27 Haziran 2014 Cuma

Güneşden Gelen

Güneşin doğuşunu-batışını izlemeyi severim.
Bazen gözümü acıtmasını
Bazen sıcağıyla beni terletmesini
Bazen de yorgunluk katmasını severim.
Varlığımın ve varlığının bir göstergesi olduğunu hissettirir.
O varsa ve ben bunu hissedebiliyorsam bu eşsiz güzellikten şikayet etmem.
Etmemeye özen gösteririm,
Kış mevsimini yaz mevsiminden daha çok sevdiğimi söylemem.
Söylesem dahi önce yazı seviyorum evet ama, ile başlar cümlelerim.
Varlığı ile varlığımı hissettiren bir nimetin
Kalbi kırılsın istemem.


Güneşe duymaya çalıştığım bu hassasiyeti insanlara karşı da duymaya çaba gösteririm.
Bazı zamanlar karşılıklı güzel sonuçlar alırız.
Ama,
Mesela
Düşündüğü kadar düşünülse insan,
Hassasiyetleri karşılığı ile cevaplansa,
Duyguları negatife değil de pozitife yönelse
Güzel düşünmek bu kadar mı zorlayıcı diye önce kendi istişare etse...
En çok bunu demeli insan kendine,
Kalp kırmadan önce iki defa düşün, diye.
Ama işte bahaneler bahaneler...

Evet bu bir şikayet.
İç döküş,
Belki de bir mesaj.
Yerine ulaşırsa ne âlâ...

Not: Resim netten.

24 Haziran 2014 Salı

The Paradise

Geçen gün #canımseyhan muhteşem film tadında bir dizi tavsiyesinde bulunmuştu, yorumunu okumak isterseniz, ki istemelisin buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uzun zamandır bu kadar keyifli bir dizi izlemedim desem, yeridir.
Acaba ne olacak buradan sonra nasıl devam edecek diye diye bir sezonu tek gecede tüketebiliyorsunuz.
Oysaki bölümleri tek tek, keyifle, merak içerisinde izlemek lazım :)

Dizi şöyle başlıyor; Denise, Lovett amcasının yanında çalışmak için amcasının yaşadığı şehre gelir.
Fakat amcasının durumunun çok da iyi olmadığını öğrenerek tam karşısında bulunan amcasının haz etmediği Moray'ın yanında, The Paradise'de işe başlar. Denise'in satış da ki yeteneği, hızlı düşünüp olaylar karşısında çabuk çözümler üretmesi onda ki ışığın kısa süre içerisinde herkes ve Mr. Moray tarafından fark edilmesini sağlar.
Ve hikayenin heyecan verici dakikaları buradan sonra devam eder.



Dizide en çok Denise'in gülüşünü, isminin söylenişini ve Moray ile bakışmalarını sevdim,
Mr.Moray öyle bir karakter ki, hayran olmamak elde değil.
Hangi kadın etkilenmez ki kendilerinden ^.^
Hayır yani böyle de gülünmez ki :))


Birinci sezonu izlemeyi bitirince ikinci sezonda yavaşladım.
Çünkü şimdi izleyip bir anda bitmesinden korkuyorum.

Ayrıca, dizi Emile Zola'nın kitabından uyarlanmış. Biz de pek kitaba sadık kalınmıyor ya, acaba bu dizi de kitaba ne kadar sadık kalınmış en merak ettiğim konu oldu. Bir de insan düşünmeden edemiyor, dizisi bu kadar güzelse kitabını okumak nasıl keyiflidir, diye :)


İzleyince uzun süre etkisinde kalıp ah Moray canım Denise diye etrafta gezinebilirsiniz :)
Geç kalmadan izlemeli! :)


16 Haziran 2014 Pazartesi

Tevafuk

Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ediyorduk.
Tesettür üzerine değildi ama, bir an nasıl karar verdin? diye sordu.
Nereden başlayacağımı bilemedim.
İlk adım çok istemekti.
Çok istedim.
Hem emek, hem mücadele verdim diyebiliyorum çünkü.
Ailem asla karşı değildi ama hala anlayamadıkları şeydir zamansız buluşları.
Bunun bir zamanı varsa bile gelmiş geçiyordu çünkü.
Hala unutamadığım ve etkisinde kaldığım bir olayı anlattım arkadaşıma.
Çok istediğim, ama bir o kadar da yorulduğum bir gündü.
Kafam da milyon tane acaba ile okuldan çıkmış arkadaşımla otobüs durağına yürüyorduk.
Tam yolu yarılamışken telefonum çaldı.
Telefonda ki bayan, Yasemin hanım pardesünüz hazır, buyrun gelin alın! dedi.
Ben -Allah Allah öyle bir sipariş vermedim. Dememe rağmen, ısrarla,
Siz Yasemin hanım değil misiniz diyor,
Evet diyorum ben Yasemin.
Numaramı söyleyerek, bu numara size ait değil mi diyor.
Evet diyorum bana ait.
O zaman pardesünüz hazır, buyrun gelin alın diyor!
Israrla.
Ve defalarca tekrarlıyor.
Yok diyorum, ben öyle bir sipariş vermedim.
Artık en son nereden aradığını sorarak, Bursa'dan aradığını öğreniyorum.
Hani tam da böyle bir konu gündemimdeyken...
Bu muazzam tevafuk şükür sebebim oluyor
Telefonu kapatınca tüm acabalar siliniyor.
Yok diyorum sonra, pes etmek yok :)
Ve ondan sonra bir çok şey, zamanla, sabırla gerçekleşiyor...





13 Haziran 2014 Cuma

Sarıkadı Cami

18.yy. sonlarında yapılan; taş temelli, ahşap hatıllı, kerpiç duvarlı bir Cami'den bahsedeceğim.
Adı benim için Camlı Cami olarak kalan fakat asıl adı, Sarıkadı Camii olan bir Camii'den. Hani o yaşanmışlıkların sinmiş olduğu bir koku vardır. Ne olursa olsun değişmez o koku ve biz sadece hissederiz, kendi içimizde düşüncelere dalmamıza sebep olur.
Tam da o duyguları tatmamıza vesile olan bir Cami burası.

 
 
Cami bahçesinde Mimarzade Esseyit Yahya Efendi ve aile kabristanı bulunuyor. Bahçesinin dahi havası bir başka. Yani aslında Cami'nin ruhunu hissetmek mümkün.
 
 
Caminin dışarıdan muazzam güzellikte bir görüntüsü var ama bu görüntünün dışında bir de içinde ki sütunların ve tavanda gördüğümüz ahşap oyma sanatının kullanıldığı hayran olunası eserler var.
 
 

Sonra, onca güzelliğinin yanında namazdayken içeri yansıyan güneş ışığı var. Ardında da bir çok şükür. Cami'ler, özellikle tarihi Cami'ler manevi duygularımızı tazelemek adına ihtiyaç duyduğumuz en kıymetli yerler..

 
Özellikle bu Cami, hala nefes alıyorken mutlaka görmemiz gereken yerlerden sadece biri..
 

11 Haziran 2014 Çarşamba

Özgür Mim

Güzel blog arkadaşım Lâl-ü Tebessüm tarafından mimlenmişim. Çok mutlu oldum. Çünkü seviyorum mim cevaplarını, bir nevi kendimle konuşuyormuş gibi ya da içimde ki Yasemin'i konuşturuyormuşum gibi oluyor
Yalnız bu mim de bir şey eksik sanki, hani direk konuya girmiş. Cevapları neyi düşünerek söyleyeceğimi söylememiş.
O yüzden adı başlıkta ki gibi Özgür Mim.

1) Telefonun nerede?
Şu an çöpe atmak istiyorum, çünkü çekmiyor!

2) Partnerin?
O şanslının hala varlığından haberi yok, galiba ^.^

3) Saçların?
Genel de uzun saç severim, şöyle rüzgara karşı savrulanlardan :)

4) Annen?
Umarım şu an, akşama ne yemek yapsam da yaseminimi mutlu etsem diye düşünüyordur...

5) Baban?
Babam şu sıralar çok mutsuz, benim asistanlığım kısmında ciddi zorluklar yaşıyor :)
Sorduğun için teşekkür ederim ^.^

6) En sevdiğin eşya?
Şimdi, tam da şu an, mp3'üm, bazı olumsuz sesleri duymama engel olduğu için..

7) En son gördüğün rüya?
Çok garipti..

8) Hayalindeki araba?
Bugatti veyron, chrsyler c300 falan demeyeceğim tabi, Volvo s40'ım olsa kâfi :)

9) İçinde bulunduğun oda?
Çok havasız, mutsuz, duvarların dili olsa da konuşsa!

10) Korkun
Karanlıkta yalnız kalmaktan korkarım...

11) On sene içinde ne olmak istiyorsun?
İsteklerimi o kadar uzun zamana yaymayı sevmiyorum, hayallerimi de.

12) Sen ne değilsin?
Hadsiz ve bencil değilim.

13) En son yaptığın şey?
Şimdi bir bardak su içtim, öyle güzeldi ki :)

14) Senin hayatın?
Benim hayatım çok sakin, bazen hareketli bazen de çok telaşlı olabiliyor.

15) Moralin
Moralim, hava durumuna ruh haline ve annemin beni evden uğurlamasına göre değişebiliyor :)

16) Şu an ne düşünüyorsun?
Evimi. Akşam için ayırdığım 3 saatlik vaktimi nasıl, ne ile değerlendireceğimi, nasipse...

17) Senin bilgisayarın?
Benim bilgisayarım çok güzeldi, ekranı kırıldı. İmdadıma ablam yetişti, benim değil ama ablamın bilgisayarı pek yavaş pek ağır..

18) Aşk?
Aşk denince genelde tek bir şey gelmiyor aklıma, gören gözlerime de aşığım, beni yaratan Rabbime de..

Mim için teşekkür ediyorum efendim Lâl-ü Tebessüm :)



9 Haziran 2014 Pazartesi

Enderun Kitap Kahve Evi

Mel'den Notlar Dürr-i Yekta ve ablamla Hamamönü'nde buluştuk hafta sonu,
Melikeciğimin önerisi ile güzeller güzeli şirin bir kafe ve kafe sahibi ile tanışmış olduk.
İlk defa gittiğimiz için biraz aradık yer olarak ama zor değilmiş ^^
Hamamönü'ne giden yolun diğer tarafında kalıyormuş, yani Karacabey hamamının olduğu tarafta.
Direk konuya girdim,
Çünkü Ankara'nın en güzel, en nezih ve huzurlu mekânlarına aday.
O kadar çok sevdim.
Ve istedim ki henüz buranın varlığından haberi olmayanlar bir an evvel gidip çaylarını içsin
İnce dokunuşla muhteşem hava yaratan ayrıntılar görülüp hayal üstüne hayaller kurulsun :)


Kitap-kahve evinin en güzel köşesinden bahsedeyim demek isterdim fakat her köşesinde farklı bir ayrıntı çıkıyor karşımıza. Yani her köşesi güzel..
Hatta bazen masada ki sohbetten uzaklaşmamıza sebep olacak güzellikte ayrıntıları, hayal kurmamıza yetecek kadar malzemesi bol bir mekân :)
Hayalperestlerin yeni adresi de denebilir...

 
En uğrak mekânım arasına adını yazdığım bu kafeyi şiddetle ve gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.



6 Haziran 2014 Cuma

Ders Çalışamayan Kız

Sınav zamanlarında aklıma gelen ilk şey, bu millet nasıl oluyor harıl harıl ders çalışıyor da ben kitabın kapağını açmaya bile üşeniyorum? oluyor.
Cidden.
Yalnız benim bu alışkanlığım doğuştan olmalı.
İlkokulda da sevmezdim sürekli ders çalışmayı.
Evet çalışan kazanıyor ama nasıl oluyor, yani o ders çalışma ya da bir kitaba kafa yorup saatlerini üzerinde harcama.. nasıl oluyor da insanlar bunu başarabiliyor.
Hiç mi dikkatleri dağılmıyor,
Ders çalışırken karınları acıkmıyor,
Kapı da mı çalmıyor yani.
Merak ediyorum.
Çünkü biliyorum problemli bir bünyem var, ne zaman ders çalışıyım hadi diye kendimi zorlasam ya acıkırım, ya biri gelir, ya telefon çalar ya da kapı.
Ve ben o gün hiç olmayacak işlerle uğraşır fakat bir türlü ders çalışmam.
Formül, ilaç, iksir istiyorum ^.^
Hiç değilse üniversite hayatımı kurtara bileyim yeter :)



Kahve yapamayan, ders çalışamayan garip yasemin bakalım yarın hangi derdini anlatacak ^^

4 Haziran 2014 Çarşamba

Turkish Coffee

Her yolu denedim,
Fakat bir türlü bol köpüklü Türk kahvesi yapamıyorum.
Kısık ateşte pişirdim
Hep taze çekilmiş Türk kahvesi kullandım
Karıştırarak veya hiç karıştırmayarak
Köpürsün diye şekerli yaptım şekersiz isteyene de
Olmadı.
Bakır cezve, çelik cezve fayda vermedi.
Kahvem bir türlü köpürmedi de köpürmedi
Ben de pes ettim artık.
Küstüm.
Tüm köpüklü kahvelere!
Köpüklü kahve pişirebilen ve sırrını benimle paylaşmayanlara!
Bir de anneme..
Hala direnip eve kahve pişirme makinesi almadığı için küstüm ^.^



Kahve içmeyi değil de, köpürsün diye uğraşmayı bıraktım ben de.
Zira görüldüğü gibi, olmayınca olmuyor :)



1 Haziran 2014 Pazar

Kelebek Oldum

Bazen hayal dünyam beni olmadık yerlere, olmadık düşüncelere sürükler.
Hayal kurmak hayat telaşı dolu düşüncelerimden öyle uzaklaştırır ki hayallerimden büyük zevk alırım. 
Tabi ki bir astronot olup aya çıktığımı hayal etmem. 
Rengarenk kanatları olan etrafa ışık saçan bir kelebek olduğumu düşünürüm :)
En sevdiğim yerdeyimdir..
Neşeyle öten kuş cıvıltılarının ve arka fonda ney çalan neyzenin etrafında uçtuğumu hayal ederim. 
Ve mutlaka mevsim ilkbaharın ilk günleridir.
En sevdiğim insanların etrafını saran beyaz papatyaların üzerlerine konar bir yandan ney sesini dinler
Diğer taraftan da o bir günlük kısacık ömrü ne ile geçireceğimi düşünürüm...
İşte bu düşünce hayalden uzaklaştırıp gerçek hayatla bütünleştirir. 
Neden?
Hayatta da böyle değil midir, plansız programsız geçmez zaman ama yine de bir çok şey yarım kalır. 
Çünkü anı yaşamak değildir amacımız, hayatın şartlarını yerine getirmektir. 
Mesela bazen canım o an en olmak istediğim yerde olmak ister. 
Bir Cuma vakti Hacı Bayram Cami de Kur'an-ı Kerim tilaveti dinlemek gibi. 
Yada ah keşke yanımda olsaydı! derim. 
İşte o zaman hayallerime daha çok sarılır gerçek hayattan daha çok uzaklaşırım. 
Sonra bir çok şey boş gelir. 
Ve bu ruh hali bir bunalım değil, bilakis hayata tutunuştur benim için.
Daha çok umut, daha çok dua ve daha çok şükür getirir ardından...



Bir de ruha şifa niyetine okunan Ayet-i Kerime... 

''Ey Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi imandan çevirme! Tarafından bize rahmet ver. Muhakkak ki sen vaadine muhalefet etmezsin.''  (Al-i İmran Suresi:8)




Herkese Selam

Önceden fotoğraflar biriktirir, taslaklar oluşturur en çok da yazıp silmek, bazen kendime saklamak, bazen anı oluşturmak istediğimde blog sa...