İzlediklerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzlediklerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2015 Salı

Dhoom 3

 
1990 yılında, Büyük Hint Sirkinin sahibi olan ve oğlu Sahir'le birlikte oyunlar sergileyen İkbal Harun Khan Western Bank of Chicago'ya yüklü miktarda borcu vardır ve sirk borçlardan dolayı kapanmak üzeredir.
 
 
Kaliteli gösteri yaparak para kazanacağını ispatlamak için de İkbal Harun Khan banka sahibini sirke davet eder. Bir kaç gösterinin ardından, hiç görülmemiş bir gösteri yapacağını söyler ve oğlu Sahir'le birlikte gösterisini sergiler. Fakat banka sahibi yine de ikna olmaz, o sırada Sahir banka sahibine yalvarmaya başlar ve İkbal Khan oğlu Sahir'e bankacılara yalvardığı için kızar. Banka sahibine silahını çeker fakat sonra kendisine çevirerek oğlunun gözleri önünde intihar eder.


2013 yılında, Sahir Khan babasının intikamını almak için Western Bank of Chicago'nun şubeleri soymaya başlar. Bankayı soyduğunda taşıyabildiği kadar parayı alır taşıyamadığını ise yüksek bir yerden kalabalığa dağıtır. Ayrıca, Büyük Hint Sirkini tekrar kurarak banka sahibinin beğenmediği oyunu faaliyete geçirerek oyunun izlenmesini sağlar.

 
Babasının ve Sahir'in bildiği fakat hiç kimsenin bilmedikleri bir sırları vardır. Banka soygununu araştırmak üzere gelen iki polis bu sırrı deşifre eder ve film anlatılandan daha güzel bir hâl alır.
 
Aamir Khan filmlerini seven biri bu filmini de çok sevmiştir. Hatta eminim filmin sonunda da çok üzülmüştür :)
 
 
 
 

3 Kasım 2015 Salı

Ghajini

Bollywood film dünyasına kapılmış durumdayım. Kendimi Aamir Khan izlemekten alamıyorum ^^ Eğer başrolünde Aamir Khan oynamasaydı bu film nasıl bir hal alırdı tahmin bile edemiyorum. Adamcağızın jestleri, mimikleri duyguları hissettirmesi öyle güzel ki hayran olmamak elde değil ^^ Diğer filmlerinde olduğu gibi bu filme de çok yakışmış.

Ghajini filmindeyse, Sanjay Singhania babası öldükten sonra Air Voice şirketini devir almıştır. Yeni bir yer inşa edebilmek ister fakat arsa üzerinde bulunan evde Kalpana isminde reklamlarda rol alan bir genç kız oturmaktadır. Sanjay'ın yanında çalışanlar Kalpana'yı ikna edebilmek için iş yerine gider. Bu sırada reklam şirketi sahibi Sanjay Singhania ile Kalpana arasında bir ilişki olduğunu zanneder ve yanlış anlaşılmalar zinciri başlar...

 
Sonrası aşk, dram, gerilim ve gerilim :)
Şiddetli gerilim var bu filmde.
Yani şiddetli derken, özellikle bazı sahnelerinde tüm kaslarınızın kasıldığını hissediyorsunuz.
 
İzlenmeli den öte, mutlaka izlenmeli!
 
 

28 Ekim 2015 Çarşamba

PK (Peekay)

Bollywood film dünyasını çok seviyorum.
Özellikle Aamir Khan'ın oynadığı, yönettiği, ışığını yansıttığı her filmi. PK filmi 2014 yapımı. Filmin geçişleri öyle güzel ki, uzun süreli bir film olmasına rağmen sıkılmadan izledik. Ve ayrıca izlerken sıklıkla tekrarladık, kim inanır Aamir Khan'ın 50 yaşında olduğuna :)
 

Film çok fazla dini bir arada barındıran ülke de yolunu kaybeden birine, 'sana ancak tanrı yardım edebilir!' denmesi ile şekil alıyor. PK uzay gemisine ait kumandayı çaldırıyor. Ve uzun uğraşlarla kumandasını bulmaya çalışıyor. Yalnız herkes aynı şeyi söylüyor 'sana ancak tanrı yardım edebilir!' o da haklı olarak tanrıya ulaşmaya çalışıyor. Fakat anlıyor ki, işi çok zor. Etrafında bir tanrıya inanan insan yok, herkes farklı şeylerden bahsediyor.

 
Filmin konusu o kadar güzel ki olay örgüsü birbirini çok güzel kamufle etmiş. İzlerken hiç bir sahneyi atlamıyorsunuz :)
 
Spoiler vermek istemem ama...
 
Bir sahnesinde; eşi hasta olan adam kendini alim zanneden dini liderden yardım istiyor. O da uzak bir ülkede farklı bir alimin bulunduğu yere giderek dua etmesini, sonra duasının kabul olacağını söylüyor. Ve Peekay Tanrının böyle bir şey istemeyeceğini, bulunduğu yerden de dua edebileceğini, son zamanlarını hasta olan eşiyle geçirmesini ve gerekirse tedavi edilmesi gerektiğini söyleyerek sözde alime çıkışıyor. 
Tabi bu sahneyi anlatınca değil, izleyince daha çok seviyorsunuz :) 
 
 
 

24 Aralık 2014 Çarşamba

Taare Zameen Par

Bir insan başka bir insanın hayatında ki mucizevi etkilere sebep olabilir.
Bir insan hiç tanımadığı bir insan için fedakarlıklar yapabilir.
Yada bir insan sadece insanları, hayatı, insana insan gibi davranmanın doğuştan farkında olabilir.
Birine bir şeyi öğretmenin zor olsa da keyif veren doyurucu bir duygu olduğunu ise çoktan biliyor olabilir.

Yani aslında daha neleri ve nice güzellikleri barındıran körelen duyguları barındırıyor olabiliriz.
Biliyoruz.
Ama uygulamıyoruz.
Film hakkında konuşmamak için kendimi tutuyorum, gerçekten.

 
Uzun zamandır hiç bu kadar güzel bir film izlememiştim! desem yeri.
Artık Hint filmlerini izlemeye resmen giriş yapmış oldum.
Muhteşem bir başlangıç oldu benim için.


Film için yayınlanan özet şöyle;

Harfleri sayıları algılama problemi yaşayan Ishaan çevresi ve ailesi tarafından tembel geri zekalı muamelesi görür. Çalışmayı öğrenebilmesi için yatılı okula verildikten sonra tanıştığı resim öğretmeni ile değişen hayatı ve başarısını anlatan bir film. Ishaan derslerinde başarısız, yaptığı işlerin çoğunda tutarsız bir çocuktur, yazı yazmayı ve okumayı 3.sınıfta olmasına rağmen öğrenememiştir, kitabı her açtığında kelimeler sanki dans ediyor gibi gelir ona. Bu başarısızlığın sonucunda içine kapanık ve karamsar bir ruh haline bürünür, mutluluğu ve özgürlüğü insanlardan uzaklaşmakta bulur. Annesinin ilgisine karşın babasının katı tutumu Ishaan'ın zihinsel dünyasında gidiş gelişler yaşamasına sebep olur. Tam her şeyden ümidini kesmişken resim öğretmeni Ishaan'ın hayatını tam anlamıyla değiştirir.

 
Ciddi duygu geçişleri var filmde..
 

Her geçiş yerli yerinde
Filmin içindeymişsin gibi..

 
Filmi tek kelimeyle çoksevdim ^^
 
 
İzlemeyenler mutlaka izlemeli.
İzleyenler izlemeyenlere mutlaka izletmeli :)

24 Temmuz 2014 Perşembe

Elma ve Selma

Açıkçası filmin ismini ilk gördüğümde konusu az çok gözüm de canlanmıştı ama helallik kavramının içinde geçeceği bir film olacağı aklıma gelmemişti.
Bir önce ki yazı da bahsettiğim İran yapımı filmde çok fazla detay verince bu defa detaylardan kaçındım.

Din öğrencisi olan genç adam şehirden uzaklaşıp ailesinin yanına gelir. Annesinin evlenmesini istediği halasının kızı ile görüşecektir, evden yola çıkar fakat bir şekilde yolu yönünü değiştirir.
Bir bahçeden geçerken ezan okunduğunu fark eder, abdest alır ve namaza başlar.
Gölgesinde namaz kıldığı elma ağacından bir tane elma düşüverir.
Genç adam o elmayı ısırır ve artık her şey aslında o dakikadan sonra başlar.


Filmin için de gencin tepkisine hayret ediyorlar, aslına bakılırsa ben de hayret ettim :)
Gerçekten var mıdır bu zaman da bu devir de böyle insanlar diye de düşünmeden edemedim.

En sevdiğim sahne ise...

''Tekrar tekrar okuduğun Ayet-i Kerime neydi?'' sorusuna genç adamın cevabı,

 
Selma'nın, benim için tercüme eder misin? dediğinde
muazzam güzellikte deki Ayet-i Kerime'yi tekrar söylediği sahne oldu..
 


22 Temmuz 2014 Salı

Allah Yakındır

Rıza, köyünde aklı başında olmayan biri olarak bilinir.
Bozulan ana yol da motorsikleti ile taksicilik yapmaya başlar.
Ve bir gün köyün yeni gelen öğretmenidir yolcusu.
Rıza öğretmen hanıma ilk görüşte aşık olur.
Ama ne aşk...

 
Rıza'yı divane edecek türden.
 
 
Her gün heyecanla yolunu gözleyecek kadar çok...


 
Rıza bozuk olan yol da öğretmeni her gün evinden alıp okula getirmek için görevlendirilmiştir artık. Bu görev ona verilmese bile o bu işi kendine görev edinir.
 
Bir gün Rıza öğretmeni evinden alır. Okula giderken yolda motorsikleti bozulur.
Öğretmen hanıma yaklaşır, motorunu tamir edebilmek için tokasını isteyeceği sırada
öğretmen hanımın ürkek tepkisi karşısında
Rıza'nın dilinden bir şiir dökülür,
 
''Yüreğim kanıyor... Ama, heyhat! Bu yaraya merhem yok!''
 

Öğretmen hanım sakin tavrıyla, Hafız'ın şiiri der.
Ve Rıza cevaplar
Hayır. Bu şiir Seyid Yahya'nın...
 

Verdiği tepkinin ardından
Öğretmen hanım devam eder, ben de üzüntülü anımda bir şiir okuyorum diyerek Hafız-ı Şirazî'nin muhteşem şiirini okumaya başlar...

Ey Aşk! Ateştir senin nesebin
Niteliğin dumandır, kaynağın ise rüzgar
Su tufana dönüştü toprak da küle..
Senin kokunla ateş rüzgara karıştı
Şirin'siz her saray bisütûn gibi viranedir,
Ferhat'sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
Yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
Rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor
Sadece sen kalacaksın
Biz hepimiz gidince...
 

 
Yine bir gün, Rıza öğretmen hanımı almak için evinin önüne gider.
Bekler, fakat öğretmen hanım bir türlü gelmez.
 
 
 Kapıyı çalma cesareti gösteren Rıza, maalesef öğretmenin evleneceği adam ile tanışır ve adam hiç hoş olmayan bir şekilde Rıza'yı evden uzaklaştırır.
 

Öğretmen hanım evlenmiştir artık...
Rıza'nın değişimi ise bu evlilikten sonra başlar.
 
 
Rıza artık aklını tamamen kaybetmeye başlar. Annesi onu şifa umuduyla Türbe'ye getirir. Ve Rıza türbedeyken rüyasında annesinin öldüğünü, nur yüzlü bir adamın kendisine ekmek ve bal verdiğini görür.
Uyanır ki; kucağında bal ve ekmek, karşısında annesinin cansız bedeni...
 
 
Rıza'nın hayatı bir kez daha değişir. Ama bu sefer ki çok daha farklı bir yönde. .
2 senenin ardından öğretmen hanımla türbede karşılaşırlar.
 
Bu karşılaşmanın ardından Rıza'nın Türbe hocası ile konuşması şöyledir...
Başka bir Leyla arıyorum. Kimsenin benden alıp götüremeyeceği.
İstediğim zaman kendisiyle konuşabileceğim
Bize her şeyden daha yakın olan
Eğer aşık olursan başka kimseye muhtaç olmayacağın
 
Ve bir karar verir.
İkisini birden sevemem, insan nasıl olurda Leyla'sız yaşar?
Türbe hocası, peki kırık kalbini nereye götürüyorsun diye sorduğunda;
Yalnızlık vadisine; neyneva çölüne
meleklerin kerbela dediğini söylediğin yere..
Yalnızlık ve esaretin çağresi var,
Fakat.... sevgilinin hasreti..
 
 
Bu dizeler, bu muhteşem sahneler İran yapımı bu filme bir kez daha hayranlık duymama sebep olur.
Çok fazla spoiler verdim ama tutamadım kendimi, gerçekten.
O kadar güzel ve muhteşem bir film ki, tek solukta izliyorsunuz.
Teraviden sonra sahur arasında mesela..
 
Mecazi aşkın sonunun ruhani aşka dönüştüğü sahneleri hissetmek mühim bir mevzu.
Bu filmde bu duyguyu çok yoğun hissedebiliyorsunuz.
Yani, muhakkak izlenmesi gereken bir film :)
 
 

24 Haziran 2014 Salı

The Paradise

Geçen gün #canımseyhan muhteşem film tadında bir dizi tavsiyesinde bulunmuştu, yorumunu okumak isterseniz, ki istemelisin buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uzun zamandır bu kadar keyifli bir dizi izlemedim desem, yeridir.
Acaba ne olacak buradan sonra nasıl devam edecek diye diye bir sezonu tek gecede tüketebiliyorsunuz.
Oysaki bölümleri tek tek, keyifle, merak içerisinde izlemek lazım :)

Dizi şöyle başlıyor; Denise, Lovett amcasının yanında çalışmak için amcasının yaşadığı şehre gelir.
Fakat amcasının durumunun çok da iyi olmadığını öğrenerek tam karşısında bulunan amcasının haz etmediği Moray'ın yanında, The Paradise'de işe başlar. Denise'in satış da ki yeteneği, hızlı düşünüp olaylar karşısında çabuk çözümler üretmesi onda ki ışığın kısa süre içerisinde herkes ve Mr. Moray tarafından fark edilmesini sağlar.
Ve hikayenin heyecan verici dakikaları buradan sonra devam eder.



Dizide en çok Denise'in gülüşünü, isminin söylenişini ve Moray ile bakışmalarını sevdim,
Mr.Moray öyle bir karakter ki, hayran olmamak elde değil.
Hangi kadın etkilenmez ki kendilerinden ^.^
Hayır yani böyle de gülünmez ki :))


Birinci sezonu izlemeyi bitirince ikinci sezonda yavaşladım.
Çünkü şimdi izleyip bir anda bitmesinden korkuyorum.

Ayrıca, dizi Emile Zola'nın kitabından uyarlanmış. Biz de pek kitaba sadık kalınmıyor ya, acaba bu dizi de kitaba ne kadar sadık kalınmış en merak ettiğim konu oldu. Bir de insan düşünmeden edemiyor, dizisi bu kadar güzelse kitabını okumak nasıl keyiflidir, diye :)


İzleyince uzun süre etkisinde kalıp ah Moray canım Denise diye etrafta gezinebilirsiniz :)
Geç kalmadan izlemeli! :)


9 Ocak 2014 Perşembe

Fringe

Bir tutkudur Fringe,
Diye giriş yapayım tam olsun :)
Fringe'yi izleyeniniz, izlemeye devam edeniniz var mı? diye sormak istiyorum öncelikle.
Çünkü gerçekten bir tutkudur Fringe.

Diziden kısaca bahsetmek gerekirse, kaliteli kurgu ile orjinal konuların işlenmiş olduğu polisiye güzel bir dizi. Polisiye dizilerde en sevdiğim özellik her bölüm farklı konuların işleniyor olması. O yüzden izlenebilirlik seviyesi de yüksek oluyor.
Dizi başrol oyuncuları FBI ajanı Olivie Dunham, bilim adamı Dr.Walter Bishop ve yakışıklı oğlu Peter Bishop etrafında dönüyor. Bu üçlü hem keyifli hem eğlenceli ve ileri düzeyde bilim ve kimya içerikli konularla ilgilendikleri için de sürükleyici.


Beş sezonluk Fringe'nin 1.sezonunu bitirmek üzereyim. Kendi adıma söyleyebilirim dizi izlemek çok zor benim için. Sürekli takip etme sıkıntısı yaşıyorum. Denk gelirsem izlerim modunda yaşadığım için bu tarz dizileri internetten takip etmek de sıkıntılı oluyor. Keyifli ama tarzım değil :)


Kumandaya basıp istediğimiz sezonun istediğimiz bölümünü izlemek hiç fena olmazdı..


Ayrıca Dr.Walter Bishop'ın yakışıklı oğlu olmasaydı yerini kim doldururmuş çok merak ediyorum :)


Fringe'de Lost havası olduğunu söylerler.. Öyle hissetmedim.
Dizi ya da filmlerde en sevdiğim şey dram-polisiye-aşk olduğu için sevdim.

Fringe'yi izlemeye tavsiye üzerine başlamıştım. Bilirsiniz tavsiye edenin tavsiyelerine güvenmek çok mühim bir mevzu :)

Şimdi gerçekten merak ediyorum izleyeniniz var mı? :)

7 Aralık 2013 Cumartesi

Söğüt Ağacı

İran'lı yönetmen Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı izlemediğim son filmiydi Söğüt Ağacı. Bu filmi diğerlerinden daha farklıydı.. dram ötesi bir dram vardı. İzledikçe daha çok sevdim Majid Majidi'yi.
Filmin konusuna baktığımızda böyle bir film izlemek çok cazip gelmez belki fakat izledikten sonra fikrinizin değişeceğine şüphe yok. Konu sade gibi görünse de işleyişi çok derinlere varmış ki şüphesiz yönetmenin katkısı büyük.


Filmden bahsetmek gerekirse, 
8 yaşından itibaren gözleri görmeyen, 45 yaşında evli ve bir çocuk babası olan, amcasının yardımı ile tedavi için Fransa'ya gönderilen Yusuf'u (Youssef'i) anlatıyor. 


En sevdiğim anlardan biri oldu yüzük sahnesi. Üniversite de profesör olan Yusuf ders bitip sınıf boşaldıktan sonra yüzüğünü düşürür. Yüzüğün gittiği nokta da el yardımı ile yüzüğü arayan Yusuf'a bulması için eşi sessizce ve sadece yardım eder... 


(Yusuf'un güzel eşi ve tatlı kızı)

Yusuf tedavi için Fransa'ya gider.. Ameliyat olur ve 37 yıl sonra gözleri görmeye başlar.

(Her şeyin çok güzel olacağını düşünmüştüm fakat o sahneden sonra bir çok şey, hatta her şey değişti.)


Bu sahnede de aaa yine bu adam! dedim evet :)
Çok sevimli, sempatik bir oyuncu. Bayılıyorum kendilerine :)


Yusuf gözleri açılmış şekilde kendi ülkesine gelir ve ailesi ile ilk buluşma gerçekleşir. Ah o sahneyi ayrı değerlendirmek lazım!


Maalesef havaalanında ailesini gören Yusuf'un hayatı bu saatten sonra artık tamamen değişir. 
Verilen sözler, edilen yeminler çok daha sonra gelir akla.... 

İsteklerimizin sonu sınırı yok. Önce bir şeyi istiyoruz, sonra çok istiyoruz.. Sonra o gerçekleşiyor ve daha fazlasını istiyoruz. Bu döngü değişmiyor maalesef. Hakkımızda en hayırlı olanı istemeyi bazen sonraya bırakıyoruz..

Majid Majidi'nin unutulmayacak filmlerinden biri. Ve evet yine mutlu sonla bitmiyor...

Majid Majidi'nin diğer filmleri hakkında ki düşüncelerim :)





29 Kasım 2013 Cuma

Serçelerin Şarkısı

Ruhsuzluk mu var bende bilmem ama
Hüznü seviyorum, orası kesin. 
Bu aralar izlediğim filmlerin içinde
Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı en güzel filmlerden biri Serçelerin Şarkısı
Film de en dikkat çeken şey aile reisi olan babanın, ''bu hiç de adil değil'' demesi oldu. Farklı olaylar karşısında bir kaç defa tekrarlıyor bu sözü. İlk söyleyişi en etkili olanı, işten ayrılmak zorunda kaldığı zaman da olmuştu...
Etkileyiciydi, çünkü gerçekten başına gelen hiç de adil değildi.


Filmin afişinde ki balıkların öncelikle ne olduğunu anlayamamıştım.
Sonrasında çocukların azmini görmek şahane bir duygu.
Şahane bir sahne.
Bol hüzün....




İzlemeyenlere tavsiye edilir... 

15 Haziran 2013 Cumartesi

Baran...

İran yapımı şahane bir film Baran, 
Halet-i ruhiyem müsade edince izledim ve geç kalmışım dedim.
Böyle aşk hikayelerini ne kadar özlemişim..
Filmi izlemeden önce sadece afişine baktım, yapılan yorumları hiç bir şeyi okumadım.
Heyecanla ve büyük bir merakla tek nefeste izlemememde ki etken de bu oldu.
Bazı sahneler ki çoktan hafızama kazındı bile.


Önce bir erkek çocuğu gördüğümü zannediyordum. 
Yanılmışım. 


Sonra küçük bir kız çocuğu... dedim ve yine yanılmışım.


Benim küçük bir çocuk dediğim meğer güpgüzel bir genç kızmış.


Gerçi, beni hayret ettiren nokta kızda ki değişiklikler değildi. Başta düşman olan Latif'in kıza aşık olması ve sevdiği kız için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışmasıydı.


Evet hayret noktam onunla da sınırlı kalmadı.
Tek kelime dahi etmeden aşık olduğu kızın gözlerinin önünde gidişini seyretmesiydi.
Zorluklarla bulduğu sevdalısının gidişini işte böyle seyretmesiydi asıl beni hayret ettiren.

***Bir de bu zamana kadar izlediğim (3.) İran filminde de sonun mutlu bitmemesi... 
Ne kadar alıştırılmışız mutlu sonlara, dedirtiyor :)




Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...