İran filmleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İran filmleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2014 Perşembe

Elma ve Selma

Açıkçası filmin ismini ilk gördüğümde konusu az çok gözüm de canlanmıştı ama helallik kavramının içinde geçeceği bir film olacağı aklıma gelmemişti.
Bir önce ki yazı da bahsettiğim İran yapımı filmde çok fazla detay verince bu defa detaylardan kaçındım.

Din öğrencisi olan genç adam şehirden uzaklaşıp ailesinin yanına gelir. Annesinin evlenmesini istediği halasının kızı ile görüşecektir, evden yola çıkar fakat bir şekilde yolu yönünü değiştirir.
Bir bahçeden geçerken ezan okunduğunu fark eder, abdest alır ve namaza başlar.
Gölgesinde namaz kıldığı elma ağacından bir tane elma düşüverir.
Genç adam o elmayı ısırır ve artık her şey aslında o dakikadan sonra başlar.


Filmin için de gencin tepkisine hayret ediyorlar, aslına bakılırsa ben de hayret ettim :)
Gerçekten var mıdır bu zaman da bu devir de böyle insanlar diye de düşünmeden edemedim.

En sevdiğim sahne ise...

''Tekrar tekrar okuduğun Ayet-i Kerime neydi?'' sorusuna genç adamın cevabı,

 
Selma'nın, benim için tercüme eder misin? dediğinde
muazzam güzellikte deki Ayet-i Kerime'yi tekrar söylediği sahne oldu..
 


22 Temmuz 2014 Salı

Allah Yakındır

Rıza, köyünde aklı başında olmayan biri olarak bilinir.
Bozulan ana yol da motorsikleti ile taksicilik yapmaya başlar.
Ve bir gün köyün yeni gelen öğretmenidir yolcusu.
Rıza öğretmen hanıma ilk görüşte aşık olur.
Ama ne aşk...

 
Rıza'yı divane edecek türden.
 
 
Her gün heyecanla yolunu gözleyecek kadar çok...


 
Rıza bozuk olan yol da öğretmeni her gün evinden alıp okula getirmek için görevlendirilmiştir artık. Bu görev ona verilmese bile o bu işi kendine görev edinir.
 
Bir gün Rıza öğretmeni evinden alır. Okula giderken yolda motorsikleti bozulur.
Öğretmen hanıma yaklaşır, motorunu tamir edebilmek için tokasını isteyeceği sırada
öğretmen hanımın ürkek tepkisi karşısında
Rıza'nın dilinden bir şiir dökülür,
 
''Yüreğim kanıyor... Ama, heyhat! Bu yaraya merhem yok!''
 

Öğretmen hanım sakin tavrıyla, Hafız'ın şiiri der.
Ve Rıza cevaplar
Hayır. Bu şiir Seyid Yahya'nın...
 

Verdiği tepkinin ardından
Öğretmen hanım devam eder, ben de üzüntülü anımda bir şiir okuyorum diyerek Hafız-ı Şirazî'nin muhteşem şiirini okumaya başlar...

Ey Aşk! Ateştir senin nesebin
Niteliğin dumandır, kaynağın ise rüzgar
Su tufana dönüştü toprak da küle..
Senin kokunla ateş rüzgara karıştı
Şirin'siz her saray bisütûn gibi viranedir,
Ferhat'sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
Yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
Bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
Rüzgar esince toprağımızdan senin kokun geliyor
Sadece sen kalacaksın
Biz hepimiz gidince...
 

 
Yine bir gün, Rıza öğretmen hanımı almak için evinin önüne gider.
Bekler, fakat öğretmen hanım bir türlü gelmez.
 
 
 Kapıyı çalma cesareti gösteren Rıza, maalesef öğretmenin evleneceği adam ile tanışır ve adam hiç hoş olmayan bir şekilde Rıza'yı evden uzaklaştırır.
 

Öğretmen hanım evlenmiştir artık...
Rıza'nın değişimi ise bu evlilikten sonra başlar.
 
 
Rıza artık aklını tamamen kaybetmeye başlar. Annesi onu şifa umuduyla Türbe'ye getirir. Ve Rıza türbedeyken rüyasında annesinin öldüğünü, nur yüzlü bir adamın kendisine ekmek ve bal verdiğini görür.
Uyanır ki; kucağında bal ve ekmek, karşısında annesinin cansız bedeni...
 
 
Rıza'nın hayatı bir kez daha değişir. Ama bu sefer ki çok daha farklı bir yönde. .
2 senenin ardından öğretmen hanımla türbede karşılaşırlar.
 
Bu karşılaşmanın ardından Rıza'nın Türbe hocası ile konuşması şöyledir...
Başka bir Leyla arıyorum. Kimsenin benden alıp götüremeyeceği.
İstediğim zaman kendisiyle konuşabileceğim
Bize her şeyden daha yakın olan
Eğer aşık olursan başka kimseye muhtaç olmayacağın
 
Ve bir karar verir.
İkisini birden sevemem, insan nasıl olurda Leyla'sız yaşar?
Türbe hocası, peki kırık kalbini nereye götürüyorsun diye sorduğunda;
Yalnızlık vadisine; neyneva çölüne
meleklerin kerbela dediğini söylediğin yere..
Yalnızlık ve esaretin çağresi var,
Fakat.... sevgilinin hasreti..
 
 
Bu dizeler, bu muhteşem sahneler İran yapımı bu filme bir kez daha hayranlık duymama sebep olur.
Çok fazla spoiler verdim ama tutamadım kendimi, gerçekten.
O kadar güzel ve muhteşem bir film ki, tek solukta izliyorsunuz.
Teraviden sonra sahur arasında mesela..
 
Mecazi aşkın sonunun ruhani aşka dönüştüğü sahneleri hissetmek mühim bir mevzu.
Bu filmde bu duyguyu çok yoğun hissedebiliyorsunuz.
Yani, muhakkak izlenmesi gereken bir film :)
 
 

7 Aralık 2013 Cumartesi

Söğüt Ağacı

İran'lı yönetmen Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı izlemediğim son filmiydi Söğüt Ağacı. Bu filmi diğerlerinden daha farklıydı.. dram ötesi bir dram vardı. İzledikçe daha çok sevdim Majid Majidi'yi.
Filmin konusuna baktığımızda böyle bir film izlemek çok cazip gelmez belki fakat izledikten sonra fikrinizin değişeceğine şüphe yok. Konu sade gibi görünse de işleyişi çok derinlere varmış ki şüphesiz yönetmenin katkısı büyük.


Filmden bahsetmek gerekirse, 
8 yaşından itibaren gözleri görmeyen, 45 yaşında evli ve bir çocuk babası olan, amcasının yardımı ile tedavi için Fransa'ya gönderilen Yusuf'u (Youssef'i) anlatıyor. 


En sevdiğim anlardan biri oldu yüzük sahnesi. Üniversite de profesör olan Yusuf ders bitip sınıf boşaldıktan sonra yüzüğünü düşürür. Yüzüğün gittiği nokta da el yardımı ile yüzüğü arayan Yusuf'a bulması için eşi sessizce ve sadece yardım eder... 


(Yusuf'un güzel eşi ve tatlı kızı)

Yusuf tedavi için Fransa'ya gider.. Ameliyat olur ve 37 yıl sonra gözleri görmeye başlar.

(Her şeyin çok güzel olacağını düşünmüştüm fakat o sahneden sonra bir çok şey, hatta her şey değişti.)


Bu sahnede de aaa yine bu adam! dedim evet :)
Çok sevimli, sempatik bir oyuncu. Bayılıyorum kendilerine :)


Yusuf gözleri açılmış şekilde kendi ülkesine gelir ve ailesi ile ilk buluşma gerçekleşir. Ah o sahneyi ayrı değerlendirmek lazım!


Maalesef havaalanında ailesini gören Yusuf'un hayatı bu saatten sonra artık tamamen değişir. 
Verilen sözler, edilen yeminler çok daha sonra gelir akla.... 

İsteklerimizin sonu sınırı yok. Önce bir şeyi istiyoruz, sonra çok istiyoruz.. Sonra o gerçekleşiyor ve daha fazlasını istiyoruz. Bu döngü değişmiyor maalesef. Hakkımızda en hayırlı olanı istemeyi bazen sonraya bırakıyoruz..

Majid Majidi'nin unutulmayacak filmlerinden biri. Ve evet yine mutlu sonla bitmiyor...

Majid Majidi'nin diğer filmleri hakkında ki düşüncelerim :)





29 Kasım 2013 Cuma

Serçelerin Şarkısı

Ruhsuzluk mu var bende bilmem ama
Hüznü seviyorum, orası kesin. 
Bu aralar izlediğim filmlerin içinde
Majid Majidi'nin yönetmenliğini yaptığı en güzel filmlerden biri Serçelerin Şarkısı
Film de en dikkat çeken şey aile reisi olan babanın, ''bu hiç de adil değil'' demesi oldu. Farklı olaylar karşısında bir kaç defa tekrarlıyor bu sözü. İlk söyleyişi en etkili olanı, işten ayrılmak zorunda kaldığı zaman da olmuştu...
Etkileyiciydi, çünkü gerçekten başına gelen hiç de adil değildi.


Filmin afişinde ki balıkların öncelikle ne olduğunu anlayamamıştım.
Sonrasında çocukların azmini görmek şahane bir duygu.
Şahane bir sahne.
Bol hüzün....




İzlemeyenlere tavsiye edilir... 

15 Haziran 2013 Cumartesi

Baran...

İran yapımı şahane bir film Baran, 
Halet-i ruhiyem müsade edince izledim ve geç kalmışım dedim.
Böyle aşk hikayelerini ne kadar özlemişim..
Filmi izlemeden önce sadece afişine baktım, yapılan yorumları hiç bir şeyi okumadım.
Heyecanla ve büyük bir merakla tek nefeste izlemememde ki etken de bu oldu.
Bazı sahneler ki çoktan hafızama kazındı bile.


Önce bir erkek çocuğu gördüğümü zannediyordum. 
Yanılmışım. 


Sonra küçük bir kız çocuğu... dedim ve yine yanılmışım.


Benim küçük bir çocuk dediğim meğer güpgüzel bir genç kızmış.


Gerçi, beni hayret ettiren nokta kızda ki değişiklikler değildi. Başta düşman olan Latif'in kıza aşık olması ve sevdiği kız için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışmasıydı.


Evet hayret noktam onunla da sınırlı kalmadı.
Tek kelime dahi etmeden aşık olduğu kızın gözlerinin önünde gidişini seyretmesiydi.
Zorluklarla bulduğu sevdalısının gidişini işte böyle seyretmesiydi asıl beni hayret ettiren.

***Bir de bu zamana kadar izlediğim (3.) İran filminde de sonun mutlu bitmemesi... 
Ne kadar alıştırılmışız mutlu sonlara, dedirtiyor :)




Kalbimin kırılan yerlerinden onarılmak isterdim.  İzi silinsin, yaralarım görünmesin. Hafızam yerinde dursun ama beynimin içi sussun isterdi...