kızı olduğunu öğrendi de, ben senin babanım demedi.
Hadi çocuğa söylemedi, konuştuğu bayana neden söylemedi...
Ayrıca on sene haber alamadığı Madonna'sına ulaşabilmek için elinden gelen her şeyi yaptığı da söylenemez.
Kendi kendine yargısız infaz yaptı ve ardından evlendi! (Sonra erkek milleti işte dediğimiz de biz haksız oluyoruz)
Sevmek bilmeden yargılamayı mı gerektirir..

9 Mayıs 2014 Cuma

Ruh hali

Olmak istemediğin bir olayın içinde kendini bulmak?
Yada güneşin altında ıslanmak!
Veya çok sevdiğin hatta en sevdiğin insan tarafından incinmek?
Kelimeler bir araya gelip cümleleri oluşturduğu vakit, hayalin varlığı sükutun sessizliği ile birleşiyorsa?
İnsan konuşmak isteyip konuşamıyorsa..
Ağlamak isteyip ağlayamıyorsa..
Gün güzel başlayınca güzel mi bitmeli?
Üzgünüz diye herkesi mi mutsuz etmeli?
Peki...
Mutsuzluk bulaşıcı mı?

Ve.. siz bir arkadaşınızın aldatıldığını öğrenseydiniz ne yapardınız?

Aklında milyon tane soru fakat bir tane cevap yoksa kendini yüksek yerlerden mi atmalı..

Dahası, bugün ki ruh halini sevmeyen insanoğlu güne tekrar başlayabiliyor mu???










4 Mayıs 2014 Pazar

Dünyanın İlk Günü

İki Sene önce almış olduğum bu kitabı neden bırakıp iki sene öyle köşede beklettiğime bir türlü anlam veremedim.
Anlam veremediğim gibi çok da kızdım kendime.
Fatih Sultan Mehmet'in hayatının anlatıldığı bu kadar muhteşem bir kitap daha okurmuyum bilemiyorum. Yazarın anlatımı, dilinin insanı kitaba bağlayışı göz ardı edilemeyecek en büyük gerçeklerden. Ayrıca kitap okurken en keyif aldığım şey, kendimi içinde bulmak olur.
Bir yerden sonra kitabın içinde buluyorsunuz kendinizi ve yazarın muhteşem anlatımı ile daha çok bağlanıyorsunuz.
Yeniçerilere, eğitim sistemine, Fatih Sultan Mehmet'e ve İstanbul'a bir kez daha hayran oldum.


Kitabın en sevdiğim yerlerinden birinde şöyle geçiyor;
''Molla tepesinden sarkan bir manolyayı kokladıktan sonra, 'Hiç düşündün mü, Mehmet' diye sorar. Neden bu güzel kokular hoşumuza gider? Neden bunlardan zevk alırız, mutluluk duyarız?' der. 
Mehmet bir tutam otu hızla çekip koparır. 
'Çünkü güzellik insanın içindedir' diye devam eder Molla, 'Fıtratında vardır insanın iyiye ve güzele duyduğu mubabbet. İnsan olmak, güzelliği takdir etmek değil midir? der. 

Ve bu cümleler enn sevdiklerim arasında yerini alır.



Kitaptan kısaca bahsetmek yok, uzun uzadıya keyifle okumak var. Geç kaldım, geç kalmayın istiyorum. Ayrıca benim gibi tarihi okumayı sevmeyenlerin bu kitapla büyük bir adım atacağınızı düşünüyorum :)





28 Nisan 2014 Pazartesi

Medya Tüketici Derneği

Sosyal medya aracılığı ile artık bir çok şey elimizin altında; isteklerimizi, şikayetlerimizi mail yolu ile ilgili firmaların muhataplarına iletebiliyoruz.
Bazen konu o kadar rahatsız edici oluyor ki karşımızda direk muhatap alacağımız birilerini görmek istiyoruz.
Peki bunu hangimiz başarabiliyor, tartışılır?
Aslında tartışılırdı.
Çünkü artık bizi temsil edeceğine inandığımız bir derneğimiz var :)

Şöyle ki,
Tv, izlerken bir çok şeyden feragat ediyoruz. En önemlisi vaktimizden, sohbetimizden.
Ailecek izliyoruz, ya da en kıymetlilerimiz olan çocuklarımız en kıymetli vakitlerini harcıyor.
Kendi adıma söylemeliyim ki, bazı çizgi filmler başladığı zaman evin küçüğü ile ciddi bir mücadele başlıyor.
Ya da bazen ''ailecek'' izleyebileceğimiz bir dizi, film veya program bulamıyoruz.
Bazı şeyler olması gerektiği gibi değil, olmasını istedikleri gibi yansıtılıyor medyada.
Değerleri olan bir toplumuz.
Özellikle tarihimizi, dinimizi yansıtan dizi ya da filmlerde tahammül sınırımızı zorlayan kurgulara yer yok.

Bu sebeplerle, medya tüketicileri olarak bu topluluğun merkezindeyiz. Gerek televizyon, gerek reklamlar, gerek kullandığımız ürünler olarak. O yüzden konuşma hakkımız her zaman var.

Ayrıca dernek kurucuları ile ortak payda da güven yakalamak önemli bir mevzu. En önemlisi bizim için var olan Medya Tüketici Derneği'nin sosyal gündemlerini takip etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Web siteleri yapım aşamasında olduğu için kendileri ile facebook üzerinden iletişime geçebiliriz. Bizi dinleyecek ve yardımcı olabilecek kişilerin varlığı garanti edilebilir.


Not: Linki düzenleyemedim fakat facebook üzerinden ve ayrıca önümüzde ki günler de bir çok yerden
direk yazıda ki başlığı yazarak kendilerine ulaşabiliriz.



Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...