31 Aralık 2011 Cumartesi

       

         Uzun yıllardır hep aynı semtte ikamet ediyoruz. İster istemez insan çevresinde ki insanları konuşmasa dahi kim olduklarını az çok öğreniyor.

        Yıllar önce bir yaz günü çocuklar toplarıyla oynarken onların seslerine istinaden şöyle bir balkondan baktım. Benim babası zannettiğim birinin yanında dört-beş yaşlarında minik, güzeller güzeli bir erkek çocuk duruyordu. Herkes oyun oynarken onda tuhaf bir hüzün olduğunu farketmemek için insanın tüm duygularını kaybetmiş olması gerekirdi sanırım.

Acaba neye üzülmüştü.
Babasımı kızmıştı.
Neydi ki onu şen kahkahalı oyundan mahrum bırakan hüzün...
Derken öğrendim ki o tatlı mı tatlı çocuk yakın zamanda annesini ve babasını kaybetmiş.
Amcasıyla beraber yaşıyorlarmış ve o minicik yaşında kendisine sorumluluklar yüklemiş.

         Bu durumu öğrendikten sonra daha çok dikkatimi çekti. Ondan sonra ki karşılaşmalarımızda da onu mutlu göremedim. Oyun oynamasına dahi denk gelemedim. Belki de ben görmedim.
Allah'ım n'olursun bir kez yüzünün güldüğünü göreyim! Derken...
Zaman çabuk geçiyor geçmesine de hüznün rengi hiç mi değişmiyor.
O çocuk büyüdü.
Şimdi hemen hemen on yaşında vardır.
Ama hala onun yanında arkadaşa dair birini göremedim.
Onun oyun oynadığını da göremedim.
Ama çalıştığını gördüm.
Kendine yüklediği sorumlulukların hakkını eda etmeye çalıştığını... 
Ve malesef o içinde biriktirdiği hüznün yüzüne yansıttığı tebessümü...
Kaybedilen can'sa elden gelen tek şey dua etmek oluyor.
Onu görünce akla gelen şeylerden biri de elimizdekilerin kıymeti...
Şu ahir ömrümüzde bir kez kavuşabileceğimiz ve sevgisini hiç birşeye
değişemeyeceğimiz anne-baba sevgisi, sıcaklığını, fedakalarlığını...
Elimizde canlı canlı taşıdığımız hazinenin pişmanlığını, eksikliğini göstermesin Rabbim.
Rabbim kimsenin annesini babasını başından, baş ucundan eksik etmesin, ömürlerine sağlık, sıhhat ve bereket versin...
Selam ve dua ile...........


30 Aralık 2011 Cuma

Kitaplarr


OD-İskender Pala
Muhteşem bir anlatımla kaleme alınmış bir kitaptı.
Alıp başka yerlere götürdü çoğu zaman.
Ve hatta tadı damağımda kaldı.. :)
Kitabı okuyan bazı arkadaşlar kitabın başında ve sonunda ki uyumun
güzelliğinden bahsetmişlerdi.
Çok haklıymışlar, muhteşem bir ahenk sergilemiş
İskender Pala.



Gönül Nimetleri-Necip Fazıl Kısakürek
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.a.v.)'in hayatından,
sahabelerinden ve O (S.a.v)'in zamanında
yaşamış olan insanlardan bahseden,
O zamana dair yaşanmış iyi-kötü herşeyin içinde bulunduğu bir kitap.
Ama açık söylemek gerekirse Necip Fazıl kitaplarını her ne kadar sevsemde
kitap biraz ağır geldi...
Öğrenilecek çok şeyimizin olduğunu düşünürsek
okunulası bir kitap olduğu
aşikar...


İki Cami Arasında AŞK-Mürvet Sarıyıldız
İçinde kaliteli aşklardan bahseden her kitabı seviyorum
Bu kitapta onlardan biri oldu...
Hüzünlendiren, heyecanlandıran ve düşündüren bir kitap.
Mihrimah sultan ile Mimar Sinan'ı
yazarın dilinden okumak gayet keyifliydi :)


Dalkavuklar Gecesi Z Vitamini-Hüseyin Nihal Atsız
Bu kitap sevdiğim bir hocamın yorumundan sonra
merak uyandırdığı için okudum.
Kısaca ölümsüz kötülerin sonu diyebiliriz...
Ve 'iyiki okumuşum' dediğim kitaplardan oldu kendisi.



Genelde kitap almadan önce o kitap hakkında biraz araştırma yapar, yazılan yorumları incelerim.
Bloğumu ziyaret eden sevgili arkadaşlar!
Eğer varsa sizlerinde tavsiye edeceği kitaplar lütfen yorumlarınızı esirgemeyin :)


29 Aralık 2011 Perşembe

Sabır!

Ne çok şey söylenir sabırla ilgili;
“Sabrım taştı”,
“Ben sabır taşı mıyım?”,
“Sabır taşı bile bu durumda çatlar".....

Oysa sabır tahammül değildir; yaşananlar karşısında dişlerini sıkmak değildir..Sabır zorluk geldiğinde Yüce Allah’ı hatırlamaktır. Ardından gelecek kolaylığı beklemektir. İmtihanımızda Allah’ı görürsek, o zaman imtihanı severiz. İmtihan olmamız, Allah’ın Kendisini hatırlatmasıdır, bizi unutmadığının işaretidir. Ne kadar zorluk isabet ederse, Allah’a o kadar yakınlaşırız. Çünkü, “Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 153)

Tahammül acı, sabır ise zevk verir. Allah için sabretmek güzelliktir. Senin için milyarlarca güzellik yaratan Rabb’in için yaptığın bir güzellik.

Söylenen tek doğru söz, "sabrın sonu selamettir"... Gerçekten sabrın sonu selamettir; sabır sonsuz kurtuluştur. "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ’kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerdir." (Mü’minun Suresi, 111) ayetiyle haber verildiği gibi…

Zahiren kötü bir görüntüyle yüzleşme zamanı geldiğinde gösterdiğin tevekküldür sabır...Bıçak bedene saplanır, acıyı ruh çeker. Ancak insan tam tevekküllü olursa acı duymaz.

Yüce Allah her şeyi birbiriyle uyumlu ve mükemmel yaratmış. Her şey O’nun kontrolünde ve mükemmel bir uyum var. Şeytanı da insana açık bulup sokularak vesvese verecek şekilde yaratmış. Şeytan zehirdir, ancak Allah, Katından bir rahmet olarak panzehiri işaret eder; O’na sığınmak...

Bediüzzaman’ın sözlerindeki gibi:

“Din bir imtihandır. İlahi sorumluluk bir tecrübedir. Sonuçta, yüksek ruhlar ile aşağılık ruhların birbirinden ayrılması içindir. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, sonuçta elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılır. Aynı şekilde bu imtihan yurdunda mevcut olan ilahi sorumluluk yarışmaya sevktir ki; insan madeninde bulunan üstün cevher ile aşağı unsurlar birbirinden ayrılsın. Madem Kuran, bu imtihan yurdunda bir tecrübe konumunda, bir yarışma meydanında insanlığın ilerlemesi için indirilmiştir.”

İşte kainattaki şerler, zararlar, imtihanlar, şeytanların ve zararlıların yaratılışları şer ve çirkin değildir. Küçük- büyük zorluklara sabır göstermenin çok önemli/hikmetli sonuçları vardır…

Yüce Allah bize belli vakitlerde randevu verir. Namaz vakitlerinde Allah ile randevuya gidiyor, ancak sabretmemiz gerektiğinde yapmıyorsak, Allah ile olan randevumuzu kaçırıyoruz demektir. Vakti geldiğinde, dua, hamd, şükür, tevbe etmek gerekir. Karşılığında da Allah bütün ağırlıkları üzerimizden kaldıracaktır.

Namazı nasıl sahipleniyorsak, sabrı, tevekkülü, şükrü, inanan insanlara sevgi duymayı, hepsini öyle sahipleneceğiz. Eşit olarak, ayırdetmeden…

Allah’ın kaderine saygısızlık olmaz. Emir her an bizim için iniyor. Ve her görüntü bizim için hayırla yaratılıyor. Tevekkülsüz davranmak, kızmak, üzülmek Allah’ın yarattığı kadere saygısızlık olur.

Allah her konuda sınayabilir. Açlıkla, canlardan mallardan imtihanla... Bunlar sınav başlıklarıdır. İmtihanlara hazır olmak gerekir. İmtihan karşısında göstereceğimiz sabır, alacağımız nottur.

Sınavda alacağımız not bellidir; ona göre hazırlanırız. Ancak Yüce Allah verdiği nimetlerin hiçbirine sınır koymadığı gibi, bizlere vereceği nota da bir sınır koymamış…Ve O’nun dilemesiyle alacağımız yüksek notun karşılığı, sonsuz mutluluk ve güven ortamı olan cennet..Yalnızca bu dünyada her şeye sabretmenin karşılığı olarak insanın dilediği her şey oradadır:

İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)


-Alıntı-



23 Aralık 2011 Cuma

Ney'hane

Üfle Ey Neyzen yüreğimin iniltilerini duyurayım,Sen üfle yeter ki ben derdimi anlatayım; 'O' da üflemedi mi zaten 'Kendi Ruhundan'Ben 'ben'likten geçişimi haykırayım!...Sanmayın ki içi boş basit bi kamıştanım!
 Diyor Ney'hane sakinleri...
Bu bir tevafuktu;
Yağmur bereketin hasıyla kavuşturduğu bir günde
Gezme, görme, öğrenme çabasındaysanız
Aramadığınız ama kavuştuğunuz şey mutluluksa
Bu bereketiyle gelen yağmurun buluşturduğu ennn güzel tevafuktur....
O kapı da bulmaktır kendini.

Ankara-Hamamönü'nde bulunan Ney'hane ile karşılaşmamız hoş bir tevafuk oldu bizim için.
Hamamönü'nü gezmekteyken kendimizi önünde bulduğumuz Kültür sokağında;
Ney seslerinin geldiği,
Gül kokularının ciğerlerimize işlediğini farkederken
Birden kapısında bulduk kendimizi...


Amaç sadece gül suları kokan, 
insanın içini huzurla dolduran ney kasidelerinin geldiği o kapıyı ve o anı unutmamak,
her gördüğünde hatırlamak, o huzuru resimlerle tahayyül etmek...
Kısaca :) kendince bir hatıra fotoğrafı çekmekken kendisini güler yüzüyle karşılayan bir Ney'hane sahibesiyle göz göze gelmekti tevafuk...

Sıcacık bir mekanda yapılan hoş sohbet.

Karanfil kokan sıcak bir çay içmek.


Ney çalmanın
Göründüğünden fazla emek harcamak gerektiğini,
  

Ve güzel olan şeylere kavuşmak için sadece bir nefes değil,


 Büyük bir sabır, sabırla beraber aşkla bağlanmak gerektiğini belki de unutmuşken
tekrar hatırlamak...


Bu tevafukların en güzeliydi bizim için.
Böyle güzellikler yaşattıran, bizi güler yüzünü eksik etmeyen insanlarla
karşılaştıran Rab'be Hamd-ü Sena'lar Olsun...
ve  
Teşekkürler Ney'hane ...

21 Aralık 2011 Çarşamba

İbn Rumi

رأيت رؤياً عجيبة!.../ ...!acâyip bir rüyâ gördüm!... râeytu ru'yân 'acîbe
رأيت الدهر يجرح ثم ياسو > Gördüm ki zaman yaralıyor, acıtıyor sonra
يعوض او يسلي او ينسي > Telâfi ediyor ya da teselli; veya unutturuyor
ابت نفسي الهلوع لفقد شيء > Kararlı ol tedirgin ruhum, elinden kaçırdığın şeyde
كفى حزنا لنفسي فقد نفسي >Yeter üzüldüğün kendine, kaçırdığın kendindir


şiir abbasi dönemi şairlerinden İbn Rumi'ye ait Aslen Rum olan şair 836′da Bağdat’ta doğdu. Mutedid’in veziri Hüseyin Kasım’ı bir şiirinde yerdiği için zehirletilerek öldürüldü Zehirlendiğini anlayan İbn er-Rumî gitmek için ayağa kalkar. Vezir: “Nereye gidiyorsun?” diye sorunca, “Gönderdiğin yere.” cevabını verir Vezirin “Babama da selâm söyle” demesi üzerine ise “Cehenneme gitmiyorum” diye yanıt verir...


18 Aralık 2011 Pazar

???

Yılbaşlarını severim.
Hicri yıl başımız çoktan geçmiş olsa da,
2012'de .... şunları yapacağım.
Diye başlayan cümleler,
İnsanların ileriye dönük tahayyüllerinin olması,
Yeni yıl için umutlarının olması,
Yeni başlangıçlar için kendilerini hazırlaması gayet güzel.
Amma ve lakin bu başlangıç için markete girmemle çıkmamın bir olmasını sağlayan klasik içki görüntülerinden hiç haz etmiyorum...
Keşke bunun bir çözümü olabilse...
İnsanlar güzel başlangıçlara niyetlendikleri zamanlarını böyle kirletmese
Haram olanı yapmak zorundaymış gibi benimsemese...



14 Aralık 2011 Çarşamba

Bir avuç mutluluk...

Belki kar yok, yağmur da yok ama hava çok soğuk.
İnsanın kemiklerine işleyen kuru bir ayaz var.
Küçük çocukların sırtlarında kocaman montlar, kabanlar, onları soğuktan koruyan ve yürüyüşlerini tatlılaştıran pabuçlar görmek ne kadar güzelse çocukları montsuz,botsuz görmekte o kadar üzücü...
Kocaman insanların dahi bu zor hava şartlarında tir tir titrediğini görürken o minicik canların sadece bir hırka, o kadar şanslı olmayanlarda ise incecik bir penye olduğunu görmek...
Bugün ki tevafuklar hep böyleydi benim için...
Gün, okul yolunda başladı.
Önce otobüse binen en fazla sekiz yaşlarında bir erkek çocuk...
Belli ki oda okul yolunda, sırtında kocaman bir çanta yüzü güzel mi güzel, meraklı ama tatlı bakışları olan bir çocuk...
Sabahın o ayazında üzerinde sadece şapkası olan bir penye ve üşümekte olan bir çocuk...
Daha sonra aynı otobüsle ilerlerken bir çocuk daha, bu sefer babası yanında ama oda sabahın ayazına yakalanan üzerinde sadece bir hırka bulunan tatlı mı tatlı gözleri ve mutlu bakışları olan bir kız çocuğu...
Otobüste ise büyük bir sessizlik...
Ama o minicik canların sessizliği bozan bakışları...
Hüzünlü ama bir o kadar da güzel, temiz yüzlü çocuklar...

Mutluluk onlara da uzak değil aslında,
Her çocuk gibi istedikleri sadece bir avuç mutluluk...




11 Aralık 2011 Pazar

Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin...

''Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin... İyinin de, kötünün de fidanı senin içinde büyür... Her meyvenin içi, kabuğundan yeğdir... Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir... Alemin varlığını ancak kul olarak anlayabilirsin... Allah Muhammed'i önce kul, sonra resul edindi. 'Abdühü ve resulühü' demekten murat, kulluğun peygamberlikten önde geldiğidir... Allah'a karşı tam kul olmak, varlığa karşı tam hür olmak anlamına gelir... Dünyanın hürriyeti Allah'a kul olmakla mümkündür. Nitekim Hz. Peygamber'in bir adı da Abdullah'tır; yani Allah'ın kulu...''

9 Aralık 2011 Cuma

Genç Osman

Sinemanın adı, tiyatronun tadı...


Soğuk havaların yaşandığı günlerde
zamanı değerlendirmenin en güzel yollarından biri
tiyatro olsa gerek...
Şahsımca sinema her zaman soğuk gelmiştir, 
tiyatro varsa eğer sinema tercih meselesi dahi değildir. 
(Biraz fazla seviyorum tiyatroyu :)))


Kaliteli zaman geçirmenin tadını veren oyunlardan biri ise; Genç Osman,
iki kere sıkılmadan izlediğim bir oyundur kendisi..


''İnsanlığın üstün bir anlayışa yükselmesi
ancak büyük birinin batmasıyla olur bazen.




Halkın gecesine Tanrı'nın uzattığı
yeni tutuşmuş bir meşaledir bu ölüm.
Yüz bin güneş birden ışık salsa,
onun kadar genişletemez bilinç ufuklarını... ''






30 Kasım 2011 Çarşamba

E-Kitap

Çok güzelsin,
Karizmatik bir duruşun var,
Muhteşem bir kitap kapasiten var, ayaklı kütüphane gibisin


Başta siyah-beyaz gibi renk seçeneğinin olması ise ayrı bir güzellik katmış sana,
Çözünürlüğün ise on numara...
Teknolojiye dair sayamadığım, bilemediğim çok özelliğin vardır eminim.


Lâkin sende olmayan çok önemli şeylerde var;
Kitap kokusu! gibi,
Sayfaları heyecanla karıştırmak gibi,
Kitabın sağından, solundan, başından, ortasından biraz biraz okuyup o kitaba sığmayan heyecanı azaltmak gibi,
Kitapçıda saatlerce kitapları karıştırıp ellerinin anlamadığın şekilde kirlenmesi gibi,
Belki de bulmak istediğin kitabı heyecanla bıkmadan, usanmadan, umudunu kaybetmeden aramak ve bulmak gibi,
Sonra farklı yazarların kitaplarının bulunduğu kendi zevkinle döşediğin kitaplığı doya doya karıştırmak gibi.......
Ne kadar güzel olursan ol,
Bunlar sende yok!
Eğer olsaydı zaten senin güzelliğine doyum olmazdıı :) 


28 Kasım 2011 Pazartesi

Derviş ve Suya Düşen Akrep


Derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister...
Elini uzatınca akrep sokar;
Derviş tekrar dener, akrep yine sokar..
Bunu görenler dayanamaz dervişe:
"İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin." der.
...
... Dervişin cevabı mânidardır:

"Akrebin fıtratında sokmak var,
benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek;
o fıtratının gereğini yapıyor diye...
Ben niye fıtratımı değiştireyim ?
İyilik... merhamet... vicdan...
...Gibi saatlerce sayabileceğimiz onlarca güzel duygu barındırmaktayız ruhumuzda.
Bunların bazıları öyle güzel zamanlarda kanat çırpıyor ki o zaman yaşama sebeplerimiz, umutlarımız, tahayyüllerimiz de kanatlarını alııp en güzel yerlere götürüyor bizleri...

27 Kasım 2011 Pazar

...Dünya beni suçlar, ben dünyayı suçlarım!


Konuşmayı öğrendikten sonra sustum, anlam kazandı susuşlarım.

Kelimelerin peşinden giden bir bilme dilencisiydim, kırk yıl köleliğine mahkûm edecek bir ilme açıldı avuçlarım.

Üftadeyim susuz şehrin merkezinde.. Pür-hazan gönlüm, iftarsız oruçlarım...
...

'Anne' dediğimde geçen acılarım, öpüldüğünde iyileşen yaralarım yoktu benim.. Ter yağışlı, çetin yokuşlarım…

Yumdum kelimelerimi, gölgesiz lehçelerle konuştum dünyayla.. Dünya beni suçlar, ben dünyayı suçlarım...

Kadim Dolunay

26 Kasım 2011 Cumartesi



Yeni yıl herkese hayırlı olsun, hayırlar getirsin, sağlık, hayırlı kazanç, mutluluklar getirsin,
Bu yeni yılda Rabbim kalbi kötülüklerle bürünmüş insanları,
iyiliklerden nasiplenemeyen kullarını bizden uzak tutsun inşaallah...

Yeni Hicri Yılımız Mübarek Olsun!

20 Kasım 2011 Pazar

ALLAH Bize Yeter...


Sahip olduklarınızın sizin olduğunu düşünüyorsanız muhtaçsınız demektir.
Varlık içinde yokluğu görmemişseniz, yoksulsunuz demektir.
Cesaret, Allah’tan hakkıyla korkmaktır; korkmuyorsanız korkaksınız demektir.
Kelimeler kalbinde hikmetler taşır, hikmeti görmüyorsanız cahilsiniz demektir.
İnfak etmek, azametle bilinir; vermeye güç yetirirken veremiyorsanız âcizsiniz demektir.
...

Ama bir ömrün kavşağında durup geçmişe set çekebiliyorsanız cesursunuz demektir.
Sebeplerin ardındaki sebebi, her şeyin üstündeki müsebbibi arıyorsanız ârifsiniz demektir.
Vazgeçilmez olan için kendinizden bile vazgeçtiğinizde hazırsınız demektir.
Ve bir gün her şeyiniz hiçbir şey olduğunda, gemileri yakmak için imkansızı düşlerken…
ALLAH SİZE YETER…

Doğumla ölüm arasında, gecenin karanlığında, bir şafak aydınlığında, dört mevsim yedi iklimde…
ALLAH BİZE YETER..

İhtiyacı yaratan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, lütfeden, ihsân eden
ALLAH BİZE YETER..

Kimsesiz kaldığımızda, mutluluğumuz alındığında ellerimizden, yalnız bırakıldığımızda, suçlandığımızda, kınandığımızda; bir seccadenin şefkatinde dualar kalbimize deyip geçerken, dil ile ikrar edilen kalp ile tasdik olunduğunda…
ALLAH BİZE YETER..

Kalbimiz ağrıdığında, dilimiz dolandığında, omuzlarımızın üzerinizdeki yükün altında ezilirken; sevilmediğimizde, sorulmadığımızda, anılmadığımızda…
Yorulduğumuz zaman, direnmekten vazgeçmeyi düşündüğümüzde, hata ettiğimizde günahın pişmanlığıyla tükenirken…
Velhasıl yandığımız zaman zulmetin alevinde, ateşi serin ve selametli kılan
ALLAH BİZE YETER..

Duanın gücünü anlayıp yalnız O’ndan istediğimizde, O’na dayanıp güvendiğimizde, O’ndan başka hiçbir şeyimiz kalmadığında…
ALLAH BİZE YETER..O, ne güzel bir vekil, O ne güzel bir dost, ne güzel bir yardımcıdır
Ey Rabbimiz,
Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır…

Adige Batur

17 Kasım 2011 Perşembe

Gündemden,

Doğal afetler...
Terör olayları... 
Kadın katliamları...
Trafik kazaları...
Derken...
Gündemimizde ''bedelli askerlik'' mevzusu yerleşmiş gözükmekte...
Ancak bedelli askerlik yasası gündeme geldiği ilk günden beri toplum ikiye bölünmüş durumda.
Bir kesim yasanın çıkmasını isterken (dört gözle beklerken),
Diğer bir kesim ise yasanın çıkmamasından yana.
Askerlik bir vatan borcudur ve vatana borç da parayla ödenmez.
Bedelli askerlik platformu başkanı (ismini bilmiyorum) lakin bir televizyon kanalında söylemiş olduğu söz gayet dikkat uyandırıcı ''İsteyen herkes bedelli askerlik yapabilir, biz bunun araştırmasını yaptık 60 aya varan vadelerle bu bedeli sağlayabilirler...'' gibi bir cümle telaffuz etti.
Şaşırmamak elde değil!

Bedelli askerlik platform başkanının sarfetmiş olduğu bu söylem maalesef ki
ilerleyen günlerde yasanın çıkmasıyla 
eşit olmayan bir dağılıma yol açacak gibi görünüyor...

Platform başkanına muhteşem cevap ise emekli Tugay Komutanından geldi: 
(ismini hatırlamıyorum ama belirtmek isterdim)
''Ödediğiniz bedel neyin bedeli!'' dedi. Ve çokta doğru söyledi.

''Türkiye Harp Malülü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Kayseri Şube Başkanı Ali Yavuz, bedelli askerliğe karşı olduklarını açıklayan Yavuz, "Ülkeye hizmet etmenin, kan ve can vermenin bedeli parayla ölçülemez." dedi. Vatanını seven ve inanan insanlar olarak, bedelli askerliğe karşı olduklarını ifade eden Yavuz, bedelli askerlikten gelen paraların şehit aileleri ve gazilere verileceği haberlerinin ise onur kıran ve inciten bir durum olduğunu söyledi.''

 

6 Kasım 2011 Pazar

Dün Babasının İsmail'iyle veda gecesiyken........

Bugün yeryüzü Hz. İbrahim (a.s.)'ın mirasına hazırlanıyor...

Dün'den Bugün'e kavuşturan Rabbimize Hamd-ü senâ'lar olsun...

Bayramınız Mübarek Olsun !!!!!!



29 Ekim 2011 Cumartesi

Tokken Sen, Sen Değilsin...

''Açken Sen Sen Değilsin'' diyen Snickers çikolata reklamına Senai Demirci'nin yazmış olduğu anlam yüklü yazı ile devam etmek lazım!
.........
Başkalarının acıları seni acıtmıyorsa, sen sen değilsin. Kırılmış kanatların sızısı yüreğine dokunmuyorsa, sen sen değilsin. Başkalarının ihtiyaçları rahatını bozmuyorsa, sen senden bekleneni vermiyorsun, sen sen değilsin. Susuzlara su yetiştirmek için terlemiyorsan, içinin merhamet denizi kurumuş; sen sen değilsin. Açlara ayıracak lokman yoksa sofranda, insanlığını gırtlağında boğmuşsun; sen sen değilsin.

Billboardların hepsini hak eden cümlemiz işte:

Tokken SEN, SEN değilsin.

Senai Demirci






23 Ekim 2011 Pazar

İslâm ve Huzur

Huzur... İnsan ne yaparsa huzurlu olur hayatta? Mutlu olmak için neler yapmalı? Yaşamımızda ki herşeyin derin bir anlamı varken tattığımız bu huzurun nasıl bir anlamı var? 

       Huzur kelimesi, kelime mânâsıyla uzun uzun düşündürüyor insanı, düşünürken bile farklı ama güzel duygular kaplayabiliyor içimizi. İslamla bütünleşmesi ve o muhteşem tadı alabilmek ise ayrı bir haz yaşatıyor insana.Sayılı nefeslerimizin olduğu bu dünya da ebediyete kavuşacağı zamana kadar herkesin ortak bir beklentisi vardır hayattan; sağlıklı, huzurlu, mutlu ve umutlu yaşamak!

       Biz huzuru farklı bir şekilde tahayyül ederken o İslamiyetin doğuşu ile var olmuştur aslında...
İslam ile bütünleşmiş, içinde bir yerlere gizlenmiştir çok daha evvelden...
Onu bulmak! Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.a.v.)'in, kıymetli Sahabelerinin, eşlerinin, evlatlarının, torunlarının hayatlarında gizlidir aslında. Bereket Peygamber Efendimiz(Sav) ile geldi dünya ya biz huzurun tadına Peygamber Efendimiz(Sav)'in doğuşu ile vardık. Şükürlerle kavuştuk huzura, rüku'da buluştuk, biz bu tadı aldıktan sonra anladık ki huzur tahayyüllerde değil iman eden kalpte! 

      İman gücünün güzelliğini, şükrün bilincini zorluklar yaşayan bize Kutsal bir emanet bırakan Peygamber'imiz Hz.Muhammed(Sav)'den öğrendik. O (Sav) bize huzurun nasıl birşey olduğunu, nasıl kavuşulacağını öğretti. Biliyoruz ki artık biz sünnete göre yaşarsak, şükrün o muhteşem mânâsına ulaşabilirsek, bu dünyanın kimseye kalmayacağının farkına varabilirsek, elimizdeki güzelliklerin bizlere emanet olduğu unutmadan yaşayabilirsek, huzurun haramda değil imanda, ibadette olduğunun farkına geç olmadan varabilirsek bizler bu dünya da huzurlu yaşanlardan ve İnşaAllah huzura kavuşanlardan oluruz.

     İnsan yenildiği zaman değil, yendiği zaman mutlu olur, mutlu olursa huzurlu olur. Yenilirse nefsine işte o zaman huzursuz olur! Düşmanımızı bazen çok uzakta aramamamız gerekir. Düşmanımız; nefesimizin arkasında saklı olan nefsimizde olabilir. Şeytan ve nefsimiz bizim mânevi huzura kavuşmamıza engel olmak için elinden gelen tüm çabayı sarfeden, tüm kozlarını bu yolda harcayan en büyük düşmanlarımızdır. Rabbim bizlerin imana yönelmiş kalplerini nefisleriyle başbaşa bırakmasın İnşaAllah, onun yolunda olan kalplerimizi huzura kavuştursun.

     Yaşamamızda ki herşeyin farklı bir anlamı ve farklı bir görevi var. İhtiyacımız olan tüm güzellikler ağzımıza sürülen bir kaşık bal misali, tadı damağımızda kalıyor. Eğer yenersek düşmanlarımızı, kazanırsak Rabbimiz'in rızasını, kavuşursak huzura, aldığımız lezzetin devamı ebediyette saklı!!


21 Ekim 2011 Cuma

,...

Annemin en mutlu günü/mü ne :)
Doğum günleri güzeldir eğer zamanımızın değerinin farkındaysak, yoksa yaşlanmak o kadar da güzel olmasa gerek..
Her doğum günü hüzünlü ve mutlu geçer tarafımdan genelde.
İnşaallah Rabbim rızasını kazanmadan almasın canımızı..
Verdiği bu güzel ömrü hayırlısıyla geçirmeyi, ödünç aldığımız nefeslerin hesabını rahatlıkla vermeyi nasip etsin cümlemize.........

Hz.Allah (c.c.) Tüm anneleri mutlu etsin İnşaallah evlatlarının acısını göstermesin.
Şehit olmak herkese nasip olmasa da ahiretin en güzel mertebelerinden de olsa Rabbim böyle acılar yaşatmasın, Hainlere, zulüm edenlere fırsat vermesin, onların yüzünü güldürmesin İnşaallah...




14 Ekim 2011 Cuma

Belaya uğradığın zaman sabret...

''Belaya uğradığın zaman sabret
Halinden mahluklara şikayet etme
Merhametliyi merhametsize şikayet etmiş olursun!''


Necip Fazıl Kısakürek 'in muhteşem anlatımıyla yazılmış ''Peygamber Halkası'' adlı kitabından okuyunca ''!'' uyandıran bir söz..

Belaya uğradığımız zaman nerde ne hatalar yaptığımızı düşünmeden çaresiz olmadığımız halde çaresizliğe kapılırız çoğu zaman. Zamansız düşüncelerimiz, aklımızın dua'larımızdan uzaklaşmasına neden olabilir. Biz sıkıntımızı bir eş-dost ile paylaşınca rahatlayacağımızı düşünürüz o an Tevekkül'den uzaklaşır kalbimiz, Aslında çaresiz anlarımız Rabbimiz'in anlam yüklü mesajıdır bizlere,
Yanlız olmadığımızı, iki dudaklarımızın arasında minik bir fısıltıyla son bulacağını hissetmemizi ister Rabbimiz.. Sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz duymaktadır bizleri, dua vakti gelmiştir çaresiz anlarımızda, içimizde bizi dua etmememizi isteyen engellerin kalkmasının vakti gelmiştir.
Dua dua yükselmenin vakti gelmiştir..

Belki farklı açılardan bakıldığı zaman başımıza gelen bir bela çaresiz olduğumuz anlamına getirmez bizleri. Fakat bela'ya uğradığımız zaman kalbimiz dua'larımızdan uzaklaştırır bizi.

Kitabın asıl konusu Peygamber efendimiz (Sav)'in sahabelerinden kesitler olmasına rağmen, yazılı olan bu bölüm kitabın dışında farklı farklı yerlere götürebiliyor insanı.

İnşaallah bizler de Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in, Sahabelerinin, Eşlerinin, Çocuklarının, Torunlarının o muhteşem sabrından, dirayetinden nasiplenen kullarından oluruz...





2 Ekim 2011 Pazar

.........


Mâlik bin Dinar, o eşi bulunmaz inci, bir gün Fatiha Sûresini okuyordu. Sıra;

” İyyâke na’budu ve iyyâke nesteîn / Yalnız sana ibadet (kulluk) ederiz, yalnız Sen’den yardım isteriz.”
âyetine gelmişti. Kalbine diken batmış gibi titredi ve hıçkıra hıçkıra ağladı.

... Gözünün yaşları şebnem damlaları gibi eteklerine dökülürken dedi ki:

“Eğer bu âyet Allah’ın Kitabında bulunmasa ve okunması emrolunmamış olsa, asla onu okumazdım!”

Yanındakiler sordular:

” Ey Hak dostlarının efendisi, neden öyle yapardınız?”

Buyurdular ki:

‘ Sadece Sana kulluk ederim’, dediğim halde yakinen biliyorum ki, hâlâ nefsimin kuluyum.”
Ancak Sen’den yardım dilerim’ dediğim halde hâlâ onun bunun kapısına koşuyor,
teşekkür ve şikâyetlerimi herkese arz ediyorum. Bu nasıl kulluk böyle..?”


Herkese Selam

Önceden fotoğraflar biriktirir, taslaklar oluşturur en çok da yazıp silmek, bazen kendime saklamak, bazen anı oluşturmak istediğimde blog sa...